İlk defa sinemaya gittiğimde 6 yaşındaydım. Hiç unutmuyorum, dayımla önce bir şeyler yemiş, sonra da ‘Geleceğe Dönüş’ filmini izleyeme gitmiştik. Işıklar kapanıp kocaman perdede dev gibi insanlar görününce, dayım ‘korktun mu?’ diye sormuştu bana. Oysa ben, korkmak ne kelime, bayılmıştım sinemada olmaya.
Daha sokaktayken ağzımı sulandıran patlamış mısır kokusu, gişedeki biletçi amcanın dayıma değil de bana uzattığı bilet koçanları, filmin başlamak üzere olduğunu bize hatırlatan 3 gong sesi, ışıklar kısılırken yapılan son fısıldaşmalar... Ve elbette izlediğim filmdeki hikayeler, kahramanlar, iyiler ve kötüler. İlk izlediğim filmde Marty McFly ile birlikte çok havalı bir arabayla geçmişe gittim. Sonra annemin bizi Eti sinemasında götürdüğü ‘Ayı’ filminde, annesini kaybetmiş küçük ayı yavrusuyla avcılardan kaçtım. Derya sinemasının balkonunda babamla izlediğimiz ‘Tanrılar Çıldırmış Olmalı’da ise Afrika’da bir oraya bir buraya koşturdum arkadaşım Xixo ile. Konu ne olursa olsun, hep çok sevdim sinemayı. Sinema salonunda, birkaç saatliğine de olsa hiç bilmediğim bir dünyanın içinde kaybolmak hep çok güzel geldi bana. Üniversite yıllarımda, sinema bambaşka şeyler ifade etti. Çünkü film festivaliyle tanıştım. Festival kitapçığını adeta ezberleyerek seçtiğim filmler için form doldurmak büyük keyifti. Mümkün olan en fazla sayıda film izleyebilmek için yapılan ince hesaplar, son dakika biletleri için beklenen uzun kuyruklar, iki film arasındaki 15 dakikada hızla mideye indirilen tostlar, festivalin sonunda özenle arşive kaldırılan film kitapçıkları ve programlar... Beş tane film izlediğim oldu bir günde, yine de doyamayıp ertesi gün gittim güzelim Emek sinemasının kapısına. Onca yıl geçti, hayat değişti ama bu durum değişmedi benim için. Şimdi yine Nisan geliyor. İstanbul yavaş yavaş hazırlanıyor film maratonuna. Bu yıl da, son 30 yıldır olduğu gibi, 230 film, onlarca ünlü konuk ve bir sürü güzel etkinlikle, şehre sinema geliyor. Karanlık bir salonda, koltuğumuzdan hiç kalkmadan bambaşka dünyalara yolculuk yapalım diye. Yüzlerce kişi aynı anda koskocaman kahkahalar atalım, perdedeki kahramanlarla heyecan dolu maceralara atılalım diye. Bazen çok sıkıcı olabilen şu dünyada, hayal kurmaktan asla vazgeçmeyelim diye. Bence siz de bir bilet alın ve 1-2 saatliğine kaçın asık suratlı mecburiyetlerinizden. Hepinize iyi seyirler!