TRT’nin Kürt kanalını açılımını, Hadise’nin kıyafetine karışmamasını, ana haber bültenini Cem Evi’nden yayınlamasını alkışlayıp Gemel Müdür İbrahim Şahin’e bravo dedik ama...
O ama yok mu işte tam da burada yine karşımıza çıktı. Meğer ‘özgürlükçü oluyor’ dediğimiz TRT’de, Yavuz Bingöl yasaklıymış. Nedeni ise 1 Mayıs’ta orantısız güç kullanan polisi TRT’nin canlı yayınında eleştirmesi ve “50 yıldır bu ülkede her 1 Mayıs’da işçi, öğrenci , memur dövülüyor. Şu görüntülerden utanacak ve engel olacak bir yetkili yok mu” demesi. Yavuz Bingöl bu sözleri, Müjde Ar ve Aşkın Nur Yengi ile birlikte jüri üyeliği yaptığı Altın Adımlar adlı programda canlı yayında söyledi. Bu yüzden de Genel Müdür İbrahim Şahin, tıpkı yılbaşı ekranı için para isteyen Sibel Can’a dediği gibi, “Ben bu koltukta olduğum sürece Yavuz Bingöl, TRT’ye adımını atmayacak” demiş. Bunu nereden biliyoruz? Yavuz bir süre önce Sen Türkülerini Söyle adlı programa davet ediliyor, son anda gerekçe gösterilmeden davet iptal ediliyor. İki gün önce de Tatlı Dilli Güler Yüzlü adlı programa çağrılıyor, Ankara’daki çekimlere giden Yavuz Bingöl, son anda programa katılamayacağı söyleniyor. Yaptığı araştırma sonrasında da Şahin’in bütün birimlere gönderdiği, “Yavuz Bingöl programlara çıkmayacak” talimatını öğreniyor. 1 Mayıs’la ilgili yaptığı yorum nedeniyle şimdi Yavuz Bingöl’e TRT ekranları yasak. Yani gaza gelip alkışladığımız TRT’nin özgürlükçülüğü kağıttan kaplanmış. Bu gidişle genel müdürün elinde o ya da bu nedenle uzun bir sakıncalılar listesi oluşacak.
Yazar her yazdığı satırdan sorumlu mudur?
Bir roman yazarı, başından sonuna kurgulanmış bir kitabı yazan bir kişi yazdıklarının tamamından sorumlu mudur? Haftalar önce Gani Müjde’yle CNN Türk’te Osmanlı Cumhuriyeti’ni konuşurken konu burdan açılınca, Gani “Bence yazarın böyle bir sorumluluğu yoktur” dedi. Bana kalırsa da yok, yazar yazdıklarının tamamından sorumlu tutulamaz. Daha somut örnek vereyim. Diyelim bir roman yazıyorum, içinde bir katil var ve o karakter kitabın bir yerinde şöyle şeyler söylüyor; “Adam öldürmek bir kadınla sevişmek gibidir, bıçak soğuk da olsa vücuda girdiğinde sıcaklığı ve ıslaklığı hissedersin”... Buradan hareketle benim katil ya da sapık olduğum söylenebilir mi? O zaman Testere serisini yazan senaristlerin hepsinin birer Jigsaw’a dönüşmesi gerekmiyor mu?.. Ya da kitapta bir gayin ağzından eşcinselliğe övgüler düzsem, gay damgası mı yiyeceğim?.. Üçkağıtçı... Hain... Tecavüzcü... Her türlü karakter olabilir kitapta ve o karakterlerin söylediği sözler yazarı bağlamaz, bağlamamalı. Yazarın hiç inanmadığı, tasvip etmediği şeyleri de o karakter söyleyebilir. Tabii olayı bir adım öteye götürünce iş çetrefilleşiyor. Diyelim ki Cumhuriyet düşmanı bir roman karakteri Atatürk’e sövüp sayıyor, o zaman ne yapacağız? Ya da tam tersi İslami değerlere hakaret eden bir karakter olsa... Özgürlüğün bittiği, yazarı bağlamaz deyip geçemeyeceğimiz sınır galiba burası. Akif Beki’nin yerine Başbakanlık Basın Müşavirliği’ne getirilen Kemal Öztürk, 15 yıl önce Bir Garip Oğlanın Hikayesi adlı bir kitao yazmış. O kitapta Mir Mahmut Rıza adlı karakter; “Bütün laikleri şişe geçireceğim...” “En sonunda beni bir numaralı terörist hyapacak bu pez...nkler” gibi cümleler kuruyor. Şimdi ne yapacağız? Bu yeni Basın Müşaviri’nin kendi görüşü müdür, yoksa kitapta karakterin söylemek zorunda olduğu ve Kemal Öztürk’ü bağlamayan görüşler midir... Kitabı okumadığım için bilmiyorum. Vatan’dan Mustafa Mutlu’ya göre ise Öztürk’ün görüşleri... Zaten bu işi çözmüş olsaydık, Cumhuriyet tarihi boyunca bu kadar yargılanan yazar olmazdı.