Paylaş
15 ay boyunca orada kızı gibi bakar ama ayrılık zamanı geldiğinde çok istese de Ayla’yı Türkiye’ye getiremez. Ve baba-kız 60 yıl boyunca birbirlerini arar. Sonunda buluşurlar! İşte büyük bir prodüksiyonla filmi çekilen bu gerçek hikayenin kahramanlarıyla buluştum. Baba-kız ellerini bir an olsun ayırmadılar. İşte 93 yaşındaki ay yıldızlı bir askerle, 70 yaşındaki ay yüzlü Koreli kızının gerçek hikayesi...
Kim Eunja: DÜNYAYA BİR DAHA GELSEM TÜRKİYE’DE DOĞMAK İSTERDİM
◊ Ayrıldığınız döneme dair neler kaldı aklınızda?
- Çok küçük yaşta olmama rağmen ayrıldığımız o anı ve duyguyu çok iyi hatırlıyorum. Gerçek anne-babamdan ayrıldığım duygudan farklı değildi benim için. Çok ağladığımı, uzun süre çevremdeki insanlardan Süleyman Babamın geri gelmesini istediğimi hatırlıyorum.
◊ Hep kurduğunuz bir hayal miydi buluşmak?
- Hep kalbimde vardı. İçimde hep baba özlemi vardı. Hiçbir zaman unutmamıştım. Ama buluşacağımızı da hayal etmemiştim. İmkansız diye bakmaya başlamıştım artık. Bizim bir araya gelmemiz için pek çok insan yardım etti. Sonunda buluştuk.
◊ Türk askerleri ve Süleyman Amca’yla yaşadığınız 15 aydan aklınızda kalan neler var?
- Hâlâ Türkçe sayı sayabiliyorum biraz. Çünkü Türk askerleri eğitim yaparken ayaklarını yere vurup sayarlardı. Oradan aklımda kalmış.
◊ Sonraki yıllarda Ayla adını kullandınız mı?
- Kore’de yetişkinliğimde Ayla adını kullanmadım ama hiç unutmadım da. Benim bir adımın Ayla olduğunu hep biliyordum.
◊ Kore’deki ailenizden bahseder misiniz?
- Evlendim. Bir oğlum oldu. Ve şimdi ondan iki torunum var. Daha sonra eşimi kaybettim.
BENİ CANLANDIRAN KÜÇÜK OYUNCUYU KENDİME BENZETTİM
◊ Şimdi ikinci ailenizi buldunuz, değil mi?
- Kesinlikle ikinci ailem değil. O benim babam. Nasıl ikinci ailem diyebilirim?
◊ Süleyman Amca o gün sizi ormanda bulmasa, belki de şimdi burada olmayacaktınız. Bugün de savaş mağduru birçok çocuk var, üstelik sizin kadar şanslı olmayanlar da var...
- Söyleyebileceğim tek şey barıştır. Dünyanın her yerinde barışı istemektir. Benim gibi savaş mağduru çocuklar olmasın. Bu hikayeleri artık dinlemek istemiyoruz. Barış diyorum.
◊ Sizinki, Türkiye ile Güney Kore ilişkilerini güçlendirecek bir hikaye, değil mi?
- Güney Kore’yle Türkiye’nin kardeş olduğunu biliyordum ama Süleyman Baba’yı bulduktan sonra bunu çok daha iyi anladım. Türkiye’de Korelilerin bu kadar sevildiğini ise bilmiyordum. Kore’de de Türkler çok seviliyor. Canlarını bizim için feda ettiler onlar. Bir daha dünyaya gelecek olsam, Türkiye’de doğmak isterdim. Süleyman Baba’nın kızı olarak...
◊ Bu Türkiye’ye kaçıncı gelişiniz?
- İkinci.
◊ Nasıl buluyorsunuz burayı?
- Nasıl olduğu önemli değil. Burası babamın ülkesi sonuçta ve ben burada olmaktan çok mutluyum. Ne zaman davet edilirsem gelirim buraya.
