Paylaş
“Beren çok çalışıyor görüşemiyoruz. Tanıştığımızda da durum böyle olduğu için şikayetçi değilim” demiş.
“Benim haddim değil ama dünya standardı bu değil” diye de eklemiş.
Haklı...
Bir dizide rol alan hangi oyuncuyla konuşsam, aynı şeyi söylüyor.
Diziyle birlikte sosyal hayatın bittiğini, özel hayat diye bir şey kalmadığını belirtiyorlar.
Kendilerine zaman ayıramamaktan yakınıyorlar.
Size bir şey söyleyeyim mi, oyuncuların evlilikleri de bu yüzden uzun süreli olmuyor işte...
Hele çiftlerden birisi bu çalışma temposunu anlayamayacak kadar sektöre uzak biriyse o evliliğin yürüme ihtimali yok.
İki taraf da oyuncuysa zaten görüşemiyorlar, ilişki ya ağır aksak gidiyor ya da bitiyor.
Set aşkları da bu yüzden başlıyor işte...
Adam ya da kadın bütün gün sette.
Set dışında bir şey gördüğü yok.
Ne yapsın, aşkı da orada yaşayacak tabii...
Neyse ki Kenan, bu işleri çok iyi bilen ve sektörü tanıyan bir eş olarak Beren Saat’in işine saygı gösteriyor.
Evlilikleri de bu yüzden sağlam yürüyor.
Cep telefonundan setteki oyuncu eşini izleyen işadamı
Dedim ya sektörü bilmeyenler için bir oyuncuyla evliliği yürütmek çok zordur.
Bunun kıskançlığı var, abuk sabuk saatlerde çalışması var, sabahlara kadar eve gelmemesi var...
Bu dünyayı bilmeyen biri nasıl yürütecek evliliği...
Mesela 2014 yılında evlenen güzel bir kadın oyuncuya, işadamı eşi ne yapıyormuş biliyor musunuz?
Cep telefonundan canlı yayınla seti izliyormuş...
Üzerine ne giydin, kostümün nasıl, şimdi hangi sahneyi çekeceksin diye günün her saati sete bağlanıyormuş.
Güzel oyuncu da her sahne öncesinde kenara cep telefonunu koyarak eşine kıyafetini, seti gösteriyormuş.
Böyle evlilik yürü mü? Yürümez!
Örneğini verdiğim bu evlilik ne oldu peki?
15 ay sürdü, oyuncu-işadamı çift 1 Aralık’ta evlendikleri gibi hızlıca boşandı.
Oscar’a aday filmlerin fragmanları 3,3 milyon saatten fazla izlendi
YouTube, yarın gece sahiplerini bulacak Oscar’da aday filmlerin fragmanlarının ne kadar izlendiğini açıkladı.
En İyi Film dalında aday olan 8 filmin fragmanlarını izlenme sayısına göre değerlendirdi YouTube.
Buna göre fragmanı en çok izlenen ilk üç film; The Revenant, Mad Max: Fury Road ve The Martian oldu.
Şimdi daha ilginç bir bilgi vereyim size:
8 Oscar adayı filmin fragmanının YouTube’da toplam izlenme süresi ne kadar dersiniz?
Tahmin bile edemezsiniz, ben söyleyeyim:
200 milyon dakikadan fazla...
Yani 3,3 milyon saatten fazla...
Bu yaklaşık televizyondaki 1 milyon Oscar töreni yayınına eşit.
Müthiş bir rakam değil mi?
Artık izlenme alışkanlıklarının nasıl değiştiğinin, internetin gücünün en çarpıcı göstergesi.
İşte Oscar adayı filmlerin YouTube’da fragman izlenme sayıları...
The Revenant: 21.970.000 kez...
Mad Max: Fury Road: 21.600.000 kez...
The Martia: 20.180.000 kez...
The Big Short: 5.400.000 kez...
Room: 3.230.000 kez...
Bridge of Spies: 3.010.000 kez...
Brooklyn: 2.390.000 kez...
Spotlight: 465.000 kez...
Not 1: Rakamları yukarı doğru ben yuvarladım.
