Paylaş
“Yediğimiz kazık, gelen hesabın yanında kürdan kalır. Bildiğin Roma mızrağı geçirdiler bize” diye anlatmış olayı.
Sonra da çıkarken restoranın sahibine demiş ki; “Bütün arkadaşları topla, hepsine teşekkür edeceğim.”
Komisinden şefine herkes gelmiş.
“Yevrumm her şey için teşekkürler... Öpajj, öpajj... Hakkınızı helal edin çocuklar. Belki görüşemeyiz” falan demiş.
Garsonlar “Olur mu abi o nasıl söz, Allah uzun ömürler versin.
Daha çok görüşeceğiz” deyince
Öztürk Serengil taşı gediğine koymuş:
“Sanmıyorum çocuğum. Öztürk abinizi bu dünyada ziyadesiyle öptünüz.
Bundan sonra ancak ahirette görüşürüz. Alayınıza öpajj...”
Patenti Öztürk Serengil’e ait olan meşhur “Haşırt to the blackboard” lafının çıkış hikayesi böyleymiş işte...
Cümlenin orijinalini “Haşırt to the Blackboard at the Seaside” diye kullanan Öztürk Serengil, anlamını da şöyle anlatıyor:
“Deniz kenarında lüks bir restoranda uzun atlama demek, cayır cayır kazıklanmak demek. Cilasız böbrek üstü bezine kadar kese olmak demek.”
Bu hikayeyi Zafer Algöz’ün yeni çıkan “Haşırt Dı Bilekbord” kitabından aldım.
Zafer Algöz setlerde, sahnelerde yaşadığı anılarını böyle keyifli ve eğlenceli anlatmış.
Mesela Sadri Alışık’ın Ajda Pekkan’la film çekmesini istiyor Ülkü Erakalın...
“Ne Ajda’sı falan” deyip yanaşmıyor olaya Sadri Alışık ama Ülkü Erakalın bir yolunu bulup sete getiriyor Ajda’yı.
45 gün boyunca film çekiyorlar ama Ajda Pekkan kendi ekibiyle gidip geliyor, kimseyle muhabbet etmiyor sette.
Setin son günü “Sizinle çalıştığımıza çok sevindim. Lütfen zarif eşiniz Çolpan Hanım’a selam söyleyin” diyor Ajda Pekkan.
Sadri Alışık durur mu; “Kim diyeyim hanımefendi?” diye yapıştırıyor lafı.
Bunu da Sadri Alışık’tan dinlemiş Zafer Algöz.
Kafa dergisine yazmıştı bu yazıları, şimdi derleyip toparlayıp çok güzel bir kitap yapmış.
(Haşırt Dı Bilekbord,
Zafer Algöz, İnkılap Yayınevi, 224 sayfa, 20 lira)
Ünlünün viral reklamı etik mi?
Geçen hafta herkes Sertab Erener’in vapurda sokak müzisyenleriyle şarkı söylemesini alkışladı ya...
Ben ilk gördüğümde de gerçek olduğuna inanmamıştım.
Sertab’ın o saatte Kadıköy-Beşiktaş vapurunda ne işi var?
Neden sokak müzisyenleriyle şarkı söylüyor?
O vapura hep mi biniyor, ilk kez mi bindi?
Gibi soruları sordum, işin doğrusu da çıktı sonra.
Meğer viral bir reklam çalışmasıymış bu.
Sertab Erener, Youtube kanalının tanıtımı için yapmış bu numarayı.
Sıradan insanların viral reklamlarda oynaması tamam da, bir ünlünün çıkıp viral bir reklamla göz göre göre herkesi kandırması ne kadar etik olabilir?
Sertab’ın ne kadar iyi bir insan olduğundan, ne kadar alçakgönüllü bir müzisyen olduğundan bahsetti herkes.
Bir de üzerine İzmir Marşı eklenince, ‘hayır’cı kimliği de alkışlandı.
Meğer bunların hiçbiri doğru değilmiş.
Meğer her şey yalanmış!
Bir Youtube kanalı için gözümüzün içine baka baka yalan bir prodüksiyonda rol almış Sertab Erener.
İki gün boyunca bu konuyla ilgili ses çıkarmaması da ilginç...
Dün Kelebek’te gördük, saçı sakalı uzatmış kardeşi Serdar Erener’in ekibinin cin fikri mi bu bilmiyorum ama ünlülerin kamuoyunu bu tür viral reklamlarla kandırmasını tartışmak gerek.
Yine yeni yeniden İstikal’in parkeleri
Bir İstiklal Caddesi klasiği yeniden başlamış bulunuyor. Çevre düzenlemesi ve parke döşeme işleri yapılıyor caddede.
25 bin 500 metrekare granit taş kaplanacak caddeye.
Mevcut tramvay hattı sökülerek, 1918 metre yeni tramvay hattı döşenecek.
Bu arada 1913 metre atık su, 2 bin 334 metre yağmur suyu hattı yapılacak caddeye.
Tüm bu çalışmalar 10 ay sürecek ve 52 milyon 250 bin liraya mâl olacak.
Bugüne kadar İstiklal’e döktüğümüz paranın haddi hesabı yok.
2006 yılında da aynı meseleyi tartışıyorduk, Çin granitleri daha döşenirken oynamaya başlamış, sonra Türk granitleriyle değiştirilmişti.
Ben hayatım boyunca İstiklal’e iyi bir parke döşendiğini görmedim.
Bu seferki malzemenin ne olduğunu bilmiyoruz ama Büyükşehir’in sitesinde
projenin çizimlerini bulup inceledim.
Jilet gibi döşenmiş parkeler, ortada tramvay yolu ve dükkan önleriyle harika bir İstiklal Caddesi görünüyordu.
Parkelerin oynamadığı, üzerimize suların sıçramadığı müthiş bir İstiklal Caddesi...
Gerçeğinin öyle olmayacağı aşikar, olsun fotoğrafları bile güzel be...
Paylaş