◊ Hikayenizi anlatan filmde çocukluğunuzu canlandıran küçük oyuncu Kim Seol’ü nasıl buldunuz?
- Biraz önce sette çekimlerde fark ettim. Kendisini sevmeye çalışanlara karşı mesafeli, cool duruyordu. Ben de Türk karargahında, beni sevmeye çalışan Türk askerlerine karşı aynı şekilde davranırdım. 65 yıl önceye gittim onu izlerken. Kendimi gördüm, kendime çok benzettim Kim’i.
Süleyman Dilbirliği: BEN KIZIMI HİÇ UNUTMADIM
◊ Süleyman Amca, Kore Savaşı’nda Ayla’yı ormanda ilk gördüğünüz anı hatırlıyor musunuz?
- Nasıl unutabilirim! Orman yolu vardı, geçiyorduk böyle. Bir baktım, kenarda bir çocuk perişan vaziyette ağlıyor. Aç, hava soğuk. Eksi 20 dereceydi hava. Donmak üzereydi. Onu o kötü haliyle gördüm. Aldım bölüğe getirdim. İlk yaptığım iş saçlarındaki bitleri ayıklamak oldu. Elbiselerini, elini, yüzünü temizledim. Mermi sandıklarından bir yatak hazırladım ona.
◊ Ne yedi ne içti bu çocuk savaş ortamında?
- Biz ne yediysek o da onu yedi. Bizimle beraber oturdu sofraya. Amerikalıların süt tozu varmış, biz duymamıştık ama onu da verdik Ayla’ya.
◊ 60 yıl boyunca nasıl peşine düştünüz Ayla’nın?
- Ben kızımı hiç unutmadım. Evde duvarlarda hep resimlerimiz asılıydı. 5 yaşından kalma resimleri. Hâlâ da durur. Büyüdüğünde nasıl oldu bilmiyorum ki... Ne fotoğrafı var ne adresi. Hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Konsolosluklara gittim, anlattım ama bulamadık. Korelilere de sordum, Seul’e gidip geliyorlardı. İlgi gösterdiler ama onlardan da bir netice alamadık.
◊ Sonra nasıl buldunuz birbirinizi?
- Kore televizyonu izimizi bulmuş. Bizi toplayıp Kore’ye götürdüler. 2010 yılıydı. Bir parkta buluşturdular Ayla’yla beni.
◊ Ne düşünüyordunuz o sırada?
- Yaşı kemale ermiştir diye düşünüyordum elbet ama böyle çoluk çocuğa karışmış, torun sahibi olmuş halde görünce Ayla’yı, yaşayamadığımız 60 yıla daha çok üzüldüm.
◊ 60 yıl görmeseniz de tanıdınız mı onu?
- Yürekten hissediyorsun... Sevmesek, o bana ben ona koşar mıydık ilk karşılaştığımızda? Seneler sonra buluştuğumuzda böyle hasretle kucaklaşıp ağlar mıydık hiç?
◊ Ayla’yı kaybettikten sonra Türkiye’de evlendiniz, burada kaç çocuğunuz oldu?
- İki; biri erkek, biri kız.
ÇOCUKLARIMA “BİR MİRASÇI DAHA GELDİ” DEDİM
◊ Ayla üçüncü çocuğunuz mu? Ayrım yapıyor musunuz çocuklarınızın arasında?
- O benim üçüncü çocuğum. Ayla benim kızım. Çocuklar ayırt edilmez ki... Ayla’yla ilk buluştuğumuzda çocuklarıma dedim ki; “Bir mirasçı daha geldi size.” Ben çocuklarımı birbirinden ayırmam.
◊ Kore’de savaşı yaşamış, kızından savaş yüzünden ayrılmış biri olarak, savaş mağduru çocuklar için ne diyorsunuz?
