İngiliz Ortaokulu’ndan (English High School) aynı yıl mezun olan arkadaşlar, bir arkadaşımızın muhteşem organizasyonu sayesinde 6 ayda bir de olsa son 2 yıldır toplanıyorlar. Bana sadece son toplantıya katılmak nasip oldu.
Geceye benim beklediğimin üzerinde sınıfdaş katıldı.
Ortaokuldan bazı arkadaşları sık sık, bazılarını 2-3 yılda bir görüyordum. Ama, birkaç arkadaşı ise tam tamına 42 yıldır görmemiştim.
* * *
Düşünün, lokantaya bir kişi giriyor, bizim masaya doğru yöneliyor. Bir arkadaşım kışkırtıyor, "Bil bakalım kim bu!" Ben de gelenin yüzünü bakışlarımla kavramaya çalışıyorum.
Ortaya üç türlü sonuç çıktı.
Birinci grupta, 42 yıl sonra sokakta gördüğümde katiyen tanıyamayacaklarım var. Onları ya ben hafızama doğru dürüst yazmamışım, ya da yıllar almış onları bambaşka insanlar yapmış.
İkinci grupta ise tam tersine, 42 yılın neredeyse hiç izini bulamıyorsunuz. Onlar aynı kalmışlar. Tamam, göbekler biraz kalınlaşmış, saçlar ağarmış ama görünüm 42 yıl öncesine ait. Baktığım anda tanıdım onları.
Üçüncü grupta ise gördüğünüzde, "Dur bir dakika, kim olduğunu şimdi çıkaracağım" dedirten arkadaşlar yer alıyor. Görüntüde çok şey değişmiş ama bir organ aynı kalmış:
Gözler!
İşte bu gruptaki insanların gözlerinin içine giriyor ve onun kimliğine ulaşıyorsunuz. Bazılarının gözleri 42 yıl ötesinden kalan bir hatıra.
* * *
Hayat hikáyelerini dinleyince de okulda çalışkanlık-başarı gibi olumlu öğeler yüklediğimiz öğrenci sıfatları ile hayattaki çalışkanlık-başarı arasında çok az bağlantı olduğunu görüyorsunuz.
Aramızda en efe geçinen, vücut kalıbı bile ortalamanın çok üstünde olan arkadaşımız, artık bizden farklı bir boyda değil ama Türkiye’nin dev bir taze meyve ithalatçısı olarak kocaman bir başarı hikáyesi çiziyor. Oktay Öztürk’ü Yunanistan’da, Hollanda’da aynı işi yapan kişiler büyük işadamı olarak tarif ediyorlar. Eskiden herkese babalanan dostum, şimdi büyük bir tevazu içinde işini anlatıyor, çocuklarıyla gurur duyuyor.
Kimi CEO, kimi emekli, kimi hálá uçarı ve muzır! Üroloğun parmakları beni hálá ürkütüyor. Bir muhafazakár arkadaşım rakıyı aslan sütü ilan ediyor, diğeri hálá şalgam suyunu tercih ediyor. Kimi hálá entelektüel, kimi hálá adamın gözünün üzerinden kaşını alır da haberin olmaz.
* * *
42 yıl sonra konuştuğumuz konular haliyle farklı oldu. Erkeklik suyunun belimize yürüdüğü yıllarda sadece erkeklerin okuduğu bir okulda tek bir konu vardı: Kızlar!
Hepimiz ciğerci dükkánı önünde yalanan kediler gibi Nişantaşı sokaklarında sokakta yürüyen kızların rayihasını içimize çeker, okulda da mini etekli müzik öğretmeninin bacaklarını seyretmek için merdiven aralığında itişir kakışırdık.
Liseyi de kızların olmadığı bir ortamda okuduğumuz için yakın yıllara kadar rakı masalarının esas mezesi hep kadınlar olurdu.
Şimdi konu yine tek ama başka: Sağlık! Gazeteler bundan dolayı dolu dolu sağlık sayfaları hazırlıyor.
Organizatör arkadaş, "gelenler", "mazeret bildirenler", "ben artık yokum" diyenler diye üçlü bir liste hazırlamıştı. "Ben artık yokum" diyenlerin listesi hafiften kabarmaya başlamış!
Sağ ol Atalay Üstabay, yılmıyor, üşenmiyor, bizi teker teker takip ederek bir araya getiriyorsun.
"Maziyi nasıl taşlara çizmişse denizler/Aşkın ebedi tarihidir yüzdeki izler!"