Paylaş
Bizim milli takım sponsorlarının reklamlarına bakıyorum tema hep aynı:
Kahramanlık, mücadele, savaş, tarih yazmak...
Galiba bunlar birbirlerinden de etkilenmeye başladı, bu sefer gazı daha fazla kim açacak durumuna dönüştü olay.
Garanti’nin Türko’larında robota döndü artık futbolcular, ruhsuzlar ama olsun çelik gibi yürekleri var, kazanmak için makine disiplininde mücadele ediyorlar.
Turkcell bir önceki reklama göre gaz verme çıtasını biraz daha yükseltti; voleye yatan Ali’ler vücut çalımı atan Ayşe’lerle sanki maça değil
Kurtuluş Savaşı’na çıkıyor.
Olayın üzerine tüy diken Nike oldu...
Kapışan bizonlar, kükreyen aslanlarla futbolcuları yeşil sahaya değil Masai Mara’ya saldılar.
“Kanının son damlasına kadar mücadele et”...
“Kendini feda et”...
“Acıya ve zamana yenilme” gibi sloganlarla, “yaşamak için öldür” der gibi futbolcuları kükretti...
Ne oluyoruz arkadaşlar...
Alt tarafı bir futbol maçı değil mi bu, savaşa mı çıkıyoruz?..
İspanya’nın, İtalya’nın, Almanya’nın sponsorları reklamlarında “gaz verme” misyonunu mı yükleniyorlar, yoksa markalarını milli takımlarıyla birlikte doğru yere mi konumlandırıyorlar.
Ama bu markaları da eleştirmiyorum, onlar haklı çünkü biz bu tür milliyetçi duygularımızı ayağa kaldıran reklamları seviyoruz.
Hoşumuza gidiyor, gururumuz okşanıyor, gaza geliyoruz...
Şimdi bir haftadır ekranda dönen bu “kahramanlık” reklamlarının üzerine biraz Fatih Terim egosu serpin, biraz abartılmış spor basını sosu ekleyin ortaya çıkan manzara şu:
“Biz bu İspanya’yı İspanya’da yeneriz”...
Yahu sahadaki futbul gerçekten Türko’larla oynanmıyor ki, işte gördük Nihat ve Tuncay, Ayşe gibi vücut çalımı da atamıyor...
Ama maçtan önce etrafımdaki en aklı selim futbol izleyicisi bile İspanya’yı yeneceğimize inanıyordu. Onlar bile reklamlarda yaşıyordu...
Cumartesi günkü futbolu gördükten sonra bizim bu gruptan çıkıp Güney Afrika’ya gideceğimize hiç ümidim yok ama haydi Ali’ler, haydi Ayşe’ler çarşamba günkü maç için son bir gaza ihtiyacımız var.
Krizde medya
Kriz dönemlerinden ilk etkilenen sektörlerin başında medya gelir.
Ama bizim sektör açısından bu krizle birlikte iyi haberler de geldi.
Habertürk ekibi çıkardığı gazeteyle hem transferler yaptı hem de pek çok meslektaşımıza iş imkanı sağladı.
TRT Turk kanalını kurmak için özellikle haber kanallarından ve habercilerden kadrolar oluşturuyor.
Bünyesinde Vogue, Glamour ve GQ gibi dünyaca ünlü dergileri bulunduran Conde Nast grubu, Doğuş Grubu’yla anlaştı ve bu dergileri Türkiye’de çıkaracak.
Bütün dergicileri sevindiren bir haber bu, şimdi bütün dergicilerin gözü kulağı Maslak’taki Doğuş binasında...
TTNet yeni bir IP TV kurulumuna başladı ve bu iş için çok büyük yatırım yapıyorlar.
200-300 kişilik bir ekip kurarak, kablolu yayın üzerinden 5 yıl sonra Türkiye’de televizyonculuğun seyrini değiştirecek bir yatırıma hazırlanıyorlar.
NTV aldığı Kral TV’yi önümüzdeki aylardan itibaren yavaş yavaş hareketlendirmeye başlayacak.
Eee daha ne olsun...
Bu krizde en çok hareketliliğin yaşandığı sektör bizimki oldu galiba...
İHA muhabirinin ailesi 112’ye dava açmalı...
Anlaşıldı biz önümüze gelen her ses kaydını yayınlamaya bayılıyoruz...
Nerede, nasıl kaydedildiği önemli değil, yeter ki ses bandı olsun anında internette.
Şimdi kendinizi Muhsin Yazıcıoğlu’yla aynı helikopterde bulunan İHA muhabiri İsmail Güneş’in ailesinin yerine koyun...
İsmail Güneş kazayı haber vermek için arıyor ve o kayıtlar 2 saat sonra internette yayınlanıyor.
Güneş ailesi, günlerce televizyonlarda, gazetelerde eşinin, evladının “Daha yerimizi bulamadınız mı, ayağım çok kötü kırık” diyen yakarışlarını duyuyor.
İsmail’in son saatlerinden geriye ömürleri boyunca akıllarından çıkaramayacakalrı bir ses kaydı kalıyor.
Bunu İsmail Güneş’in karısına, annesine-babasına, çocuklarına yapmaya kimin ne hakkı var?
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, dünyanın hiçbir medeni ülkesinde söz konusu kayıtların yayımlanmayacağını söyledi.
“Bu hasta haklarına, o hastaların ailelerine yapılmış çok büyük bir haksızlıktır” dedi.
Bu işin peşini bırakmayacaklarını söyleyen Akdağ’a bravo...
Meslektaşımızın ailesi de bu işin peşini bırakmamalı, 112’ye ve Sağlık Bakanlığı’na ağır bir dava açmalı.
İnsanların hayatlarına unutamayacakları korkunç izler bırakmak bu kadar kolay olmamalı.
Paylaş