PaylaÅŸ
Adamlar bu garın yerine çok modern bir tren istasyonu inÅŸa etmiÅŸler, Berlin’in ortasına 2006 yılında.     Â
Avrupa’nın en modern tren istasyonu bu, içinde yok yok...  Â
Berlin havaalanından bile iyi yani.
Avrupa’nın en geniş cam çatısı da bu binada.
Buraya kadar tam bir Alman disiplini hissediyorsunuz değil mi? Devamını okuyun, Almanlar’ın nasıl Türk’leştiğini göreceksiniz.
2006 Dünya Kupası’ndan önce açalım diye daha tam hazır olmadan hizmete sokuyorlar binayı.
İlk fırtınada o muhteşem dev cam çatı yerinden çıkıp düşme tehlikesi geçiriyor.
Bina yeniden bakıma alınıyor.
Bu arada peronun üzerini kapatan bölümün kısa yapıldığı anlaşılıyor.
Tren uzun olduğu için peronun dışına taşıyor. Birinci sınıf seyahat eden yolcular da perona değil, açık havaya iniyor.
Yağmurlu günlerde de isyan ediyorlar, birinci sınıf bilet alıp sırılsıklam oluyoruz diye.
İki yıldır peronun kapalı bölümü uzatılacak, Berlin’liler hálá bekliyor.
Bizde de Metrobüs’ün üst geçit merdivenlerini yan yana iki kişinin zor geçebileceği kadar dar yaptılar ya, sabah-akşam millet uzun kuyruklar oluşturuyor.
Diyeceğim, bu tür saçmalıklar sadece bizde olmuyor ya da Almanlar gerçekten Türk’leşti.
Hot’ta neler oldu?
Geçen hafta Türk basınının üç önemli ismi, Güneri Cıvaoğlu, Hıncal Uluç ve Mehmet Y. Yılmaz birlikte Madrid seyahatine gittiler.
Gezdiklerini, yediklerini, içtiklerini üçünün de köşelerinden okuduk...
Hıncal Uluç, İspanya’da sigara yasağına nasıl ara çözüm bulunduğunu günlerce yazdı.
Ama benim en çok merak ettiğim, gece kulübü Hot’ta neler oldu?
Sadece şu kadarını okuduk Hıncal Uluç’un köşesinde;
"Bir gece kulübüne gittik...
Hot, Madrid’in en hot (sıcak) kulübü gerçekten... Bizim pavyonlar üslubunda.
Etraftaki güzel kızlar çağrılmadan yanınıza geliyorlar.
Yüz bulurlarsa oturup sohbet ediyorlar. Bulamazlarsa, aynı kibarlıkla ayrılıyorlar..."
Ee, bu kadar mı?
Oradaki kadınlar "Aaa bu Jack Nicholson değil mi" diye şaşıracakları Güneri Abi’yi rahat bırakacaklar ha?
İstanbul gece hayatında sıkça gördüğüm Mehmet Y. Yılmaz’ın enerjisinden etkilenmeyecekler?
Ama yok...
Günlerdir bakıyorum, üç yazarın köşesinde de bu konuda tek satır çıkmadı.
Vallahi merak ettim Hot’ı...
Rica etsek yazarlar mı acaba?
Yoksa meraktan kalkıp Madrid’e gideceğim...
Rehber deyip geçme
Geçen gün eve girerken kapıda asılı bir torba gördüm, içinden büyük boy bir telefon rehberi çıktı...
"Bu devirde internetten her şeyi bulurken telefon fihristi mi kaldı" deyip bir kenara attım.
Vıııp...
Bir gün sonra, iç/ev/gündüz...
Kalorifer su damlatıyor günlerdir, altına koyduğum kovayı boşaltmaktan sıkıldım.
Karar verdim, tesisatçı gelecek.
Arıyorum tarıyorum, internete de baktım doğru düzgün bir tesisatçı bulamadım.
O sırada kitapla göz göze geldim.
(Yakın plan fihrist; üzerinde mavi yazıyla Bravoo! yazmaktadır.)
Açtım tesisatçı, eczane, kuaför, mağaza, restoran, gece kulübü ne ararsan telefonuyla, adresiyle var.
Semt semt ayrılmış vaziyette...
Hemen de buldum tesisatçı.
Yani neymiş? Eski teknoloji diye burun kıvırmamak gerekiyormuş, derli toplu kolay ulaşılacak bilgi her zaman işe yarıyormuş.
(Bravoo! İstanbul’un iki yakası için ayrı hazırlanmış yeni bir rehber. Her yıl yenilenecek ve çok sayıda basılacakmış. Benimki şimdi evde daha göz önünde bir yerde duruyor.)
Mustafa’ya kızdıysanız
Osmanlı’yı izleyin.Gani Müjde’nin Osmanlı Cumhuriyeti, kafası karışık bir film gibi geldi bana...
Komedi mi, deÄŸil.
Aşk hikáyesi mi, hiç değil.
Dram desen o da deÄŸil.
Her şeyden bir şeyler koymaya çalışmış Gani, sonuçta ortaya karışık bir film çıkmış.
Keşke bu güzel mevzudan en iyi bildiği şeyi, komediyi çıkarsaydı Gani...
Kaba Amerikan karşıtlığı falan seyircinin duygularını okşar ama sakil duruyor filmde.
Ama Mustafa’ya kızdıysanız, Osmanlı Cumhuriyeti’ni izleyin, iyi gelecektir.
"Geldikleri gibi giderler" diye bitiyor film.
PaylaÅŸ