Her şehrin bir “en prestijli caddesi” vardır. O cadde lüksün ve güzelliğin simgesidir, en iyi moda markaları orada mağaza açmak için yarışır...
İstanbul’da bu cadde hangisidir? İstiklal mi? Hayır... Prestijli mağaza girmez oraya... Bağdat Caddesi mi? Zor... Konumu uygun değil... İstinye Park mı?.. Hayır... Bir alışveriş merkezi olmasaydı olurdu... Çoktandır bu unvana Nişantaşı göz dikmişti. Son düzenlemeyle Abdi İpekçi ‘şehrin en prestijli caddesi’ koltuğuna oturdu. 1.6 milyon lira harcadı Mustafa Sarıgül bu caddeyi yenilemek için... Ortaya Avrupa’nın en şık caddelerini aratmayan son derece modern bir görüntü çıktı. Louis Vuitton, Prada, Hermes, Burberry, Valentine, Cavalli gibi birinci sınıf mağazalar yan yana diziliyor burada. Yapılan son düzenlemeyle bu mağazalar daha bir ortaya çıktı... Caddede sekiz kafe var, maksimum 10’a çıkması hedefleniyor. Yani burası bir Asmalı gibi asla olmayacak. Demet Sabancı’nın yapımını sürdürdüğü köşedeki Maçka Otel açılınca buranın değeri daha da anlaşılacak. Beymen’in hemen ilerisindeki otoparkın dünyada eşi benzeri çok az. Arabanızı bölmelere bırakıyorsunuz, kendi kendine park ediyor. Öğrendiğim kadarıyla şimdi sırada Atiye Sokak varmış. Salomanje’nin bulunduğu sokak... Buranın trafiğe kapanması gerektiğini geçmişte ben de yazmıştım, şimdi o gerçekleşecek. Nişantaşı’nın marka değeri son beş yılda hızla arttı, önümüzdeki dönemde daha da artacağı kesin. Bunu başaran da Sarıgül’den başkası değil. Ben belediyecilik anlayışını seviyorum Sarıgül’ün... Çünkü çalışıyor, halkın içinde yaşıyor ve esnafla, vatandaşla diyalog kuruyor.
Av Mevsimi: 10 üzerinden 7
İtiraf edeyim “Av Mevsimi”ne tereddütle gittim; “Türkler polisiye çekemez” klişesine ben de sonuna kadar inandığım için... Ama karşıma eli yüzü düzgün, titizlikle çalışılmış, hikayesi hiç de fena olmayan bir film çıktı. Bakın filmde neleri beğendim. 1- Cem Yılmaz’ın oyunculuğunu... Bugüne kadar izlediğimiz en iyi Cem Yılmaz bu filmde. Deli polis memurunu da, kıskanç aşığı da dört dörtlük oynamış. Mimikleriyle, gözleriyle, jestleriyle döktürüyor. Cem Yılmaz, kendisini beyazperdede her gördüğünde gülmeye başlayan seyirciye müthiş bir tokat atıyor. Cem Yılmaz oyunculuk rüştünü “Av Mevsimi”yle kanıtlamıştır. Oyunculukta ikinci sıraya da Çetin Tekindor’u yazarım... 2- Filmin renklerini... “Yavuz Turgul ‘Tanrı yönetmen’ mi, neden eleştirilmiyor” deniyor. Şu renkleri, şu fotoğrafları çekecek iki-üç yönetmen daha çıkarsın Türk sineması da ondan sonra Turgul’u eleştirelim. Kurgusu zayıf olabilir, senaryoda açıklar olabilir ama genel olarak yarattığı atmosfer ve renkleriyle kafamdaki “Türkler polisiye çekemez” klişesini yıktı bu film. 3- Seyirciyi kaçırtmamasını... Bakıyorum da herkes hata arıyor senaryoda. Hangi filme bu gözle bakarsan hata bulursun. Hollywood polisiyeleri saçmalıktan geçilmiyor... Film uzun ama buna rağmen seyirciyi bayıltmıyor. Yavuz Turgul bu filmi daha hızlı kurgulasa, daha kısa anlatsa dört dörtlük bir film yapacaktı. “Av Mevsimi” kaçırılmayacak bir film, sinemada 2010’un da en iyi işi...
iPhone’la bedava konuşun
iPhone’unuz varsa bana teşekkür edeceğiniz bir haber vereceğim şimdi size. GSM operatörleri bozulacak ama ne yapayım... Üç gün önce yeni bir uygulama başladı iPhone’da. Programın adı Viber... Bütün dünyada anında binlerce kişi tarafından indirildi... Viber, iPhone kullanıcıları arasında bedava telefonla konuşma programı. Skype gibi çalışıyor ama Skype gibi uzun üyelik işlemleri yok. Programı indiriyorsunuz, cep telefonuna gelen şifreyi giriyorsunuz, anında bedava konuşmaya başlıyorsunuz. Bu programın aynısını Telekom, Wirofon’la yapıyor ve dakikasını 9 kuruştan konuşturuyor. Şimdi Viber adlı programla tamamen bedava oldu. İster wi-fi, ister 3G ile bağlanın fark etmiyor, Viber’la sorunsuz konuşuyorsunuz. Adres defterinde kimin Viber kullandığı gözüktüğü için de iş çok daha kolay oluyor. Benim merak ettiğim, GSM operatörlerinin bu uygulamalara karşı ne gibi taktikler geliştireceği. Ama bizi faturaların düşmesi ilgilendiriyor değil mi...