İstanbul, CowParade sayesinde geçen sene ilk olarak bir açık sanat etkinliğiyle tanışmıştı.
Çeşitli sanatçı ve ünlü ismin yaptığı inekler şehrin her yerinde segilenmiş ve daha sonra açık artırmayla satılmıştı.
İneklerin hemen ardından dev laleler geldi.
Üç yıldır düzenlenen Uluslararası Lale Festivali kapsamında, yine sanatçı ve ünlülerin boyadığı 75 dev lale heykeli şehrin çeşitli yerlerine konuldu.
Hadi yüzlercesinin ne olduğu meçhul de ineklerin bir kısmı açık artırmayla satılmıştı, lalelerin akıbeti ise merak konusu.
Bunlar ne oluyor, nasıl imha ediliyor, saklanıyorsa nerede depolanıyor bilen yok. Daha laleler ortadan kalkmadan şimdi de dev ayakkabılar geliyor şehre.
Bir işin suyunu çıkarmak diye buna denir.
Meğer açık sanat etkinliğini ne çok severmişiz, herkes CowParade’yi bekliyordu herhalde, ineklerin ardından sökün ettiler.
Bu ayakkabıları da ünlü sanatçılar ve popüler isimler tasarlamış, Hotiç sponsor olmuş, tasarlanan ayakkabılar şehrin çeşitli yerlerinden sergilenecekmiş.
Haberi bugünkü Kelebek’te var.
Kaç ayakkabı sergilenecek bilgisi yok haberde ama iki ay boyunca dev ayakkabılar görecekmişiz yollarda; 1 Eylül-31 Ekim arası.
Adı da Shoe-Art İstanbul 2008 olacak bu etkinliğin.
İnekler, laleler, ayakkabılar derken ben sıkılmaya başladım artık bu açık sanat etkinliği denilen şeyden.
Arabalar, şemsiyeler, cep telefonları, cola şişeleri... (Daha önce altı ünlü modacı 2 metrelik dev şişeler tasarlamıştı sadece.) "Daha fazla istiyoruz, sokaklarda da olsun..." gibi devamı gelecek diye korkuyorum.
Yazının tam da burasında İstanbul’da ineklerden önce 120 ayı heykelinin sergilendiğini hatırladım, United Buddy Bears projesi kapsamında...
Sokakların sanatla buluşmasına itiraz edecek halim yok, bunu en çok savunanlardan olurum.
Ama tek sanat dalı olarak da her şeyin dev heykelini yapıp bir-iki ay meydanlara koymayı düşünmeyelim lütfen...
Çünkü bu yöntem kabak tadı vermeye başladı.
Keşke bin-iki bin tane ayakkabıdan tek bir heykel yapmayı düşünseydi Shoe-Art’çılar ya da heykel yerine resim sanatını tercih etselerdi...
Sanat dediğimiz şeyin temelinde yaratıcılık ve farklı olmak yatmıyor mu?..
Esma Sultan’da Zidane’a özel plazma tv kuruldu
Fransızlar’ın efsane futbolcusu Zidane, Danone’nin küçükler futbol turnuvası için çeşitli şehirlere gitti, son olarak da İnönü Stadı’ndaki finalde çocuklarla sahaya çıktı.
Aynı akşam da Esma Sultan’da düzenlenen Danone’nin 10. yıl gecesine katıldı.
Jülide Ateş’in sunumunu üstlendiği gecede çocuklara kupasını veren Zidane, ilerleyen dakikalarda sessizce ortadan kaybolmuş.
Neden mi?
Tabii ki Şampiyonlar Ligi finalini izlemek için.
Zidane yemeğe katılmadan önce Danone yetkililerine mutlaka Manchester United-Chelsea maçını izlemek istediğini belirtmiş, bunun üzerine de yalının alt katına Zidane için özel dev bir plazma tv kurulmuş.
Esma Sultan’da üst katta Danone 10. yılını kutlarken, Zidane alt katta maçı sonuna kadar izlemiş.
Futbolcu dediğin bu maçı izlemeyecek de neyi izleyecek değil mi?..
Bizde ünlü yok
Zuma, Hakkasan gelirken Mr. Chow’un İstanbul’u bunca yıldır düşünmemesi ilginç.
Oysa 1968’den beri Londra’da hizmet veren Mr. Chow, Türk sosyetesinin bildiği ve tercih ettiği bir Çin restoranıdır. Beverly Hills ve 57’nci Cadde’den sonra Amerika’daki üçüncü restoranını New York Tribeca’da açan Mr. Chow’un neden İstanbul’u aklına bile getirmediğini gidince anladım. Restoran altı sayfalık ünlüler listesi hazırlamış, Mr. Chow’a gelip yemek yiyenler arasından...
Kimler yok ki; siyasetçiler, futbolcular, dünyanın en ünlü müzisyenleri, oyuncular... Ve o listenin içinde ilaç niyetine tek bir Türk yok.
Bizim büyük şöhretlerimizin sınırın ötesine geçince sıfır gibi etkisiz elemana dönüşmesi ne kadar acı... Daha da acısı, burada büyük starı oynamaları...