Not 2: YouTube, Türk filmleri için de sezonluk fragman listesini yayınlamalı.
Dolandırıcı arayınca ben!..
Dün sabah ev telefonu çaldı, “Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nden arıyoruz” dedi bir adam, sonra da “Amirim istediğiniz şahsa ulaştık” diyerek başka birine bağladı beni.
Anında anladım, telefon dolandırıcılarının bana kadar ulaştığını.
İsmimi falan soruyor, yalan isimler söylüyorum, kodlar mısınız falan diyor.
“İnternet hattınız var mı, kaç yıldır bu telefonu kullanıyorsunuz” diye soruyor.
Arkadan yalandan telsiz sesleri falan geliyor.
Sahtekâr beni dolandırmaya çalışıyor, ben de adamla oynuyorum.
Yine telefonla ilgili bir şeyler sorunca, dayanamayıp patladım.
“Ulan ben sizin...” diye başlayıp ağır bir küfür savurdum adama.
Hiç beklemiyordu, şaşırdı tabii...
“Ne diyorsun lan, ben emniyet müdürüyüm” falan diyecek oldu...
“Senin gibi emniyet müdürünün...” diye yürüyorum ben.
Karşılıklı küfürleşmeler, “Ayrılma lan oradan şimdi aldıracağım seni” demeler...
“Gel bekliyorum. Bir daha arama lan bu numarayı” derken çat kapandı telefon.
Bir daha ne arayan var ne soran.
Sonra kendi kendime kızdım. Neden daha sakin olup da bu sahtekârları polise yakalatmadım diye.
Şimdi başkasının canını yakacaklar.
Aman, “emniyetten arıyorum, savcılıktan arıyorum, telefon hattınız, internet hattınız kullanılmış” diyenlere karşı lütfen uyanık olun.
Mustafa Denizli n’olur bırak bizi!
Galatasaray ligden sonra, Avrupa defterini de kapadı, hedef olarak elde kala kala bir tek Ziraat Türkiye Kupası kaldı...
Yani bu sezonu 2,5 ay erken kapadı Galatasaray.
Hedefsiz futbolcular istedikleri gibi tatil yapabilirler artık.
Çarşambanın gelişi salıdan belliydi zaten. Perşembenin gelişi de çarşambadan...
Sonra “Galatasaray taraftarı takımı neden yalnız bırakıyor” diyorlar... Neden bırakmasın?
İyi oynarsın yenilirsin, takım umut verir elenirsin, bunlar futbolda var.
Ama en ufak bir umut ışığı vermeyen takımı kim neden yalnız bırakmasın.
Galatasaray, tarihinin en kötü dönemlerini yaşıyor. Hem sahada, hem de yönetimde...
Bu da Mustafa Denizli’ye kısmetmiş.
Böyle olacağı belliydi, bile bile lades diyen kendisi. “Mustafa Denizli şampiyon yap bizi” sloganlarından.
“Mustafa Denizli n’olur bırak bizi” sloganlarına
döndü iş... Keşke hiç kabul etmeseydi görevi...
Nişantaşı’nın mekanları Cihangir’e fark atıyor
Cihangir’i mi, Nişantaşı’nı mı tercih edersin” derseniz, benim oyum bellidir. 15 yıldır oturduğum semtten Cihangir’den yana oyumu kullanırım.
Son dönemde gözden düşüyor deniyor ama Cihangir’in düşmesinin imkanı yok.
Çünkü Galataport inşaatı sürüyor sahilde ve Galataport hem Cihangir’i hem Karaköy’ü eskisinden çok daha popüler hale getirecektir.
Bu arada Cihangir’in değişmesi beklenirken önümüzdeki 10 yılda Tophane tamamen değişecek. Yenilenecek, güzelleşecek...
Ama Cihangir’in en büyük zaafı iyi restoranlar konusunda geri kalması...
Mesela Nişantaşı’nda her gün çok iddialı mekanlar açılırken, Cihangir kafe tarzı yemekleriyle ne yazık ki yerinde sayıyor.
Son gittiğim bir mekan var mesela Nişantaşı’nda bayıldım.
Onu da yarın Güzel Şeyler’e yazdım.
Paylaş