Paylaş
“Nasıl olur röportajda söylemişsin, manşet oldu sözlerin” dedim...
“Hayır söylemedim... Günlerdir herkese bunu anlatmaya çalışıyorum ama kimsenin dinlediği yok...
Röportajın orijinal halini, gazeteyle mutabık kaldığımız halini kendi Twitter sayfamda iki defa paylaştım.
Benim söylediklerim orada yazıyor... Açsınlar baksınlar bakalım Gezi hataydı diye bir laf çıkmış mı ağzımdan...”
Gerçekten de Oktay’ın Twitter sayfasında yayınladığı röportajın tam metnini okudum, bana da mail attı...
“Gazeteyle mutabık kaldığımız hali bu” dediği röportajda, gerçekten de Oktay’ın ağzından Gezi’yle ilgili söylenmiş böyle bir söz yok...
Muhabir soruyor:
- Gezi parkı olaylarında istediniz ki masum insanlar asla zarar görmesin. Ama sizin her yazdığınızı aksi yöne çeviren bir mecra aslında yeni medya... Sanki yeni, eskiyi biraz aratır vaziyette... Her şeyi söyleyebiliyorsunuz ama acaba o öyle mi anlaşılıyor?
Oktay da şu yanıtı veriyor:
“Yazı diliyle konuşma dili ayrıdır. Bazen arkadaşlarımızla konuşmak yerine mesajlaşıyoruz ya, aslında o mesajlaşma neticesinde birçok şey yanlış anlaşılıyor... Söylediğim ve arkasında durduğum yanlış anlaşılsa bile şeyler var mı? Var. Yanlış yazdığım ve yaptığım şeyler var mı? Tabii ki var... Ben insanım... Hata yaparım... Paralel yapıyla ilgili ben dün nerede durduysam bugün de aynı yerdeyim... Bazıları benim durduğum yere sonradan gelmiş olabilir... E onlar da insan, onlar da hata yapabilir...”
Ama gazetede yayınlanan röportajda bu paragrafın sonuna şu bölüm eklenmiş:
“Bana sorarsanız; Gezi başlı başına bir hataydı; yaşananlara ve ölümlere bakınca.
Biz oyuncular sanatla olayları eleştirmeliyiz, aksi halde büyük planların küçük figüranları oluruz...”
Zaten fırtına da işte bu paragraf yüzünden kopuyor.
Oktay ısrarla, “Ben bu lafı söylemedim” diyor, yemin billah ediyor...
“Beni bilirsin, söylesem ölümüne kadar da arkasında dururum söylediğim lafın... Ama söylemedim kardeşim” diyor...
Buna inanıp hakkında eleştiri yazıları yazan yazarlara Ahmet Hakan’a, Yalçın Doğan’a da sitem ediyor...
“Nasıl inanıp benim için bu ağır eleştirileri yazdılar” diyor...
“Nasıl inanmayalım Oktay, röportajda çıkmış, gazetede manşet olmuş” yanıtını verdim...
Ama Oktay ısrarla ben söylemedim diyor...
“Elinde röportajın bant kaydı var mı” dedim...
Yokmuş, ama benim onay verdiğim ve söylediğim röportaj bu...
Açsın herkes okusun Twitter sayfamdan diyor...
“Peki ne oldu da böyle oldu” soruma ise sadece “Bilmiyorum... Herhalde editoryal bir karışıklık” demekle yetindi Oktay Kaynarca...
Bir daha çal Doğuş Çocuk!
Nasıl aklımdan çıktı, nasıl atladım bilemiyorum...
Pazar günü kızım Pera’yla TİM Maslak Show Center’da Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın seslendirdiği Peter ve Kurt’u izlemeye gidecektim, unuttum...
Bir de üstüne dün Selçuk Yöntem’i görmez miyim, “Nasıl vicdan azabı çekiyorum anlatamam. Doğuş Çocuk Orkestrası’nın konserine Pera’yı davet edecektim aklımdan çıktı. Konser boyunca üzüldüm” dedi...
Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın 23 Nisan özel konserinde Prokofyev’in “Peter ve Kurt” eserinde Emir Berke Zincidi “Peter” rolünde, Selçuk Yöntem ise anlatıcıydı...
Selçuk Yöntem anlata anlata bitiremedi...
Giden arkadaşlarım müthişti dedi...
Peki öyleyse bu müthiş konser neden sadece tek bir gün?
Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’ndan rica etsek, TİM Maslak için Türker Abi’ye söylesek bu müthiş konseri 15’te bir, ayda bir tekrar etme şansımız olmaz mı acaba?
Haydi bir daha çal Doğuş Çocuk...
İzleyemeyenler için, bu güzel çalışmanın daha fazla çocuğa ulaşması için...
Paylaş