12 yıl sonra bu kez Lizbon'da izleme fırsatı buldum.
Aradan geçen 12 yılda Madonna 35'inden 47'sine gelmiş, iki çocuk annesi bir kadın olmuş ama seyirciyi etki altına alma konusunda hálá çok başarılı.
MTV Avrupa Müzik Ödülleri'nin açılışında sahneye çıkan ve sadece yeni şarkısı Hang Up'ı söyleyen Madonna'nın sahneye gelişi, şovu, kıyafeti bir kez daha gösterdi ki, boşuna Madonna olunmuyor.
Diğer yandan reklam aralarında seyircilerle sohbet eden, şakalaşan ekranlara yansımayan sempatik bir Madonna vardı.
Sadece Madonna'nın şovu değil baştan sona MTV'nin ödül töreni göz kamaştırıcıydı.
MTV verilen ödüller içinde bir tek (bu yıl Chemical Brothers'ın kazandığı) En İyi Video'yu kendi belirliyor.
Onun dışındaki tüm ödüller internet sitesinde ve sms'le gelen oylar sonucunda dağıtılıyor.
"Ya sanatçılar kendi adına binlerce sms kullandırırsa ne yapıyorsunuz" diye MTV'cilere sordum.
Malum bizde bu tür yarışmalarda sıkça görülen şeyler...
Şaşırdılar!
İnternet sitesinde bunun önlemini alıyorlarmış, sms'ler ise Avrupa'nın dört bir yanından geldiği için blok oylarla sonucu etkilemek hiç kolay değil.
O kadar ünlü isim sahneye çıkarken MTV'ciler ısrarla en değer verdikleri ödülün başında Free Your Mind'ın geldiğini söylüyor.
Bu ödül MTV'nin toplumsal sorunlara karşı duyarlılığını gösteriyor.
Geçen yıl kadın ticaretine karşı çalışmalar ödüllendirilirken bu yıl Afrika'daki açlara yönelik kampanyasıyla Bob Geldof ödülü aldı.
Gizemli grup Gorillaz üçboyutlu animasyonuyla yine kendini saklarken, Robbie Williams'tan Green Day'e, Shakira'dan Coldplay'e kadar sahneye çıkan her isim ve grup büyük alkış aldı.
Ama akıllarda yine Madonna kaldı.
Otellerde internet neden paralı
Otellerin en iyi para kazandığı kalemlerden biri müşterilerin telefon görüşmeleridir.
Ne var ki dünyanın pek çok otelinde şaşırtıcı şekilde internet de aynı muameleyi görüyor.
Alınan ekstra ücretler akıl alır gibi değil.
Geçenlerde bir arkadaşım New York'ta otele bir saatlik internet bağlantısı için 150 dolar ödediğini anlatıyordu.
Hepsinin kafasına göre bir tarifesi var.
Son gittiğim Lizbon'daki otelde 15 dakikasına 4,5 Euro alıyorlardı.
Daha önce kaldığım ülkelerde de internet için para almayan otel sayısı çok azdı.
Geceliğine 130 Euro ödediğiniz otelin, artık bir ihtiyaç olan internet için 4,5 Euro istemesi başlı başına sinir bozucu bir durum.
Oldu olacak kullandığımız sudan, elektrikten de ekstra para alın.
Otellerde internet ne zaman ödediğimiz fiyata dahil olacak merak ediyorum.
Eurovision hiçbir şeymiş
MTV Avrupa Müzik Ödülleri gördüğüm en profesyonel televizyon prodüksiyonuydu.
Hani biz Eurovision'a falan 'mükemmel' dedik ya, sadece bizim yaptığımız değil tüm Eurovision yarışmaları falan MTV'nin prodüksiyonu yanında solda sıfır kalır.
Kocaman bir kapalı salonda üç ana sahne peşpeşe, yanlarında da iki küçük sahne olmak üzere beş portatif sahnede gerçekleşti bütün şov.
Sadece bu sahnelerin önünde şovu izleyen 1000-1500 kişilik bir seyirci grubu var.
Diğer seyirciler salonun arka tarafında ayakta ve tribünleri doldurmuş durumda.
Her sanatçı için ayrı bir sahne, ayrı bir ses-ışık kuruluyor.
Dev bir ekranda her seferinde geri sayan bir saat var.
Sahnenin hazır olması için kalan zamanı gösteriyor.
Saat gibi çalışan sistem her seferinde de zamanında sahneyi kurmayı başardı.
Bir keresinde saydım, sahnede aynı anda çalışan tam 48 kişi vardı.
Kimi enstrümanları getiriyor, kimi yerleri siliyor, kimi dekoru taşıyor.
Tam bir karınca yuvası gibiydi.
Biri en az 25 metre uzunluğunda olmak üzere üç ayrı jimmy jeep vardı. Jimmy jeep operatörünü izlerken ben yoruldum...
Her seferinde ayrı bir efekt yaratan binlerce spot ve lazer...
Tüm bunlar ekrana yayının en iyi şekilde yansıması için.
Mesela Madonna, Bob Geldof'u anons ederken diğer taraftaki küçük sahnede bir sonraki grubun hazırlığı yapılıyor.
Sahne önündeki binlerce insan dama taşı gibi gürültüsüz-patırsız oradan oraya taşınıyor ve bunların hiçbiri yayına yansımıyor.
Ağzı açık izlemek diye bir deyim vardır ya aynen öyle takip ettim tıkır tıkır işleyen bu organizasyonu...
Lizbonlu gençler dans değil sohbet ediyor
MTV gecesi için gittiğim Lizbon'da üç gece kalınca Portekiz'in gece hayatını da yakından gördüm.
Lizbon'un bütün gençleri akşam olunca bizim Bodrum'un barlar sokağına benzeyen Bairro Alto'ya akıyor.
Herkesin elinde içkiler, daracık sokaklarda kalabalıktan yürümek imkansız.
Ancak Portekizli gençler dans etmiyor, sohbet ediyor.
Çünkü bizde olduğu gibi sokaklara bangır bangır müzik yayını yapan tek mekan yok.
Her binanın altında bulunan küçücük barlardan alınan içkilerle sokakta saatlerce konuşuyorlar.
Avrupa'nın göbeğinde gençler Fransa'yı yakarken, Portekiz'de inanılmaz bir huzur var.
Araba kiralayıp kuzeye gittik, Avrupa'nın en batı ucunda okyanus kıyısında güneşin batışını izledik.
Sokaklarda en ufak bir gerginlik yok. Suç oranı çok düşük, kimse kimseyle kavga etmiyor.
Bairro Alto'da sohbet eden gençlerin dans mekanı ise okyanus kıyısındaki büyük barlar.
Lizbon'a aşık Portekizli şair Fernando Pessoa'nın dediği kadar varmış bu şehir.