- Onları gördükçe televizyonu kapatıyorum. Bakamıyorum. O çocukları öldürmek, yakmak, dövmek ne demek ya? İçim parçalanıyor. İnsanım diyen yapamaz bunları. O çocukları kurtarmak insanlığın elindedir. Herkesin çocuğu onlar, bütün insanlığın çocukları...
◊ Kore Savaşı’nda en yakın arkadaşınızı kaybettiniz değil mi?
- Ali Bilge isminde bir arkadaşım vardı. İskenderun’dan aynı bölükteydik. Biraz ileride vuruldu, düştü. Bölüğe getirdiler. Ben cenazesine bakamadım. 2010’da Ayla’yla buluşmaya Kore’ye gittiğimde şehitler mezarlığına götürdüler bizi. Onu buldum orada. Ali’yle yıllar sonra buluştuk. Eğildim, mezar taşını öptüm. Çok duygusal bir andı o benim için.
◊ Şimdi geriye dönüp baktığınızda, Kore Savaşı’nı nasıl hatırlıyorsunuz?
- Biz Kore’den çekilseydik, orası komünist Kore olacaktı, bugünkü Güney Kore olmayacaktı. Kore’yle ve oranın insanıyla ayrılmaz bağımız vardır bizim. Bize hep iyi davrandılar. Onlar çok iyi ve sempatik insanlar. Benim ikinci vatanım orası. Seviyorum Kore’yi. Yakın olsa hep gider gelirdim.
◊ 2010’daki belgeselden sonra orada çok tanınıyorsunuz galiba...
- Sokakta tanıyorlar beni. Fotoğraf çektirmek için sıraya giriyorlar böyle. Yolda yürürken hemen ilgi gösteriyorlar. Burada Sultanahmet’te bile Koreliler gördüğü zaman hemen tanıyorlar. Çok saygı gösteriyorlar. “Siz olmasaydınız Güney Kore olmazdı” diyorlar.
AYLA’YI SANDIĞA KOYUP KAÇIRMAYA ÇALIŞTIM
Süleyman Amca’ya ayrılık anını sordum. Ölümden kurtarıp, 15 ay kızı gibi bakıp büyüttüğü Ayla’yla nasıl ayrıldığını...
◊ Türkiye’ye dönerken Ayla’yı yanınızda getirmeyi istemediniz mi Süleyman Amca?
- İstemez miyim? Hem de nasıl istedim! Önce yasal yollardan yanımda getirmek istedim kızımı. Baktım ki izin alamıyoruz, Kore buna imkan tanımıyor, onu bir sandığa koyup kaçırmayı bile düşündüm. Hava alsın diye delikler açtığımız bir sandığın içine koymayı denedim onu. Ama insan kaçırmak hem tehlikeli hem de suç. Elimden bir şey gelmedi. Ağlaya ağlaya yüreğimin yarısını orada bıraktım ben.
SEUL’DE ŞENOL GÜNEŞ’E ‘SÜLEYMAN BABA’SINI SORDU
Koreli Ayla’ya; Kim Eunja’ya “Babanızı hiç aklınızdan çıkardınız mı, vazgeçtiğiniz, umutsuzluğa kapıldığınız oldu mu?” diye sordum.
“Hiçbir zaman vazgeçmedim. Yavaş yavaş ümidim azalsa da günün birinde buluşacağımızı biliyordum. Çünkü o giderken bana geri geleceğini söylemişti” yanıtını verdi.
Bir yandan ‘Süleyman Baba’sının elini okşayıp, bir yandan gözlerinin içine bakarken...
60 yıl boyunca hiç unutmamış babasını.
Her fırsatta onu bulmaya çalışmış.
O kadar ki, 2007-2009 yıllarında Seoul’ü çalıştıran Şenol Güneş’e ulaşmış bir gün.
“Bir Türk teknik adam” diyor Koreli Ayla, Şenol Hoca için.
“Türkiye’de Süleyman diye birini arıyorum” demiş ona.
