Paylaş
Sonra 3 boyutlu bilgisayar oyunları girdi hayatımıza. Ardından televizyonun da 3 boyutlusunu ürettiler. Bugün taşınabilir oyun konsollarının da 3D özelliği var, üstüne üstlük oynarken gözlük bile takmak gerekmiyor. Her şeyi Avatar’la James Cameron’un kocaman mavi adamları başlattı diye düşünüyordum aslında. Sonra bir araştırdım, bayağı eski bir hikayesi varmış bu 3 boyut teknolojisinin. Benim gibi bilmeyenler çoktur diye düşündüm, işte meraklısına kısa bir 3D kılavuzu...
173 yıllık teknoloji
Hayatımıza girmesi ve yaygınlaşması yeni olsa da, iki boyutun insana yetmemesi aslında çok eskilere dayanıyor. Nesneleri 3 boyutlu olarak incelemeyi mümkün hale getiren kişi Sir Charles Wheatstone adlı bir İngiliz mucit. 1838 yılında icat ettiği ‘stereoskop’ adlı bir alet sayesinde 3 boyutlu hayatın temellerini atan Wheatstone, günümüzde bu teknoloji ile neler yapıldığını görse epey şaşırırdı zannımca. Bu arada, yaptığı bu ‘stereoskop’ Londra’daki Bilim Müzesi’nde hala sergileniyor, nasıl bir aletmiş diye merak edenlere duyurulur.
İlk 3 boyutlu film
Özellikle foto ğraf sanatçılarının katkılarıyla gelişen 3D teknolojisi, 1922 yı lında ilk defa bir sinema filminde kullanılmış. 1915 yılında Edwin S. Porter ve William E. Waddell çektikleri kısa 3D görüntüleri halka açık gösterimlerle yayınlamışlar. Niagara Şelaleleri ve egzotik dansçılarından oluşan bu görüntüler bazı sinemacıları 3 boyutlu film yapmak için heveslendirmiş. 1922 yılında çekilen ve yönetmenliğini Nat G. Deverich’in yaptığı ‘The Power of Love’(Aşkın Gücü) ise sinemalarda gösterilen ilk 3 boyutlu film.
Görüntü nasıl elde ediliyor
Bu sorunun cevabı hem çok basit hem de karmaşık. 3D teknolojisi görme duyumuzla ilgili çok temel bir prensipten faydalanıyor. Bu prensip bizim derinlik algımızla ilgili. Biz dünyayı iki tane gözümüz olduğu için 3 boyutlu algılıyoruz. Bu iki göz beynimize birbirinin aynı iki tane fotoğraf gönderiyor. Peki , bu iki fotoğraf arasında ki fark ne? İki gözümüz arasında bir mesafe olması, bu iki fotoğraf arasında bakış açısı yani perspektif farkı yaratıyor. Ve bu küçük bakış açısı farkı sayesinde de beynimiz etrafımızdaki eşyaların boyutlarını hesaplıyor. Günümüz 3D teknolojisi de gözümüzün yaptığı bu işlemi tekrarlamaya çalışıyor aslında. Basitçe, 3D teknolojisi her gözümüze farklı görüntü göndererek bizde derinlik algısı yaratıyor. Elbette çok değişik teknikler ve değişik aletlerle ama o kısım gerçekten karmaşık ...
Sağlığa zararlı mı
Bu sorunun kesin ve net bir cevabı yok. Kimileri 3 boyutlu cihazların en az diğer teknolojik aletler kadar zararlı olduğunu savunuyor. Kimileri ise televizyon ve bilgisayardan çok daha yorucu olduklarını iddia ediyor. Uzmanlar yeni yaygınlaşan bir teknoloji olduğu için henüz etkilerini tam olarak bilemeseler de bizleri uyarıyorlar. 3 boyutlu bir film izlerken ya da oyun oynarken düzenli olarak ara vermemiz gerektiğini söyleyen doktorlara göre uzun süre aynı şeye yoğunlaşmak hem beynimizi hem de gözlerimizi yoruyor. 3 boyut keyfinizin kaçmasını istemiyorsanız bu keyfi belli sürelerle sınırlı tutmanız ve sık sık ara vermeniz çok önemli. Yapılan araştırmalar, 3D görüntülerin bazı kişilerde baş ağrısı, mide bulantısı ve baş dönmesi gibi şikayetlere sebep olduğunu gösteriyor. Ama bazı doktorlara göre bu rahatsızlıkların sorumlusu 3D teknolojisi değil. Aksine, bu uzmanlar alışılmış teknolojilerle ortaya çıkmayan şikayetler yaratan 3D oyun ve filmlerin, çocukların görme bozukluklarının erken yaşta fark edilmesini sağladığını düşünüyor.
202020 kuralı ile gözlerinizi koruyun
ABD’li göz doktoru Aleta Gong’a göre 3 boyutlu oyunlar oynarken ya da filmler izlerken rahatsızlık hisseden çocuklar mutlaka bir göz doktoruna muayene olmalı. Dr. Gong, 3D keyfinden mahrum kalmadan göz sağlığını korumak için bize çok basit bir kural öneriyor. Kuralın adı ‘202020’. Yani 20 dakika izle, 20 saniye ara ver ve 20 adım uzağa bak. Eğer daha uzun yıllar 3D teknolojisiyle yaratılmış heyecanlı filmler izlemek, eğlenceli oyunlar oynamak istiyorsanız, bence bu kuralı siz de mutlaka uygulayın!
Paylaş