Paylaş
Pınar Kür, salı akşamı Enver Aysever’in sorularını yanıtlıyor. “Abdullah Gül’ün davetine eşi başı bağlı olduğu için gitmedim” diyor. “Başörtüsü takmayı gericilik olarak görüyorum. Erkek tavlamak için Playboy’a soyunanla, erkekleri azdırmamak için örtünen arasında fark yok. Zihniyet aynı. Kendilerini özne değil nesne olarak tanımlıyorlar” diye açıklıyor.
Türkiye’nin en ünlü yazarlarından biri, bu kadar yolsuzluk iddiası arasında Tayyip Erdoğan’a oy veren taksiciyi anlamadığını, “50 yıl Allah başımızdan eksik etmesin” dediği için kavga ettiğini anlatıyor.
AKP seçmeninin okumadığından, bir hayal dünyası olmadığından, okuma alışkanlığını çocuk yaşta elde etmek gerekirken, vakti kaçırdıklarından söz ediyor. Halbuki o annesinin-babasının kütüphanesinden Yunan klasiklerini aşırarak başlamış okumaya.
Bu bilgisiz, kitap/gazete okumayan, dizi izleyen güruh, olan bitenden habersiz olduğu için AKP’ye oy vermeye devam etti. Kür’ün teorisi özetle bu.
AKP var ya da yok, yazara göre ‘örtünmek, saklanmak’ gibi şeylerin özgürlükle ilgisi yok. “Böyle bir özgürlük anlayışı olamaz” diye itiraz ediyor: “Erkekler saçımın telini görünce azmasın diye kapanmak nasıl bir özgürlüktür?”
Öte yandan 28 Mart’ta Alev Alatlı, Cem Küçük karşısında ‘Schrödinger’in Kedisi’nde Dışişleri’nden sızan malum kayıtları konuşuyordu. Yeni dünya düzeni, kaos çağı, istihbarat teknikleri arasında yine Alatlı’ya özgü her ağacın dalını budağını birbirine bağlayan büyük resmi çizmeye çalışırken şunu söyledi: “Özgürlük nedir bilmiyorlar (CHP’li milletvekillerinden, AKP karşıtı gazetecilerden vs. bahsediyor). Yapma kadar, yapmama özgürlüğü olduğunun farkında değiller. Pozitif özgürlük, negatif özgürlük nedir fikirleri yok.”
Alatlı uzun zamandır yaptığı gibi Başbakan’ı pamuklara sararak kolladı, onu itibarsızlaştırmaya yönelik girişimlerin ‘Yeni Dünya Düzeni’ oligarklarının, ABD-İsrail koalisyonunun ‘öldürücü olmayan silahlarıyla’ başlattığı bir savaş olduğunu söyledi. Bu düzenin aktörlerinin Türkiye’yi ‘orient’ kontürü içinde tutmak istediklerini anlattı.
Ve Teslime Nesrin örneğini verdi. “Sistemde çıkıntılık yapmayan ödüllendirilir. Orient imajını korumak için ya babadan şikâyet etmelisiniz ya eşten” diyerek, Nesrin’in eserlerinin İslam’ın baskıcı tarafını öne çıkarmasının Batı’nın çıkarlarıyla örtüştüğüne getirdi konuyu.
Yani iddiasına göre, Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi büyüme ivmesine sokması bu ‘algılarla oynama savaşını’ tetiklemişti.
Seçim öncesi olması sebebiyle de oyunu AKP’ye vereceğini açıkladı. “Allah yardımcısı olsun” dedi ve ekledi: “Allah’tan bu halk okumuyor da hâlâ masum, kirlenmemiş bir hat var Türkiye’de.”
Yunan klasikleriyle başlayıp Sorbonne’da devam eden Pınar Kür sözlerine “Baleyi belden aşağı sanat görüyor bu adam (Erdoğan), olabilir mi böyle bir şey?” diye başlamıştı. Alatlı da “Osmanlı tarihi okumaya Harvard’a gidiyorlar, olabilir mi böyle bir şey!” diye bitirdi.
Seçim sonrası bir taraf diğerinin açığını aramaya, bulduğu yerde hakareti basmaya uğraşadursun. Görünen o ki ne bir taraf cahil, bidon kafa, koyun, ne diğer taraf açıkfikirli, özgürlükçü, hoşgörülü.
Başörtüsü özgürlüğünü erkek azgınlığıyla, gericilikle tanımlayan Pınar Kür de tapeleri Başbakan’ın ve Yiğit Bulut’unkinden daha havalı komplo teorilerine bağlayan Alatlı da bu ülkenin ‘aydın’ı. Bu durumda tartışma programı izleyeceksek, Adnan Aybaba’nın stüdyoyu terk etme nevrozuna kanaat edeceğiz. Ciddi ciddi laf anlatanlardan da umudu kestiğimiz bir yerdeyiz.
Paylaş