Sorunun ardındaki büyük dramı bilmeyen Şenol Hoca da ne yapsın, bir taraftar diye düşündü belki de; “Türkiye’nin yarısı Süleyman” yanıtını vermiş Koreli Ayla’ya...
SAMSUNSPOR KAZASINI RÜYASINDA GÖRDÜ, SON GÖRDÜĞÜ RÜYA: OSCAR
Filmin yapımcısı Mustafa Uslu anlatıyor:
“Ben 14 yaşındayken bir rüya gördüm; Samsunspor’un otobüsü kaza yapıyor ve 9 futbolcusu ölüyor.
O zaman Tokat’ta oturuyorum, ayakkabı boyacılığı yapıyorum. Bulduğum parayla jeton aldım, Samsun’u aradım.
Samsunspor’un telefonunu buldum, ulaştığım bir yetkiliye söyledim bunu.
‘Hadi lan eşekoğlueşek, dalga geçme’ dedi, telefonu yüzüme kapattı.
İki gün sonra kaza oldu ve Samsunspor’un 9 futbolcusu hayatını kaybetti. Hem de tam rüyasını gördüğüm yerde; Havza’da.
15 gün beni Tokat’ta polis kontrolünde akıl hastanesine getirip götürdüler.
Biliyor musun ben yakın zamanda da bir rüya gördüm abi.
Rüyamda bana bir Amerikalı; ‘Sen elindeki filmle Oscar’ı alacaksın. Senin bir kulis faaliyetin, lobin yok ama öyle güçlü bir hikayen var ki, Oscar’ı kaldıracaksın. Yaşayan kahramanlarınla birlikte Amerika’da hangi kanalın kapısını çalsan ana habere çıkarsın. Sen Oscar’ı alacaksın’ dedi.
Sabah kalktım, elimi yüzümü yıkadım, rüyamı eşim Sinem’e (Öztürk) anlattım.
Saat 10.30’da bilgisayarımı açtım, mail’lere bakıyorum, o rüyamda gördüğüm her şeyi kelimesi kelimesine Amerika’dan Eric Roberts yazmış bana. Julia Roberts’ın abisi.
Filmimizde Amerikalı generali oynuyor. Karısı ‘Türkiye’ye gitme, terör var orada’ diyor ve Eric Roberts geldiği gün Dolmabahçe’deki bomba patladı.
Adam Hilton’da kalıyor, bombanın patladığı yere 300-400 metre.
‘İstersen Kemer Country’ye geçirelim seni’ dedik. ‘Ben bu hikaye için gerekiyorsa ölürüm burada’ dedi bize.
Aynı dönem 4-5 film senaryosu gelmiş Eric Roberts’a. ‘Ben bu hikayeye âşık oldum, oynamam lazım’ diyerek buraya geldi. Ve gördüğüm rüyayı, biz daha anlaşmadan satırı satırına aynen mail attı bana.
2014 yılında da Sinem bir astroloğa gidiyor, adamın ses kaydı var elimizde.
Daha tanışmıyoruz bile Sinem’le.
Diyor ki ‘Sana bir film teklifi gelecek. İçinde bir asker ve bir çocuk olan bir film bu. Küçük bir rol ama mutlaka kabul et. Çünkü o filmde oynayanların hepsi hayal bile edemeyecekleri yere gelecek. Kırmızı halıda olacaklar. Sen de o grubun içinde ol.’ Bunun ses kaydı var elimizde.”
Yapımcı Mustafa Uslu: 29 EKİM’DE VİZYONA GİRECEK
◊ Bu hikayeyi nereden keşfettiniz?
