33 sene önce Taksim Meydanı’ndaydım. O zamanlar ateşli bir komünist, 26 yaşında damarlarından adeta sadece adrenalin akan bir gençtim. Şimdi liberal-demokrat görüşlerin şekil verdiği bir insanım. Artık Marksizm’in öngörüleri benim açımdan sadece tatlı bir rüya. Ancak, Marksizm’in “öldüğünü” hiçbir zaman düşünmedim.
33 sene önce Taksim Meydanı’nda devletin nasıl bir acımasız aygıta, daha açık yazalım nasıl bir seri katile dönüşebileceğine, yüz binler gibi, ben de şahit oldum. 32 sene sonra işçi sendikaları tekrar Taksim Meydanı’nda bayramlarını kutladılar. Bütün emekçileri, Marksizm’e gönül vermiş tüm insanları candan kutlarım. Tarihe mal olmuş bir hakkı teslim eden AKP Hükümeti’ne de teşekkürlerimi sunarım. * * * Ruhum mı isyankâr olduğu için mi, yoksa gerçekten Türkiye’nin makûs talihi böyle buyurduğu için mi, artık ayırt edemiyorum, Marksist/liberal, hep muhalif oldum. Aydın olma iddiasında bir kişi olarak, aydının ana görevinin muhalefet olduğuna iman ettim. Aydın, görüşü ne olursa olsun, toplumdaki eksik/yanlış/haksızlıkları aramakla görevlidir. Aldığım eğitimin etkisi ile kanaat/fikir/yargı oluştururken somut gerekçeler ile görüş beyan etme mecburiyeti beynime nakşedildi. Dünyaya bilimsel metodoloji gözlüğü ile bakmaya başlayınca da, insan ister istemez, sahip olduğu kanaat/fikir/yargıları zaman zaman sorgulamak zorunda kalıyor. Somut olgular kanaatlerle çeliştiği zaman somut olguları esas almak bilimsel tavır ahlakıdır. * * * 1 Mart Tezkeresi’ni destekledim. Irak Savaşı’nı bir paylaşım savaşı olarak gördüm ve Türkiye’nin payını alması gerektiğini düşündüm. Ancak, ABD’nin Irak’ta sevk ve idareyi bu kadar yüzüne gözüne bulaştıracağını öngöremedim. Bu yanlışımı teyit eden iki özeleştiri yazısı yazdım. (“Irak Savaşı: Özeleştiri Yapmanın Zamanıdır-1-2”: Hürriyet 5 ve 6 Mayıs 2004) * * * Liberal demokrat olarak piyasa ekonomisinin zaman zaman krize girebileceğini kabul ediyor ama bu krizlerden kendi doğal tepkileri ile kurtulacağına iman ediyordum. Ancak, 2008 bana insan denen yaratığın içindeki hayvanın ancak devlet müdahalesi ile dizginlenebileceğini öğretti. Bunu kabullenmek çok zordu. Ancak, somut olgular böyle söyleyince gerçeği kabullenmek gerekti. Bu konuda da bir özeleştiri yazdım. (“Bir Liberal Olarak Özeleştiri”-Hürriyet 25 Eylül 2008) * * * 28 Şubat sürecinde mağdur sıfatı ile Recep Tayyip Erdoğan’a sahip çıktım. O dönem güzel bir arkadaşlık yaptık. Şimdi yalakalığını yapan bazı arkadaşların o dönemde kendisinden nasıl kaçtığını çok iyi hatırlarım. AB’ye destek verdiği dönemde de AKP’yi destekledim. Ama gün geldi yollarımız ayrıldı. AKP ile vardığımız yol ayrımı üzerine üç yazı ile özeleştiri yaptım. (“Ben mi, Yoksa Hükümet mi Değişti?-1-2-3-”: Hürriyet 5, 6, 7 Temmuz 2005) * * * Bugün bunları neden yazıyorum. 32 sene sonra “1 Mayıs’ın sihri” hâlâ üzerimde de ondan. Taksim Meydanı’nı tekrar emekçilere açarak kendisi ile yüzleşen devlet karşısında bir vatandaş olarak kendim ile yüzleşmeyi bugün bir görev bildim. Kimse mutlak gerçeğe ulaşamaz. Yanlış olan bazen doğruya, doğru olan bazen yanlışa düşer!