Güncelleme Tarihi:
Hem zaten çocuk ihtiyacı neyse ve neyle rahatsa, neyi sevdiyse hep onu giyiyor.
Çocukları oyuncak bebek gibi türlü şekle sokan, şu ticari globalleşme dediğim şeyin kurbanı olup, beyni yıkanmış olarak giydirme manyaklığına giren bizleriz.
Çocuğun ayağı rahat etmez ama biz severiz o pabucu.
Çocuk o yaşta tulumla rahat yürüyemez ama biz beğeniriz, giydiririz onu öyle.
Bir de çevre ve el alem var tabii.
Onlar da “Ay bak annesi nasıl güzel giydirmiş, nasıl da iyi bakıyor” desin isteriz. Sanki giydirmekle iyi anne olunuyor. Allah’ım ne saçma!
Bunlarla avunuruz yorgun, çaresiz, kaybolmuş ruh halimizle.
¡¡¡
Bu yazı benim için çok zor bir yazı tamam mı!
Çünkü içinde itiraf, pişmanlık, kalp acısı ve travma var.
Tam 10 yıl sonra öğrendiğim bir gerçek ve helalleşme var.
“Destinacım bunları yazabilir miyim, belki bir anne, bir çocuk rahatlayacaktır, izin verir misin?” dedim.
“Hemen yaz anne!” dedi.
Öyle yazıyorum.
¡¡¡
Destina, 5 yaşında benim eski gri yün fanilamla pembe bir şalvara taktı kafayı.
Her gün, her yere onu giymeye başladı.
Ama her yere.
Başka şeyler giydirmek için türlü yöntemler denedik. Kızdık.
Zorla başka şeyler giydirdik.
O kadar mutsuz olurdu ki, anlamazdım bu saçma takıntıyı.
Kızmak istemesem de kızar, sonra kendimden nefret eder, vicdan azabı çekerdim.
Ama ne zaman o gri yün fanila ve pembe şalvarı giyse, onu gören çevre de bana “Ay seninki yine mi bunları giydi, yahu acaba bir sorunu filan mı var?” derdi.
Size ne kadar perişan olduğumu anlatamam.
Tik gelmişti üzerime.
“Kızım bu oraya uymaz çıkart, kızım gittiğimiz yere göre bir şey değil bu” demekten fenalık geçirirdim.
Bu dediğim yıllar sürdü inanın.
Bir ben değil, Arda da sinir oluyordu bu duruma.
O da sürekli bu durumu düzeltmeye çalışıyordu.
Bize göre bu düzeltilmesi gereken anormal bir durumdu.
Oysa, Destina çocuktu!
Bazen kendimi “ayol ne ekonomik çocuk” diye avuturdum.
Kısa bir süreliğine, 2-3 gün.
Sonra yine delirme gelirdi.
Doktora gittim. Ben çok sinirliyim, çocuğuma sakin bakamıyorum, sonra vicdan yapıyorum diye.
İlaç yazdı doktor. Aldım.
Daha iyi bir anne olmak için bok ye deseler yerdim.
Daha sakin olmak için zıkkım iç deseler tamamdım.
Hani tek derdim bu değildi ama bu da önemli bir tanesiydi.
Bir gün ailece bir yere gideceğiz, Destina gelip “Annecim, babacım, ben sizinle gelmek istemiyorum. Çünkü ben hiçbir zaman sizin istediğiniz gibi giyinemiyorum. Ben hiçbir yere uygun değilim” dedi.
Size o anı anlatamam.
Bakın yazarken öğürme geliyor. Kalbim delik deşik oldu. Kendimden tiksindim, içinde bulunduğum ortamdan da!
Bu da yetmedi.
O kadar çok “Bu çocukta takıntı var, belki de bir sorunu var, sen bunu bir doktora götür” dendi ki, ben de çocuğu aldım doktora gittim.
Emindim artık, bir sorun vardı. Veya oldurmuştuk.
¡¡¡
Doktor kızımla ayrı, bizimle ayrı görüştü. Sonra şöyle dedi:
“Destina, kendini çok iyi ifade eden, akıllı, sevgi dolu, eğlenceli ve gayet sağlıklı bir çocuk. Ama asıl sorun, çocuğunuzun ne giydiğine kafayı takıp onun en güzel meziyetlerini göremeden, kılığıyla onu yargılayarak onda bir sorun olduğunu düşünen sizde.
Lütfen, çocuğunuzu yargılamaktan vazgeçip, onun karakterine ve becerilerine bakın.
Dilerseniz size terapi yapabilirim ama kızınızın devam etmesine gerek yok.”
Ben o gün kurtuldum biliyor musunuz!
O gün, Yonca’ya geri döndüm.
Destina’dan özür diledim.
“Bu yarayı sarabilir miyim bilmem ama elimden geleni yapacağım” dedim.
Bir daha da giydiklerine ne karıştım ne de yargıladım.
Tercih de, zevk de, rahat da onundu.
Ve daha iki gün önce, 17’nci doğum gününde Destina’yla bu durumu hatırlayıp nihayet kahkaha ile güldüğümüzde şöyle bir şey dedi:
“Anne biliyor musun sürekli o gri fanila ve pembe şalvarı giyiyordum, çünkü bir kere en rahat dans edebildiğim kıyafetim onlardı.
Bir de, neden bilmem, dünyanın sonu gelirse en rahat onlarla kaçabileceğimi düşünüyordum. Dünyanın sonunun gelmesinden çok korkup ne zaman olacağını bilmediğimden hep onları giyince güvende hissediyordum.
Saçma ama benim için önemliydi, siz de bana hiç sormadınız, ben de nedenini söyleyemedim.”
Ahhh dedim, ahhh be canım kızım!
Keşke soraydım.
Keşke bileydim ki o minnacık çocuk dünyanın içinde ne çok korku, endişe var. Elbet vardı bir nedeni ama bilip de sana soramadığımdan seni de kendimi de ayrı üzdüm. Hata ettim.
Affet beni.
¡¡¡
Sevgili anneler,
Siz gayet iyi anladınız beni.
Yonca
“itirafçı”