Paylaş
Yeni Türkiye dizileri eski Cihangirliler’in ocağına incir ağacı dikti. Bir kafe köşesine yanaşsanız, “Birkaç seneye kalmaz dükkanı kapatırız” muhabbetine denk gelirsiniz. Kanallar da, izleyici de, yapımcı da kabul etti. Bu reyting ölçüm sistemiyle, böyle acayip kriterlerle ‘eski AB’ avcunu yalar.
Bütün setler o ucu bucağı belirsiz ‘çoğunluğa’, ‘gerçek Türkiye’ye, ‘Anadolu insanı’na çalışıyor. Muhafazakâr dayağından pısmamış iki iş yapmaya çalışsanız, birinin kafası mutlaka uçuyor.
‘Poyraz Karayel’, abidik gubidik güldürülerin, hâlâ Özcan Deniz’in ve ağa köteğinin iş yaptığı ekrana düştü. İçinde hayat belirtisiyle, güzelce başladı hem de. Duvardaki #şiirsokakta yazısı, Oğuz Atay göndermeleri, tatlı tatlı ‘Ben Yalnızım’ ezgileri filan… Hatta bir değil iki kere rakı muhabbeti geçti, inanılır gibi değil! Artık “Seni bir rakı balığa götüreyim” lafının bir dizide geçmesi bile şaşkınlık sebebi biliyorsunuz. Antenler yanıyor çünkü, ALKOL KÖTÜLÜKLERİN ANASI olduğu için.
Mesela artık hiçbir Yeni Türkiye dizisinde meyhaneye gidilmez, kibar hanımefendiler beyaz şarap içmez. Kimse boşanmaz, kimse kitap okumaz, evlenmeden hamile kalınmaz, hamile kalınırsa aldırılmaz, zaten asla sevişilmez. Mizah anlayışı ‘şişko düştü’ esprisine kadar inmiştir. Bütün hikâye aptala anlatır gibi boncuk boncuk dökülür oyuncuların ağzından. Aman belki kaçırmışsınızdır diye tüm gelişmeler 22 tekrarla gözünüze sokulur. Çünkü artık tam bir salak olduğunuz ön koşulu sektörde meslek adabına dönüşmüştür ve tüm bu tuhaflıklar herkese gayet normal gelir.
BIKKINLIĞIMIZA ÇARE OLACAK
Şimdi, Nirvana şarkılarıyla gitar öğrenen İlker Kaleli, DOT insanı Murat Daltaban (in-yer-face akımı filan ne kadar uzaklarda şimdi), Hermann Hesse alıntıları yapan, Berkin Elvan’ı selamlayan güzeller güzeli Burçin Terzioğlu çarşamba günleri ‘Diriliş Ertuğrul’un karşısında ne yapsın?
Bana kalırsa, tam da bu yaptıklarını. Pespayeleşmeyerek, klişelere serilmeyerek, avamı yüceltmeyerek… Bu çarşamba tüm ‘Poyraz Karayel’ ekibi ne yaptıysa, evlerine ölçüm aleti koyulmaya artık gerek duyulmayan bir kitlenin bıkkınlığına çare olacak. Fikri merak edilmeyen, iyi okullara gittiği için pislik muamelesi gören, bilgisi, görgüsü, estetik anlayışı, vicdanı, zevkleri kabadayılığa kurban gidenler hâlâ televizyon izliyorlar. Onların da iki nitelikli diyalog duymaya ihtiyacı var. Sadece hidayete erenlerin değil, kendi hayatlarına benzerlerin öyküsünü dinlemek istiyorlar. Bunun zenginlikle, havuzlu villalarla, cemiyet davetleriyle ilgisi yok. Her koldan saldırılsa da silinmesi güç bir kafa yapısı, dünya görüşü, hayat tarzı, koskoca bir gelenek var ortada. Artık kimse Beyaz Türkler’in dilini konuşmuyor gibi görünse de onların bir yere gittikleri yok. Ve hâlâ reklam verenin kıymetlileri onlar.
‘Poyraz Karayel’ belki ‘Diriliş Ertuğrul’un hunharca gazlanmış yükselişinin gerisinde kalır ama buna başarısızlık demek büyük haksızlık olur. İlk bölüm iyi bir tempoyla meseleleri iyi bağlayarak başladı. Oyuncuların hepsi ayrı ayrı (özellikle Sinan rolündeki küçük Ataberk Mutlu) kulvarlarındakilere fark attı. Tek korkum ilerleyen bölümlerde “Aman TOTAL elden gitmesin” diye daha çok mevlit, daha çok somurtkan adam, daha çok aşk klişesine kasmaları.
Yoksa şu anda ‘Ulan İstanbul’ gibi birkaç komedi dizisini saymazsak alanında rakipsiz. Ömrü uzun olsun.
Paylaş