DÜN yazdım. ‘İki arada bir derede’ siyaset yapmak zorunda olan AKP hükümeti tavana meşruiyetini ispat etmek için ‘AB politikaları’ yürütüp 17 Aralık’ta müzakere tarihi aldıktan sonra tabana ve popülist politikalara döndü.
Ancak,17 Aralık sendromu tavanı ve liberalleri kızdırdı, taban uğruna anti-Amerikan propogandaya da cevaz verince hükümet ‘AB’de pilava giderken, ABD’deki bulgurdan olma’ tehlikesi ile karşılaştı. (Başbakan’ın ABD gezisi) 8 Haziran sendromu ile de hükümet dış politika-dış müşteri odaklı politikalara geri döndü ve tekrar hem ABD, hem AB yoğunluklu politikalara odaklandı.
3 Ekim’de de müzakereleri başlatarak Türkiye’ye tarihsel bir adım attırdı!
* * *
3 Ekim sonrası AKP Hükümeti politikalarında yine bir dönemece girildiği duygusu bende giderek yerleşmeye başladı. Nedir yeni dönemeç?
Başbakan’ın sertleşen üslubunda ipuçları arayanlar olacaktır, belki de Başbakan 3 Ekim sonrası her türlü muhalefete karşı ‘Yüzünüze gözünüze dursun, size de hiç yaranılmıyor!’ diye düşünerek tahammülsüz hale gelmiştir. Ama, bence sendromun ipuçları Başbakan’ın jargonunda değil.
Yeni sendromun ipuçları yeni politikalarda:
1) ‘Bunun nesi yeni?’ diye soracaksınız ama bence AKP tekrar iç müşteriye (taban) dönüyor ama bu kez 17 Aralık’tan sonrakine oranla farklı bir nedenle.
2) Türkiye’nin baş belası ‘rant ekonomisi’ tekrar zuhur ediyor. Sonuç:
3) Bu iki sendromu bir arada yorumlayınca benim aklıma tek bir tanım geliyor: Erken seçim!
Hükümet; yeni cami projeleri, içki yasakları, YÖK ve Cumhurbaşkanı ile çatışma, türbanı yeniden gündeme getirme (Londra), İHL ile ilgili yeni teklifler, vb. ile tekrar tabana yöneliyor ve ‘iman tazelemesi’ yapıyor.
Öte yanda, her hükümetin yaptığı gibi, özellikle İstanbul ile ilgili ama mutlaka toprağa bağlı projeler geliştirerek (bu kez yabancıların söz konusu olması yeni) rant ekonomisi üzerinden olası seçimlerin finansmanı için kendine kaynak arıyor.
* * *
Başbakan; eskiden kendisine yapıldığı gibi, her önüne gelene ‘vatan haini’ derse desin, istediği kadar erken seçim teklif edenleri de bu kategoride suçlarsa suçlasın, bence yine de AKP’yi erken seçime hazırlıyor. Aklın yolu da budur:
1) Ekonomi alanında atılan adımlar bir türlü istihdam ve gerçek ücretlerde artışa yansımıyor. Köylünün durumu gerçekten perişan.
2) Müzakereler için yapılacak taramalarda hükümet mecburen çok sıkışacak. Güney Kıbrıs, limanlar, Ege Denizi sorunu, Ermenistan’a sınır kapısı açmak, Dicle ve Fırat sularını Kuzey Irak’la paylaşma mecburiyeti hükümeti yıpratacak.
3) ABD’nin yüzüne bulaştırdığı Irak meselesinde tekrar Türkiye’yi aktif gündeme alma çabası, aynı ülkenin Suriye ve İran politikaları, Azerbeycan’daki olası gelişmeler, Putin ile ilişkiler 2006’da Türkiye’yi beter zorlayacak.
4) Alternatif lider arayışı ve sert muhalefet olasılığı (ANAVATAN) yükselme dönemine girdi.
5) 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimini eskimiş bir parlamentoya yaptırmamak için çok ses yükselecek.
* * *
2006’da erken seçim var! Ucu da 3 Ekim’e dayanıyor!
Ancak, hükümet 3 Ekim’in getirilerini çabuk tüketmeye başladı!