‘SANA ne, sen liberal-demokratsın, bir sağcı sola akıl mı verecek!’ diye tepki verebilirsiniz.
Bazı sağcıların ‘Marksizm çöktü!’ diye sevinç çığlıkları attığı dönemde de klasik bir tavır almış ve ‘Liberalizm, Marksizm var oldukça ayakta kalabilir’ diye tepki vermiştim.
Zira, demokrasilerin ayakta durabilmesi için iktidarın muhalefet tarafından denetlenmesi ve dengelenmesi şartı vardır.Demokrasilerde, sadece siyaset pratiğinde değil, felsefi açıdan da biri diğerini var eder.
* * *
Sadece Türkiye’de değil, dünyada da sol felsefenin bir kriz döneminden geçtiği malum.
Ancak Türkiye’de öne çıkan bir husus, solun, ‘yeni bir düzen kurma’ hayalleri geriledikçe sadece tepkisel seviyede hayata geçirilen anti-emperyalist ve rasyonalist umdelerinin öne çıkması ve bu refleksle ruhuna tamamen aykırı bir laikperest milliyetçilik ve devletçilik söylemine sarılmasıdır.
Özünde egemen sınıfın egemenlik aygıtı olarak kabul ettiği devlete bizzat sahip çıkan bir sol partinin, varlık nedenini kendi eliyle yok etmesi ise sadece eşyanın tabiatıdır.
CHP’nin sorunu da genel başkanının kim olacağı değil, çeşitli dinozorları ile ifade bulan devleti koruma refleksidir.
Türkiye gibi gelir dağılımında gelirin bizzat devlet tarafından zengin lehine kullanılmasına önayak olunan ülkelerde yaşanan ‘devlet-millet ikileminde’ devletin yanında yer bulan bir partinin, seçimlerde sadece zengin mahallelerinde öne çıkması, zaten onun sol bir parti olmadığının doğrudan göstergesidir.
* * *
Peki 21. yüzyılda sol ne yapmalı?
Kapitalizmin küreselleşme sürecinde emeğe daha da yoğun sahip çıkmalı.
Ancak, hangi emeğin?
Sol değer yaratan en temel, hatta tek faktörün emek olduğu iddiasından katiyen vazgeçmemeli.
Ancak, emeğin tarifini yeni yüzyıla uydurabilmeli.
Sol artık beyaz eşya üreticilerinin reklam stratejilerinde neden gecekonduları ana hedef seçtiklerini sorgulamak zorunda.
Sol, reklam pastasını paylaşmak saikiyle program stratejisi geliştiren televizyonların neden ‘eğitimsiz gecekonducuların’ tercih ve beğenilerini ön plana aldıklarını da sormak zorunda.
* * *
Bu iki sorgulama, işçi sınıfı olarak nitelenen kol emeğinin gelirdenartık marjinal katkısını geri aldığını gösterecektir.
Gelir dağılımında haksızlığa uğrayan kesim, artık 20. yüzyılın ezilen kol emeği değildir.
Türk solu; 21. yüzyılda üretimde temel faktörün beyin emeği (teknoloji) haline geldiğini, esasen ‘beyin emeğinin’ gelirden henüz hak ettiği payı alamadığını kavramak zorundadır.
Beyin emeği kavramı da bizi ister istemez eğitimli ve 35 yaş altı profesyonel sınıfa götürür. Bu yaş grubu da ülke nüfusunun yüzde 65’idir.
CHP, ülkenin omurgasını, 1980’den beri (Turgut Özal) neden eğitimli ve gençorta sınıfı sağa kaptırdığını çözemediği sürece iktidarı hayal dahi edemez.