Paylaş
Geçen yıl büyük ilgi görmüş, aylarca çok satanlar listesinde kalmıştı “Huzursuzluk”...
Dün gibi hatılıyorum, daha birinci ayda ulaştığı 250 bin satışını bir yemekte kutlamıştık Zülfü Livaneli’yle.
Kitapta, Meleknaz DEAŞ zulmüyle karşılaşır, kaçırılır, kendisi gibi kaçırılıp tecavüze uğrayan, öldürülen onlarca kadının yaşadığı zulme ve vahşete tanık olur.
Sonunda teröristlerin elinden kaçmayı başarır.
Mardin’de başlayıp İstanbul’da biten bu hikayenin gerçek hayattaki karşılığı olan Nadia Murad geçtiğimiz hafta Nobel Barış Ödülü aldı...
Livaneli’nin Meleknaz karakterinde anlattığı ne varsa, 25 yaşındaki Ezidi Kürdü aktivist Nadia Murad’ın yaşadıkları da aynısı...
21 yaşındayken köyünden kaçırılıyor, cinsel saldırı ve işkenceye maruz kalıyor. 6 erkek kardeşi DEAŞ tarafından öldürülüyor, 12 ay esaret altında kalıyor ve sonunda kaçmayı başarıp mülteci kampına sığınıyor...
Almanya’ya kaçmayı başaran Nadia Murad, burada mülteci kadın ve genç kızların mağduriyeti üzerine çalışmalar yürütmeye başlıyor...
Murad, 2016 senesinde Birleşmiş Milletler tarafından İyi Niyet Elçisi ilan edildi.
2017 senesinde de Avrupa Konseyi tarafından verilen Vaclav Havel Ödülü’ne layık görüldü.
Nadia Murad geçen hafta Nobel Barış Ödülü’nü Denis Mukwege’yle birlikte aldı.
Nadia Murad’ın hayatı, Zülfü Livaneli ne kadar gerçekçi bir kitap yazdığının kanıtı gibi...
Mülteci meselesine bir kadının dünyasından bakan “Huzursuzluk” romanını okumadıysanız tavsiye ederim.
Hâlâ güncelliğini koruduğu ortada...
Kitaptaki şu bölüm Ortadoğu’yu bu kadar mı iyi anlatır diyerek sosyal medyada da çok paylaşılmıştı;
“Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var.Deve, dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz... Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.”
(Huzursuzluk, Zülfü Livaneli, 160 sayfa, Doğan Kitap)
Baruthane parkı
Ataköy Sahili’nde yapılaşmayla ile yıllar içinde o kadar çok yazı yazdım ki... Ne yazık ki çocukluğumuzun geçtiği o sahilin yerinde yeller esiyor şimdi.
Hoş yeller de esemiyor ya, yapılan gökdelenler yüzünden.
Son kalan arazi Baruthane’ydi...
Koca sahilden geriye kalan 60 bin metrekare toprak parçası...
Oraya da 200 bin metrekare kapalı alanı olan inşaat yapılmak istendi. Ataköy sahilinde nefes alınacak tek yerdi.
320 yıllık Baruthane de gidiyordu ki... Cumhurbaşkanı Erdoğan sonunda el koydu olaya, Millet Bahçesi yapılması için talimat verdi.
Mülkiyeti TOKİ’ye ait olan alanda park yapılacak şimdi.
İçinde restoran, kafeteryalar ve sosyal tesisler bulunacak.
25 yıl süreyle bu parkın işletmesini ve inşasını İstanbul Büyükşehir Belediyesi üstlenecek.
Ataköy sahilinde gidenlerin arkasından çok üzüldük, Baruthane’nin kurtulması teselli ikramiyesi oldu.
Sanem Çelik’i anlama kılavuzu
Pazar gününden beri el ele verdik Sanem Çelik’in ne dediğini çözmeye çalışıyoruz...
Ertuğrul Özkök dün anlayamadığı bölümü yazdı. Hakan Gence, “En klasik soruyu sorayım: Hayatınızda biri var mı” diyor. Sanem Çelik’in yanıtı: “Ben de klasik soruya, Bach’ın yüksek iznini alarak ‘Air Suite No.3, D Major’ bestesiyle cevap veriyorum öyleyse...” Bu kadarla kalsa yine iyi...
Hakan, “Yıllardır setlerdesiniz, hiç tacize uğradınız mı” diyor...
Sanem Çelik’in yanıtı:
“Eril ve dişil enerjiler olarak, madde âleminde birbirimize uyumlanmayı, takım olduğumuzu anlamayı seçmediğimiz sürece biz beşerlerin tekamülü negatif çıkmazların mahkûmu olmaya devam edecek...”
Anlayan varsa beri gelsin! Pazar günü gazeteyle birlikte Sanem Çelik’i anlama kılavuzu dağıtmamız büyük eksiklik olmuş.
Kasımpaşa ve Denizli
Popüler ve büyük hocaların dört büyükler dışında takım çalıştırmasının şöyle bir avantajı var; Çalıştırdığı takımın görünürlüğü artıyor.
Mustafa Denizli, Kasımpaşa’nın başında ilk maçta Göztepe’yi 3-1 yendi, her tarafta Kasımpaşa’nın galibiyeti kocaman haber oldu.
Kasımpaşa’yı önümüzdeki haftalarda da çok konuşacağız.
Denizli ve Kasımpaşa iyi örtüştü.
Paylaş