Paylaş
Yala ama Yutma adlı oyunu meleklerle dalga geçtiğini iddia ederek hedef gösteriyorlar.
Oyunun sanat adına rezillik olduğunu söylüyorlar...
Bel altından vuruyorlar...
Kumbaracı 50’de sahnelenecek oyuna duyarlı vatandaşların tepki gösterdiğini yazıyorlar.
Peki bir haftadır süren bu yayınlardan sonra ne oldu biliyor musunuz?
Kumbaracı Yokuşu civarında oturan bazı vatandaşlar, bu yayınların etkisi altında kalarak “Biz mahallemizde böyle oyun oynanmasını istemiyoruz, rahatsız oluyoruz” diyerek tiyatro grubunun kapısını çaldılar.
Tehditkâr biçimde değil, son derece medeni bir şekilde...
Ancak Vakit ve Milli Gazete durmuyor, kaşıdıkça kaşıyor olayı...
Oyunu oynatmamak için provokatif yayınlarını sürdürüyorlar.
Yala ama Yutma, porno sektörünü anlatan bir oyun, porno filmlerinin çekildiği yere bir melek iniyor ve olaylar gelişiyor.
Benim bu olayda en çok şaşırdığım ne biliyor musunuz?
Oyun aleyhinde günlerdir yayın yapan Vakit ve Milli Gazete de dahil olmak üzere oyunun içeriğinin ne olduğunu kimse bilmiyor.
Ben de bilmiyorum...
Çünkü bugüne kadar daha hiç sahnelenmedi.
15 şubat’ta ilk kez sahnelenecek.
Peki Vakit’teki, Milli Gazete’dekiler izlemedikleri bir oyunun, ‘ahlaksız’, ‘terbiyesiz’, ‘meleklere hakaret eden’ bir içeriği olduğunu nereden biliyorlar?
“Porno” ve “melek” kelimelerinin yan yana gelmesi yeterli onlar için.
Buradan hareket edip oyunu hedef gösteriyorlar.
Yahu bir durun, oyunu bir görseydik de üzerine tartışsaydık daha iyi olmaz mıydı...
Tiyatroların yakıldığı, salonların basıldığı günleri gördü bu ülke...
Bu oyun yüzünden aynı şeyler yaşansa, kendini bilmez bir grup oyun oynanırken tiyatroyu yaksa, memnun mu olacaksınız?
Elektrik kontağı deyip geçecek miyiz yine... Bu provokatif yayınlardan sonra tiyatro grubu valiliğe giderek durumu anlattı haklı olarak, koruma istediler...
Bunun üzerine ne oldu peki?..
Beyoğlu Belediyesi tiyatro salonunu mühürledi.
Herhalde valilik durumu inceleyip en iyi korumanın tiyatro salonunu kapatmak olduğuna karar verdi.
Tiyatro grubuyla konuştum; oyunu sahnelemek için ellerinden geleni yapacaklarını söylediler.
En çok şaşırdıkları şeyse Vakit ve Milli Gazete hiç görmedikleri bir oyuna acımasızca saldırırken, merkez medyada bu konuda kendilerine kimsenin sahip çıkmaması...
Air France’la Pendik-Yeşilköy
Bugüne kadar uçakla en kısa nereye uçtunuz?
Ankara, ızmir, Atina?
Bunlar uzun mesafe!
Geçen gün bir arkadaşım koca bir Air France uçağıyla Pendik’ten Yeşilköy’e uçtu.
Yurtdışından gelen uçağı, yoğun hava trafiği nedeniyle havada beklemeye almış kule.
Ancak pilot, yakıtım yok deyince Sabiha Gökçen’e yönlendirilmiş uçak.
Air France uçağı önce Sabiha Gökçen’e inip yakıt almış, sonra oradan havalanıp Yeşilköy Atatürk Havalimanı’na inmiş.
Yakıtı azalan uçağa neden Atatürk Havalimanı’na iniş önceliği tanınmadı anlamış değilim. Daha acil bir durum olsa yine “Sabiha Gökçen’e in” mi denecekti?
“Uçakta beklemek tatsızdı ama hayatımın en kısa uçuşunu yaptım” dedi arkadaşım.
Bu arada Air France, Pendik-Yeşilköy uçuşlarında yemek ve içki servisi yapmıyormuş haberiniz olsun!
Avatar 1 saat daha uzun olsa yine soluksuz izlerdim...
Kalabalıkların hücüm ettiği filmlere de, çok satan kitaplara da nedense elim kolay kolay gitmiyor.
Bir süre sonra izleyip, okumayı tercih ediyorum.
Avatar’ı bir-iki kez izlemeye yeltendim, bilet bulamayınca erteledim.
Bu hafta kararlıydım, iki gün önceden 17.45 matinesine biletimi aldım, perşembe günü bütün programlarımı Avatar’a göre planladım.
Ben bu filme aşık oldum.
Yok hikayesi sıradan, yok çok uzun olmuş falan deniyor ya, korkarak girdim sinemeya.
Ne uzunu, ne sıkıcısı...
Perdenin karşısında büyülendim kaldım.
Arasız gösterilen 2 saat 40 dakikalık filmi hipnotize olmuş gibi izledim.
1 saat daha uzun olsaydı yine aynı şekilde izlemeye devam ederdim.
Son yıllarda, yarattığı büyülü atmosferin içine beni böylesine çeken başka bir film görmedim.
160 dakika boyunca Pandora’nın masal dünyasında yaşadım, Na’vi’lerle birlikte ayin yaptım, dev kuşların üzerine binip uçtum...
Bayıldım, bayıldım...
En kısa zamanda bir kez daha izleyeceğim.
En kötüler ödülü elbette ünlülere verilecek
Ömür Gedik, Altın Kestane ödüllerinin Beren Saat’e, Okan Bayülgen’e gitmesine tepki gösteriyor.
“Beren Saat kötü oyuncu mu?” diye sorduktan sonra da “Altın Kestane’ciler adlarından bahsettirmek için popüler oyuncuları hedef seçiyorlar” diyor...
Bundan daha doğal ne var!
Dünyada kötüleri seçen ödül törenlerinin mantığı tam da bu zaten Ömür.
Bak bir sonraki yazında kendin söylemişsin, Sandra Bullock’un bu yıl The Blinde Side’le Oscar’a; All About Steve’le en kötüleri seçen Altın Ahududu’ya aday olduğunu.
Şimdi Sandra Bullock, Altın Ahududu alırsa kötü oyuncu mu olacak?
Beren Saat de Altın Kestane aldığı için kötü oyuncu olmaz.
Sadece söz konusu filmlerindeki performanslarıyla yılın kötüsü olarak anılır, biter geçer...
Altın Kestane, 69 film içinden Ömür’ün dediği gibi tanınmamış kötü oyuncuları seçseydi kimin haberi olurdu böyle bir ödül töreninden.
Oysa bak günlerdir Altın Kestane’yi konuşuyoruz.
Dünyada kötüleri seçen ödül törenlerinin hedefi her zaman popüler oyunculardır.
Bu kural değişmez.
Bu yüzden Altın Kestane’ciler Beren Saat ve Okan Bayülgen’i seçmekle doğru yapmıştır.
Hatta bir tavsiyem var onlara, ellerini korkak alıştırmasınlar...
“En fena performans” gibi korkak bir tanımlama yerine doğrudan “En kötü oyuncu” desinler.
İşin ruhuna ihanet etmesinler.
Paylaş