Paylaş
‘3+1’, ilk heyecandan sonra sadeleşip, gereksiz oyuncaklarından kurtulursa ekranda önemli bir boşluğu doldurma potansiyeline sahip.
Gece şovlarıyla tanıştığımızdan beri iki ekolden şaşmadık. Biri Beyazıt Öztürk’ün gelenekçi, misafirperver, klasik çizgisi, diğeri Okan Bayülgen’in hırçın, ayarcı, marjinali ana akıma katan üslubu. Beyaz Show, konuklarına övgü üzerine kurulu (en uyduruk popçu bile “O bir hit makinası!” diye davet edilir) saygıdeğer bir eğlence programı olsa da Okan Bayülgen’in feodal düzene isyan edip kurduğu asi krallık her zaman daha dikkat çekicidir. Şöhretleri hasetimizle büyüttüğümüz için, onlara birinin bizim yerimize ‘aptal’ demesinden sıcacık bir zevk duyarız. Aynı şekilde, Bayülgen yıllarca telefonla arayan kadıncağızların gerzek ‘Okancııım’ kikirikliğinin suratına telefonu kapadığında da ‘Ne ayıp’ diyenin bile içinin yağları erimiştir.
Bu ikilinin kurduğu dünyanın dışına çıkmak isteyenin ömrü hep kısa oldu. Şahan Gökbakar 2006’da ‘Kime Diyorum Ben’le Conan O’Brein/Jimmy Fallon/Jay Leno ekolüne biraz Okan Bayülgen, biraz Dikkat Şahan Çıkabilir katarken arada kaldı. Konuklarını ne sevdi, ne dövdü. Ayarları, fiziksel kusurlar ve cinsel imalar seviyesinde kaldı. Ceyhun Yılmaz, Bayülgen’i taklit ederken Beyaz neşesindeydi. Sıradanlığın ötesine geçemedi. Sonuçta alternatifsizlik bizi orijinal ikiliye mahkûm bıraktı.
ÜÇ BEKÂR ADAM NE KONUŞUR?
Geçen hafta başlayan ‘3+1’ ise bu döngüyü kırmak için umut veriyor. Bir kere, ünlü konuğun kötü şarkısını, yeteneksiz oyuncunun nasıl rolüne hazırlandığını dinleme çilemiz bitmiş görünüyor. Yıldızların sırtında ayakta duran bir şovdan çok, hostların hayatıyla ilgiliyiz. Hem de fazlasıyla. Zaten çocukluk arkadaşları Eser, İbrahim ve Oğuzhan ‘Entourage’ının da yakalamak istediği samimiyetin buradan güç alacağı da anlaşılıyor. Bu üç bekâr adam, gerçekten programın formatını çalışırken hayal ettikleri gibi stüdyoda ev havasını yakalayabilir. FIFA oynarken nasıl konuşuyorlarsa, eve kebap ısmarlayıp maç izlerken hangi ortamdalarsa, pazar sabahı cumartesi gecesinin gerzek ve taş kızlarla dolu kritiğini nasıl yapıyorlarsa o soğuk stüdyoyu öyle ısıtacak dozda muhabbet döndürme potansiyelleri var. İlk programın heyecanını, ‘çok heyecanlıyız’a fazla fazla vurgu yaparak toparlamaya çalışmalarında da bu sebeple hiçbir sıkıntı yok. Hakikaten, bu programın yayına girmesinin aşırı sevinilecek bir hayal olduğuna onların içten sevinciyle ikna oluyoruz. Eser Yenerler’in terlemesinin üzerine dönen uzun esprilere gülebiliyoruz. Oğuzhan’ın yakışıklı kontenjanından tutukluğunu, İbrahim’in şişman slotunda hafifliğini, Eser’in arkadaşlarını parlatmak için verdiği nazik çabayı anlıyoruz.
‘3+1’in dönen stüdyo platformlarına, ‘şöhret basamağı’ gibi oyuncaklara, yan oda, arka oda, üst kat gibi numaralara ihtiyacı yok. Özellikle ‘Çok Güzel Hareketler Bunlar’ın küflü tortusuyla programın ferahlığını boğan o zorlama skeçlere hiç gerek yok. Bu üçlü çok rahat, seyircinin enerjisini doğaçlama şakalara çevirebilir. İlk canlı programın iştahı geçtikten sonra, ‘fazla mal göz çıkarmaz’, iki skeç iki saatin emniyet süpabı olur düşüncesini hissetmezsek, özünde istedikleri sade ev muhabbetine güvenle yaslanırlarsa, ‘3+1’ Türkiye televizyonunda yıllardır kırılmayan ikili hâkimiyete iyi bir alternatif olacak. Program sonundaki özeleştiri bölümünde kendilerine bu kadar sert davranmalarına da hiç gerek yok. Şımardıkları, eğlendikleri için özür dilememeliler. Spontane neşe, programın havasının bir parçası, övgüyü de statükonun karşısında yeni bir şeyi samimiyetle kotardıkları için bolca hak ediyorlar.
Not: Eser Yenerler’den en büyük rica, ‘Bayan’ demekten bir an önce vazgeçmesi. Doğrusu kadın ya da kız ve hiç de ayıp kelimeler değiller.
Paylaş