- 3 yıl önce bu hikayeyi internette okudum, “Gerçek olamaz” dedim. Gerçek olsa, Türk sinemacıları bugüne kadar çoktan bunu filme çekerdi diye düşündüm. Gerçek mi değil mi öğrenmek için Kore Gazileri Derneği’ni aradım. Süleyman Amca’nın cep telefonu numarasını verdiler. 93 yaşında adamın cep telefonu mu olur, olsa da açmaz diyerek çevirdim numarayı. Hemen açtı! “Ben Avşa Adası’ndayım evlat” dedi. Gittik yaz günü Avşa Adası’na, çok sıcaktı. Evine gittik, fotoğrafları koydu önümüze. Adamın her anlattığı doğru... O gün dedim ki; “Bu adam insan değil. Bu adam ya melek, ya evliya ya da derviş!” Adamın hayatı hep iyilik yapmakla geçmiş. Ne geldiyse başına da hep iyilik yapmaktan gelmiş...
◊ Nasıl ekonomik durumu Süleyman Amca’nın?
- Şu anda iyi. Hiçbir sıkıntısı yok. Allah uzun ömürler versin, hayatının sonuna kadar da çok iyi imkanlarda yaşamaya devam edecek. Birisi medikal, diğeri ev işlerine bakan iki yardımcısı var yanında. Ben Süleyman Amca’yı tanıdıktan sonra, “Bu filmi yapmasam da ben sana bundan sonra oğlun gibi bakarım” dedim. O gün bugündür biz Süleyman Amca’yla hep beraberiz.
◊ “Ayla” filminin bütçesi ne kadar? Ne zaman vizyona girecek?
- Hasdal’da tankların, topların olduğu çok büyük dekorlarımız var. Hava şartları kötü gitti, dekorlarımız yıkıldı. Bugüne kadar 14 milyon lira harcadım ben bu filme, yaklaşık 2,5-3 milyon daha harcayacağız. Hiçbir yerden yardım almadım. Film kendi kendine büyüdü. Ama ben bu filmin Türkiye’nin filmi olmasını istiyorum. Mayısta Cannes’a gidecek, Kore’de, Avustralya’da festivallere katılacağız, Berlin Film Festivali’ne gideceğiz. 29 Ekim 2017’de Türkiye’de vizyona sokacağız. Oscar’a gidebilmek için kasım başından önce vizyona girmesi gerekiyor. Bu filmle Oscar’ı hedefliyoruz.
17 MİLYONLUK BÜYÜK PROJE
◊ “Ayla”nın görüntü yönetmeni Jean Paul Seresin. “Maymunlar Cehennemi” gibi pek çok ünlü filmin görüntü yönetmenliğini üstlenmiş bir isim.
◊ Efektleri “Er Ryan’ı Kurtarmak” ve “Pearl Harbor”a da imza atan ekip hazırlıyor.
◊ Müzikler ise Fahir Atakoğlu’ndan.
İŞTE KORE’NİN EN ŞÖHRETLİ OYUNCUSU KİM SEOL
Şu sıralar Kore’nin en popüler çocuk oyuncusu Kim Seol, filmde Ayla’nın 5 yaşındaki halini canlandırıyor.
Bizde şu anda “Anne” dizisindeki Beren Gökyıldız neyse, Kore’de de Kim o.
Kore’de sokakta yürüyemeyecek kadar şöhretli.
Birkaç reklamda oynamış, birkaç dizisi var ve bir de filmde oynamış.
5,5 yaşında Kim.
“Benim de tam senin yaşında bir kızım var” deyip hemen kucağıma aldım ve sordum; “Filmdeki Türkçe kelimeleri ezberlemek zor olmadı mı?”
“Hiç zor olmadı” dedi, hemen bildiği Türkçe kelimeleri saymaya başladı: “Emredersiniz. Günaydın. İyi günler. Merhaba.”
Türkçe sayı saymasını bile öğrenmiş. Yanında Koreli oyuncu koçu da vardı Kim’in.
Ona Kim’i sahnenin gerektirdiği duyguya nasıl soktuğunu sordum.
“Durumu önce masal gibi anlatıyorum, sonra gerçek hayattan kesitler gibi anlatıyorum” dedi.
Küçük oyuncunun duyguya girmesi hiç zor olmuyormuş...
Paylaş