Welcome kızlar biraz sakin olalım mı?

Amma velakin gittiğim iki mekanda da karşılamada bulunan kızların agresif tavırları sebebiyle müşterilerle gerilim yaşandı.

Olayı şöyle anlatayım:

Geçtiğimiz günlerde İstinye’de bir AVM’de masamız kalabalıklaştı diye ekstra bir sandalye istedik.

“Servisi engelliyor, sandalye koyamam buraya” dediler.

“Köşedeki masadayız, sadece kahve içeceğiz, sıkıntı olmaz” desek de bizi içeride bir masaya almayı teklif ettiler.

“Burada daha büyük masa açılınca bizi alırsın” dedik ama mekanda çalışan görevli arkadaş açılmayacağını söyledi. Fakat dediğimiz oldu ve 5 dakika sonra masa açıldı. Yani diyeceğim o ki, agresif olmak bir şey kazandırmaz.

“Müşteri her zaman haklıdır” derler.

Haklılık, haksızlık da değil konu ama biraz daha yardımcı, çözüm odaklı olmak sizin elinizde.

Unutmayın, tatlı dil güler yüz bütün kapıları açar.

“Tinder Avcısı” hakkında izlenimlerim

“Tinder Avcısı” belgeselini izleyene kadar Tinder hiç ilgimi çekmemişti.

Tinder çağımızın eş bulma aplikasyonu.

Belgeselin konusu aslında aşina olduğumuz bir konu, sosyal medyadaki sahte hayatlar.

Her zaman söylerim, “hiç kimse sosyal medyadaki kadar zengin ve güzel değil” diye. Belgeseli izlerken oradaki mağdur kadınlara hem üzüldüm, hem kızdım.

Hepsinin tek ortak noktası adamın zenginliğinden ve imkanlarından etkilenmesi.

Yatlar, katlar, özel uçaklar ve 5 yıldızlı ultra lüks yaşam başta hepsinin gözünü boyamış.

Kaybedilen paralarının yanı sıra yıkılan hayalleri ve bir daha kimseye güvenemeyecek olmaları onlarda derin bir iz bırakacak, belli.

Bu derece nitelikli olmasa da benim de burada duyduğum benzer Simon hikayeleri var. 

Kızları tavlamak için araba kiralayanlar mı dersiniz, sahte saatlerle hava atanlar mı dersiniz...

Başkasının ödediği hesapları kendi ödemiş gibi anlatan ve gösterenler mi dersiniz... Ne dersiniz, Simon’un Türkiye’ye uğramamış olması büyük bir şans mı yoksa bizim Türk kadınları bu profesyonel dolandırıcıya yüz vermez miydi?