Paylaş
Şu sıralar dünyada herkesin sorduğu soru aynı: Neden almadığım hizmete para ödüyorum?
Hafta sonu New York Times’da okudum, ESPN gibi birkaç spor kanalına aylık abone olan bir kullanıcı koronavirüsten dolayı maçların oynanmadığını ve ödediği ücretin geri verilmesini istemiş.
ESPN de nanik yapmış ona. Geçen hafta ben de bizim özel okulları ve anaokullarını yazmıştım.
Uzaktan eğitim için normal eğitim ücreti almaya devam etmeleri doğru mu?
Okul binalarında hiçbir şeyden değilse ısıtma, elektrik, su, temizlik gibi pek çok giderden kurtuldu özel okullar.
Bunu neden ücretlere yansıtmıyorlar?
Neden “Biz bu giderlerden kıstığımız için aylık okul ücretlerinde yüzde 20 indirim yapıyoruz” demiyorlar?
“Neden para ödüyoruz” dediğimiz diğer mesele, Amerika’daki ESPN gibi bizdeki kanallar.
Süper Lig’de maçlar oynanmıyor ve biz izliyormuşuz gibi ücret ödemeye devam ediyoruz.
Almadığımız hizmetin parasını ödemeyi bu virüs günlerinde görecekmişiz demek ki...
Belgesel kanalında marka buzlamak
TRT Belgesel kanalında geçen pazar güzel bir belgesel izledim.
Kaykay, dağ bisikleti gibi ekstrem sporlar yapan sporcuların kendileriyle mücadelesini anlatıyor.
En zor hareketi yapmak, kaykayla Barselona sokaklarında en iyi figürü çıkarmak için günlerce çabalayan sporcular...
TRT Belgesel kanalı sporcunun ayakkabısındaki Nike logosunu buzlamış.
Çünkü RTÜK kuralları gereği markayı ekrana yansıtamıyor, buzlaması gerekiyor.
Kaykayı ters çevirecek sporcu, biz ayağındaki buzlanmış görüntüden dolayı nasıl çevirdiğini göremiyoruz.
Şaka gibi. Belgesel o hareketler için çekilmiş zaten...
RTÜK bu çağdışı marka buzlama kararlarını revize etmeli artık.
Bir belgesel kanalında, bir spor belgeselinde, bir spor ayakkabısını buzlamak da neyin nesi?
RTÜK “gizli reklam oluyor” diyerek çıkardığı bu marka buzlama kararının çerçevesini daraltmalı artık.
Coşkun-Nasuh
Geçen hafta, virüs karantinasıyla ilgili yanlış yapan ünlüler listesinde Nasuh Mahruki ve Coşkun Aral’ın da adını yazmıştım.
Nasuh’un Silivri’de açacağı kampta buluştukları haberinde, Coşkun Aral’ın aileyle ve çocuklarla bir araya geldiği yazıyordu.
Sevgili Coşkun Aral, fotoğrafın üç hafta önce çekildiği notunu iletti. Nasuh ve ailesi karantina günleri başlamadan, üç hafta önce Coşkun’u evinde ziyaret etmişler ve fotoğraf da o zaman çekilmiş.
Orkestrasına destek veren kaç sanatçı var?
Gece hayatı, konserler, sahne çalışmaları hepsi bitti...
Ünlülerin ev hayatından görüntüleri sosyal medyada görüyoruz. Sanatçılar “evde kal” çağrıları yapıyor.
Tamam, ünlüler evde kalabilir de, onun arkasında sahneye çıkan, yevmiyeyle evine ekmek götüren sanatçılar ne yapacak?
Geçen gün bir müzisyenin sayfasında, “Cenk Eren kara gün dostu çıktı. İnşallah diğer solist beyler ve hanımlar da ekip arkadaşlarını hatırlar” mesajını gördüm.
Helal olsun Cenk’e, unutmamış orkestrasını.
Merak ediyorum başka hangi sanatçılar birlikte çalıştığı orkestranın ücretini ödüyor, yıllardır kahrını çeken müzisyenlerine aylık belli bir miktar destek oluyor acaba...
Bir elin parmaklarını geçmez mi dediniz?
Bu arada Cenk Eren demişken, “Repertuvar Selda Bağcan” albümünü indirin derim.
Tanju Okan, Ferdi Özbeğen derken Selda Bağcan’la taçlandırdı seriyi Cenk.
Ben albümde en çok “Öyle Bir Yerdeyim ki”yi seviyorum...
Şiirlerinin hastası olduğum Hasan Hüseyin Korkmazgil sanki bugünü yazmış:
“Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe”
Cenk de Allah’ı var güzel okumuş.
Bir canlı yayın tüyosu
Mehmet Demirkol, 2016’da hayatını kaybeden Umberto Eco’nun yaşadığını sandı ve “Ne yani ölse şimdi iyi mi olur” diyerek bir canlı yayın gafına imza attı.
Mehmet Demirkol, Umberto Eco’yu tanımayacak, kitaplarını bilmeyecek bir adam değil.
O yüzden tam anlamıyla talihsiz bir canlı yayın kazasıdır bu.
Yıllardır canlı yayın yapan biri olarak, kendi kendime koyduğum bir kural vardır:
Canlı yayında sohbet sırasında ismi geçen biri hakkında emin değilsen, “Allah rahmet eylesin” deme yaşıyor olabilir, “Allah uzun ömürler versin” deme vefat etmiş olabilir...
Canlı yayında tereddüde düştüğümde hep bu kuralı hatırlarım.
Canlı yayın yapanların da aklında bulunsun.
En zoru 19 yaşında bir gençle eve kapanmak
Evde karantina günlerinde yalnız kalmak mı, yoksa çocuklu bir ailede olmak mı daha zor diye tartışıyoruz ya...
Ben “Küçük çocuklarla olmak güzel” diyorum, Onur Baştürk “Yalnız olmak güzel” diyor.
Bence her ikisinin de güzelliği var.
Ama en zoru şu:
15-20 yaş arası dışarı çıkamayan ergenlerle eve kapanmak zorunda kalmak.
19 yaşında çocuklarıyla eve kapanan iki arkadaşım var, onlardan biliyorum. Çıldırmak üzereler.
Bizim durumumuz iyi Onur...
Paylaş