Bayram nedeniyle CNN Türk’teki Full Ekran’ı bant çektiğimiz için Abdullah Oğuz, son filmi Sıcak’ı herkesten önce izletti bana.
Önce filmi ANS’de izledik, sonra Ebru Akel ve Hazım Körmükçü’yle birlikte programa geldi Abdullah Oğuz.
Apo’nun sinemayı herkesten önce kendi için yaptığını biliyorum,
Adamın önüne tutacağı garanti iki tv projesi koyun, bir de heyecanlanacağı bir film senaryosu, gider filmi çeker.
Sıcak’ta da önce kendi için çalışmış Apo...
Çok iyi ışıklar kurmuş, gece sahnelerinde Bozcaada’yı tablo gibi yansıtabilmek için.
Gündüz sahnelerinde adanın eylül ayındaki bulutlu havasını fon yapmış.
Israrla yakın yüzler vermiş...
Yani filmin fotoğrafları başarılı.
"Cem Özer yaşlandıkça daha iyi oluyor, çok iyi bir suratı oldu" dedim. "John Turturro’ya benzetiyorum onu, suratı çok zengin" dedi Abdullah Oğuz...
Mutluluk’u çok beğenmiştim ben, 600 binden çok fazla gişeyi hak eden bir filmdi. Sıcak’ı bu yüzden çok daha büyük merakla izledim.
Hiç de adı gibi bir film değil.
İhanetler, cinayetler, vicdan hesapları arasına sıkışıp kalmış insanların hikayesi bu.
Derinlemesine karakterler var.
Bu tür alttan alta gerilimi film boyunca süren, seyirciyi merakta bırakan, kimi zaman koltuğunda zıplatan filmleri severim ben.
Ama temposu pek çok Türk seyircisi için yavaş gelebilir.
"Keşke biraz kesseydin filmi" dedim.
"Bu kesilmiş hali" dedi Apo...
Bu cuma vizyona girdi Sıcak, mutlaka gidip sinema perdesinde de izleyeceğim filmi, tv ekranından çok daha iyi bir etkiyi bulacağımdan eminim.
CNN Türk’te "Başrolü verdikten sonra mı ilişkiniz başladı yoksa ilişkiniz olduğu için mi başrolü verdin" diye sordum Apo’yla Ebru Akel’e...
"Bunun yanıtı yok ama ilişkimizin filme çok olumlu yansıdı" dediler.
Ben de onu hissettim filmde.
Apo, ilk büyük rolü olmasına rağmen Ebru’dan çok iyi bir Meryem çıkarmış.
Ebru gelin-damat programlarını bu rolüyle unutturmalı, oyunculukta iyi bir hamuru olduğunu gösteriyor çünkü...
Mali’nin yaptığı
Mehmet Ali Erbil AROG’u eleştirmiş, ’grug’, ’frag’ diye ismiyle dalga geçerek.
İzlemediği filmi beğenmediğini söylemiş. Herhalde bunu en son yapacak isim Mali olmalı...
Dönüp kendi filmografisine baksa, kalkıp da başkasının filmini eleştirmezdi zaten.
Daha üç ay önce sinema sitesi imdb’nin dünyanın en kötü 100 filmi anketine 4 Mehmet Ali Erbil filmi girmemiş miydi;
Emret Komutanım Şah Mat
Keloğlan Kara Prense Karşı
Hababam Sınıfı Üçbuçuk
Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu
Son beş yılda Türk sinemasındaki en ’ucuz’ filmleri ne yazık ki tüm yeteneğine rağmen Mali çekti.
Dolayısıyla hiç bunlar yokmuş gibi kalkıp başkasının filmiyle dalga geçmek, usta bir televizyoncuya yakışmıyor.
Bu sözler filmi değil, Mali’nin kendisini yaralıyor.
Dikkat ederseniz ’televizyoncu’ dedim, ’sinemacı’ demedim Mali için...
Türk televizyonlarının en yetenekli canlı yayın şovmeni, yayıncılık/sunuculuk hakkında konuşsa dönüp kulak vereceğim ama sinema hakkında bunları söyleyince ortaya böyle ’grug-frag’ gibi anlaşılmaz sözler çıkıyor.
Tayland notları
Geçen hafta Samui adasındaydım, Uzakdoğu’nun İbiza’sı diyelim. Oradan araba kiralayıp feribotla Donsak’a, oradan Tayland’ı 5 saatte enlemesine geçip Phuket’e ulaştım. Direksiyonu sağda araba kullanmak sanıldığı kadar zor değil.
Biz kendimize misafirperver diyoruz ya yol boyunca o tek kelime İngilizce bilmeyen Tayland’lıların yardım için çırpınmalarına şaşırdım kaldım...
Kadir Topbaş ve Hıncal Uluç’a birer Bangkok bileti alacağım. Metrobüs’ün ne kadar ilkel kaldığını görmeleri için... Bangkok’ta skytrain’ler var metrobüsün havadan gideni. Tek bir şerit bile kaybetmeden işi çözmüş adamlar.
Kartpostallarda görünen masmavi deniz, altın gibi kum, hemen yanında bulunan palmiye ağaçları fotoğrafı doğruymuş. Cennetin adı Phuket olmalı...
Gitmeden yıllardır orada yaşayan Selma Türkeş’i aradım, "Tartışmasız Chedi’de kal" dedi. Yolu Phuket’e düşenlere aynı şeyi söylüyorum, manyak güzel bir otel (cennet dediğim koy burada). Gelinin fil üstünde geldiği düğünler de yapıyorlar...
Bangkok’un pisliğine ne demeli. Yatıp kalkıp İstanbul’a şükretmeli...