Geçen hafta boyunca Hırvatistan’daydım, Dubrovnik’ten Rijeka’ya muhteşem güzellikteki Adriyatik kıyısını boydan boya gezdim.
Savaş yıllarında ve sonrasında oralara sık gitmiş Metehan Demir geziye çıkmadan önce "Mutlaka görmelisin" diye beni uyarmasa Mostar’a geçmeyecektim.
Çünkü benim rotamda Mostar’a gitmek için sahil yolundan ayrılıp Bosna sınırını geçmek ve içeriye doğru 1 saat yol almak gerekiyordu.
Benim baba tarafım Yunanistan kökenlidir, anne tarafı da Yugoslav...
Yani bizim topraklar sayılır Mostar, bu yüzden düşünmeden kırdım direksiyonu.
Bosna savaşı sadece aşırı milliyetçi ve İslamcıların tepkisine bırakılmayacak kadar önemliydi.
Ne yazık ki o yıllarda Türkiye’de onların sesi gür çıktı, büyük çoğunluk Bosna’daki katliama seyirci kaldı.
Bugün Mostar’ın kültürü de sadece aşırı milliyetçi ve İslamcılar’a bırakılmayacak kadar önemli.
Mostar, Anadolu’daki Trakya’daki binlerce Türk köyünden biri.
Adım attığınız anda sanki gizli bir ses "Memlekete hoş geldin" diyor.
Küçük taş yolları, camileri, evleriyle çok bizden...
Mostar’da hálá savaşın izleri duruyor.
Evlerdeki kurşun ve bomba izleri yakın tarihin acı hatıralarını taşıyor hálá.
Savaşın en ağır hasar verdiği Mostar Köprüsü, 1993’e kadar 427 yıldır Neretva Nehri’nin iki yakasını birleştiriyordu.
1566 yılında Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından yapılan köprü, savaşta tamamen yıkıldıktan sonra 2005’te bir Türk firması tarafından yeniden yapıldı.
Macar dalgıçların nehirden vinçlerle çıkardıkları orijinal köprünün taşları yeni köprüde de kullanıldı.
O gün Mostar köprüsünden geçerken yağmur yağıyordu...
Oturdum karşısındaki bir kafeye uzun uzun onu seyrettim.
Sanki ağlıyordu.
Camiler ve kiliseler
Mostar’ın en büyük tepesinin üzerine kocaman bir haç dikilmiş, sanki eski şehirdeki camilere inat...
Çan kulesi upuzun bir de kilise inşa edilmiş, kilometrelerce öteden gözüken.
Sanki zorla göze sokulmak istenir gibi.
Bosna Hersek halen Müslümanlar, Hırvatlar ve Sırplar’ın birlikte yaşadığı bir ülke.
İç savaş yıllarının gerilimini hálá atamamış gözüküyorlar.
Bir Yugoslavya bugüne kadar yedi ayrı ülke doğurdu; Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Karadağ, Makedonya ve son olarak Kosova.
Voyvodino, Sancak başta olmak üzere bıraksalar bölgeden 5 ayrı ülke daha çıkacak gibi... Mostar’daki kiliseler de "bir aradayız ama birlikte değiliz"i gösteren bir güç gösterisi gibi...
Köprüden atlamak
25 metre yüksekliğindeki Mostar köprüsünden aşağı atlamak çok eski bir spormuş.
Ben Redd Bull’un icat ettiğini sanıyordum.
Müzedeki siyah beyaz fotoğraflara bakınca yıllar önce de köprüden aşağıya atlayan genç adamları görmek mümkün.
Red Bull bunu İkari adıyla popüler hale getirmiş, her yıl Haziran ayında köprünün üzerinden sporcular suları yükselen Neretva Nehri’ne atlyorlar.
Kimi çivileme, kimi son derece artistik.
Tramplenle atlama sporunun doğal hali yani...
Ve bu organizasyona binlerce insan katılıyor, nehrin kenarındaki alanlarda büyük partiler yapılıyor.
Stari Most (Mostar Köprüsü’nün adı) İkari diye internette aratın bakın karşınıza Red Bull’un organizasyonundan neler çıkıyor...
Mostar’ın şöhreti dünyaya yayılırken Türkiye’deki turizmciler Mostar’a neden bu kadar ilgisiz?
Büyük turizm şirketleri Mostar’a ve Bosna’ya neden düzenli seyahatler organize etmiyor.
Tabii bir çift sözüm de bizim tatilcilere olacak;
İnanın deniz, kum ve güneş kadar kıymetli Mostar’a gitmek.
Split’i tek geçerim
Dubrovnik’ten çıktıktan sonra sahil boyunca kilometrelerce gittim.
Tekne merakı olan her kim varsa mutlaka bu koylara gelmeli.
Yol boyunca doğal korunaklı onlarca koy var, tabii her birinde limanlara demirlemiş yüzlerce tekne...
Split, Zadar, Rijeka hattında araba kullanmak da keyifli, yol bizim güney sahillerimiz gibi, bol virajlı ama manzaraya değer.
Split’in eğlence hayatını ise tek geçerim.
Biz çocukluğumuzda Yugoslavya’nın fırtına gibi esen takımı Hajduk Split’ten bilirdik bu şehri... Çok güzel bir liman kentiymiş meğer.
Tarihi şehrin içindeki daracık sokaklarda yer alan kafeler ve barlar ise geceleri tam bir açık hava partisine dönüyor.
Gece hayatına meraklıysanız eğer Split’in Dubrovnik’ten daha iyi olduğunu bilmelisiniz...