Jöle aşçıları

Bompas ve Parr isimli iki aşçı İngiltere’nin en büyük ‘ovala ve kokla’ organizasyonuna imza atmış olsalar da, onları asıl meşhur eden, tasarladıkları sıra dışı görünümlü jöleler

Geçen yıl 14 Şubat’ta Londra’daki bir sinema salonunda Peter Greenaway’in kült filmi ‘Aşçı, Hırsız, Karısı ve Onun Sevgilisi’ni ellerindeki kokulu kartlarla izlemişti seyirciler. Kartlarda bulunan birkaç mikron uzunluğundaki kapsüller, ‘scratch and sniff-ovala ve kokla’ isimli 70’lerden kalma teknoloji sayesinde, yüzeyini ovalar ovalamaz içlerinde hapsedilmiş aromayı ortaya çıkarıyordu.
İki aşçının tasarlayıp ürettiği bozuk et ya da tozlu kitap gibi kokuları olan tüpçükler kartların üst yüzeyine yerleştirilmiş, izleyicinin filme sadece görsel ya da işitsel değil, farklı bir duyuyla, koku yoluyla da katılması amaçlanmıştı. İşaret verildiği anda kartın numarayla belirtilmiş bölümünü ovalayıp filmin kilit sahnelerini hiç alışık olmadığınız bir şekilde algılama şansını yakalıyordunuz...

DÜĞÜN VE CENAZE

Bompas ve Parr isimli bu iki aşçı her ne kadar geçen sene İngiltere’nin en büyük açık hava scratch and sniff organizasyonuna imza atmış olsalar da, onları asıl meşhur eden, tasarladıkları sıra dışı görünümlü jöleler.
Yine kendilerinin tasarladığı o Victoria Dönemi’ni çağrıştıran bakır kalıplarıyla yaptıkları bu irili ufaklı ve rengârenk jöleleri topladıkları kitabı, ‘Jelly’yi (Jöle) aldım geçen hafta. Jölenin kısa bir tarihçesinden sonra Sex on the Beach ya da Düğün gibi isimler koydukları tatlıların tarif ve resimlerine yer vermişler kitapta.
Yaş gününü kutlayan biri için yaptıkları jöleye, aynı Escoffier’in Peach Melba’sı ya da daha 19. yüzyılın başında Careme’in Souffle Rotschild’i gibi, müşterinin soyadını da içeren Absinthe Jelly Ronson ismini koymuşlar. En ilgi çekici isimli jöle tarifiyse ‘Cenaze’ başlıklı olanı. Eskiden İngiltere’de ölünün ardından yapılan cenaze kekine yapılan göndermeyle, altın varaklı ve piramit şeklinde bir jöle bu.

Bir kavanoz Nutella

80’li yıllarda dışarıya henüz açılmış olan Türkiye’de bulunmaz Hint kumaşı muamelesi görürdü. Çocukların Avrupa’dan gelecek akrabalarını dört gözle beklemesinin belki de tek sebebiydi beyaz kapaklı Nutella’lar. Yerli muadillerini ailelerine aldırıp bir türlü tatmin olamadıkları, gelmesini iple çektikleri o birkaç Nutella kavanozu hem fiyat, hem de göreceği değer açısından rakipsizdi.
Yoktu benzer lezzete sahip bir çikolata kreması buralarda gerçekten; fındıkla yetinebilenler içinse yalnızca Fiskobirlik’in fındık ezmesi vardı.
Bir ara, çok talep göreceği düşünülüp çikolata kafeleri açılmıştı İstanbul’un her yerinde. Taze ve sıcak çikolata sloganıyla musluktan akan Nutella şelalelerinin hayallerini kurdurmuştu çocuklara. Yine de sönük bir girişimden öteye gidememişti; az yemiş olmak için küçük kaşıkla yemenin fayda etmediği, kavanozu bitirmeden rahat vermeyen o kahverengi, parlak kremanın yeri dolmamıştı. Doğu Karadeniz’in fındık cenneti olduğunu yazan saman kâğıtlı coğrafya kitaplarıysa neden buralarda Nutella kadar lezzetli fındıklı çikolata kremaları olmadığının cevabını veremiyorlarsa eğer, başka ne işe yarayabilirlerdi ki?
1800’lerin ortalarından II. Dünya Savaşı’na kadarki süreçte, İtalya’nın Piemonte bölgesinde çikolata ve fındık karışımından yapılan karışım ‘pasta gianduja’ ismiyle bilinegelmiş. Çikolatanın üstündeki ağır vergilerden dolayı fındık, badem karıştırarak geliştirilen yöntemle blok halinde üretilen ve çocuklara ekmek arası kumanya olarak dağıtılan bu tatlının kitlelerce sevilip yayılması da 1951’de, Pietro Ferrero adlı bir pastaneci sayesinde olmuş. Ferrero, imalathanesinin gelenekseli bu lezzeti krema kıvamına getirmeye yarayan bir yöntem icat etmiş ve ‘Supercrema Gianduja’ adıyla satışa sunmuş. 1964’te de bu adı, söylendiğinde fındık çağrışımı yapıp dünyanın her yerinde rahatlıkla telaffuz edilebilsin diye ‘Nutella’ya çevirmiş ve bugün fıstık ezmesinden daha çok tüketilen markanın mimarı olmuş.

Çifte kavrulmuş lokumlu ve yulaflı kurabiyeler

Eskiden soğuk süte bebe bisküvisi ya da çaya petit beurre batırıp ya da tıkıştırıp yumuşatarak kaşık kaşık yeme alışkanlığı olanların bu cehennem sıcaklarında kurabiye pişirme fikrimi ayıplayacağını sanmam. Fırından yeni çıkmış ılık kurabiyeler, buz gibi soğuk bir bardak süt ve şekersiz kahveyle yapacağım kahvaltı hayali kurdum bütün hafta boyunca.
Sonunda yapmaya karar verdiğim kurabiyemin içine de çifte kavrulmuş lokumlarından yerleştirdim ki, pişerken kuruyup dışları yanmasın ve ısırdığım anda yumuşacık bir sürpriz olarak karşıma çıksın. Ekstra lezzet ve kıtırlık istiyorsanız siz de son iki aydır zam görmeyen Antep fıstıklarından kullanabilirsiniz.

MALZEMELER
Yulaf Ezmesi 120 gr
Un 190 gr.
Esmer Şeker 140 gr.
Kabartma Tozu 1 çay kaşığı
Tereyağı 140 gr.
Tuz 1/2 çay kaşığı
Yumurta 2 adet
Çifte Kavrulmuş Lokum 10 adet
İç Antep Fıstık 50 gr.

YAPILIŞI
Şekeri tereyağıyla beraber mikserde krema haline getirin. Buna yumurtayı iyice yedirdikten sonra un, yulaf ezmesi, kabartma tozu ve tuz ekleyin. Hazırladığınız karışımdan birer çorba kaşıklık alıp yağlı kâğıdın üstüne, dört-beş santim arayla sıralayın. Kaşıkla incelttiğiniz her hamurun üstüne bir adet, ikiye kesilmiş çifte kavrulmuş koyduktan sonra biraz daha hamurla üzerlerini kapatın ve 180 derecelik fırında, dışları renk alana ve kıtırlaşana dek (yaklaşık 15-17 dakika) pişirin. Fırından aldıktan sonra bir ızgara telinin üzerinde soğutup servis yapın.
Yazarın Tüm Yazıları