Bazıları yerli dizileri yerden yere vuruyor. Bazıları da sinemanın önünü kestiğini, seyircinin televizyonda dizilerle yetinip sinemaya gitmediğini iddia ediyor.
Tam aksine!
Son yıllarda Türk sinemasında yaşanan hareketliliğin, yeni filmlerin peşpeşe yapılmasının en büyük nedeni tv’de yerli dizi piyasasının bu kadar hareketli olmasıdır.
Televiyona yaptıkları dizilerle varolan yapımcılar, kazandıkları paralarla sinemaya da yatırım yapmaya başladılar.
Mesela Zerda’yla televizyona giren, şu sıralar Bir İstanbul Masalı’nı yapan TMC artık sinema filmi de çekiyor, Anlat İstanbul’la vizyona girmeye hazırlanıyor.
Sadece yapımcılar da değil, son dönem Türk filmlerinde izlediğimiz oyuncuların yüzde 90’ı izleyicinin televizyon dizilerinden tanıyıp, beğendiği oyuncular.
İşte GORA. Cem Yılmaz dışında oyuncuların hepsi dizilerden tanıdık. İşte Okul, işte Yazı Tura, işte Hababam Sınıfı, işte Hırsız Var.
Deli Yürek’e, Kurtlar Vadisi’ne imza atmasa Osman Sınav, Hollywood’a açılabilecek cesareti bulabilir miydi?
Hababam Sınıfı’nın oyuncuları televiyonun popüler isimleri olmasa bu kadar izlenir miydi?
Vizontele’lerin temelinde Bir Demet Tiyatro’nun harcı olduğunu kim inkar edebilir?
Listeyi uzatmaya gerek yok biraz da rakam vereyim.
9 Ağustos 2002 - 7 Ağustos 2003 tarihleri arasında vizyona giren Türk filmleri için satılan bilet sayısı 3 milyondu.
8 Ağustos 2003 - 5 Ağustos 2004 arasında vizyona giren Türk filmleri içinse 9 milyon 500 bin bilet satıldı.
6 Ağustos 2004’ten sonra vizyona giren filmlerden sadece GORA’nın ulaşacağı rakam bile, geçen yılki toplam seyircinin yarısı olacak.
Bu yıl GORA’nın dışında vizyona girecek film sayısı ise 23. Toplam bilette 15 milyona ulaşırsak sürpriz olmayacak.
Eğer bu rakamlar sürekli yükseliyor, filmlerimiz Amerikan filmleriyle yarışıp, Türk sinema tarihinin gişe rekorlarını kırıyorsa en büyük pay yerli dizilerindir.
Beyaz, Pro7’deydi
Türkiye’dekiler bitti biraz da Alman kanallarına el atıp Pro7’yi eleştireyim.
Beyazıt Öztürk, pazartesi gecesi Alman kanalı Pro7’de (Digitürk, 107), Stefan Raab’ın TV Total adlı şovundaydı.
Yağmurlu havalarda Digitürk kesintiye uğradığı için programın başını donuk karelerle izlemek zorunda kaldım. Herhalde yağmur dinmese o gece Digitürk abonoliğimin son günü olacaktı.
Programdan önce Beyaz ve Raab, Türk mahallesine giderek esnafla sohbet ettiler. Bir Türk tatlıcıyla Türk kuyumcuyu da stüdyoya çevirmen olarak çağırdılar.
Aslında programın yürümeyeceği o görüntülerden belliydi. Çünkü ne Raab, Beyaz’ın dediğini anlıyor; ne de Beyaz, Raab’ın ne yapmak istediğini.
Beyaz stüdyoya girişte heyecanlı gözüktü. Sonra baktı ki Raab’la frekans tutmayacak, seyirciye oynamaya başladı.
Stüdyoya komiklik olsun diye getirilen tatlıcı ve kuyumcunun çevirileri de olmadı, Beyaz’ın yaptığı esprileri Raab anlamadı, Raab’ın esprilerine seyirci gülerken Beyaz, Fransız kaldı.
Raab dersine çalışmamıştı, Beyaz’a doğru dürüst bir soru soramadı.
Dolayısıyla program bir türlü akıp gitmedi.
Oysa yapımcılar simultane bir çevirmen koysalar, iki şovmen birbirini daha iyi anlayacak, paslaşabilecekti.
Sonunda Beyaz’ın söylediği şarkı da olmasa iyice yavan kalacaktı TV Total.
Raab’ın konuk olduğu Beyaz Show çok daha eğlenceliydi. Beyaz’ın konuk olduğu TV Total ise olmadı.
Demek ki neymiş; bizim şovmenimiz Alman meslektaşından daha iyiymiş!.