Paylaş
Zaten ‘musiki eserleri sahipleri’nin neden iki ayrı çatı altında toplandığını hiç anlamış değilim...
Biri Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM)...
Diğeri Musiki Eserleri Sahipleri Meslek Grubu (MSG)...
İkisi de söz ve bestecilerin telif haklarını koruyor...
Öyleyse niye iki ayrı çatı altındalar?
Söz ve bestecilerin haklarını koruyabilseler ona da itiraz etmeyeceğim ama asıl işlerini de yapmıyorlar!
Şimdi sorsam “Söz ve bestecilerin telif ücretlerini en son ne zaman ödediniz?” diye verecek cevapları yok! Çünkü ödemiyorlar!
Topladıkları telif ücretleri bu iki meslek birliğinin kasasında birikiyor ama sanatçıların hesaplarına bir türlü geçmiyor.
Sertab Erener en son ne zaman telif ücreti aldın?
Demir Demirkan, ya sen?
Fuat Güner’in almadığını biliyorum...
Zülfü Livaneli’nin de...
Sinan Akçıl en çok indirilen şarkıları yaptın, MESAM ya da MSG’den paranı aldın mı?
Verdiğim isimler ilk aklıma gelenler, diğer besteciler ve söz yazarları da aynı durumda...
Daha da vahimi, başından beri dijital platformda hangi şarkıların dinlendiği, hangi şarkıların indirildiği konusunda raporlama yapmıyor MSG ve MESAM...
MÜYAP’ta bunu anında online olarak görüyor müzik yapımcıları. İstedikleri anda şifrelerini girerek, MÜYAP’tan albümleri hakkında her türlü raporlamayı öğreniyorlar.
Besteciler ve söz yazarları neden bunu MSG ve MESAM’dan öğrenemiyorlar? Neden şeffaf değil bu meslek örgütleri?
Bu rahatsızlıklar uzun süredir sektörde sanatçılar arasında konuşuluyor...
Benim yaptığım sadece onların açıkça dillendiremediklerini söylemek...
Aynı kriz yabancı albümler için de geçerli. Yabancı sanatçıların albüm telifleri de ödenmediği için yurtdışındaki büyük yapımcılarla da kriz yaşanıyor.
Yabancı bütün isimlerin şarkılarının Türkiye’de yasaklanması gündeme geliyor.
Bu işleri çözmek bu kadar mı zor?
Yoksa bütün sektör bu iki meslek örgütünü yönetenlerin kaprislerine, egolarına, basiretsizliklerine kurban mı gidiyor?
Tartışmaya devam
Dedim ki; magazin gazeteciliği ölmüş! Son olarak Volkan Konak’a, Orçun Benli’ye yapılanları ayıpladım.
“Gelin bunu düzeltmek için kafa yoralım” dedim. Vay sen misin bunları diyen!
Tartışmayı bir adım ileriye götürmek yerine, benim geçmişte yaptığım hataları listeleyenler mi istersiniz... Bana küfürler eden gece muhabirleri mi ararsınız...
Tamam, dediğiniz olsun, ben bu konuda en son ahkâm kesecek isim olayım... Şimdi benimle ilgili eteklerinizdeki taşları döktüyseniz, meseleyi odağından sapmadan tartışmaya devam edelim... Soru şu: Bizi meslekten utandıracak şekilde magazin yapmaya devam edecek miyiz, etmeyecek miyiz?
Nerede popçular?
Rock’çılar depremzedeler için kendilerine yakışacak hızda örgütlendiler, bugüne kadar yapılmış en iyi yardım konserine imza attılar. Türkücüler bir araya geldiler, dün akşam türkülerini depremzedeler için söylediler...
Peki popçular nerede? Sezen Aksu, Van’a gitti. Keremcem gibi pek çok genç sanatçı daha ilk günden bölgedeydi. Ama bunlar bireysel hareketler...
Bu olay bir kez daha gösterdi ki; popçular ortak hareket etme ve organize olma konusunda rock’çılar ve türkücüler gibi yetenekli değiller.
Öyleyse şunu söyleyebiliriz...
Rock’çılar; birbirleriyle arkadaştır, dayanışma duyguları güçlüdür, bu tür olaylarda en hızlı organize olan gruptur.
Türkücüler; rock’çılar gibi hızlı olmasalar da dayanışma duyguları güçlüdür.
Popçular; ne kendi içlerinde sağlam arkadaşlıkları vardır ne de dayanışma duyguları. Bireysel hareket ederler...
Paylaş