Cem Yılmaz daha önce Türkiye’de denenmemmiş bir promosyon yöntemi deniyor. Hollywood’da denendi mi yoksa bu Cem Yılmaz’ın kendi fikri mi bilmiyorum.
Henüz daha çekip bitirmediği filmi AROG’un ilk 3 dakikasını sinemalarda yayınlıyor.
Haber bültenlerinde görüntüleri yayınlandı izlemişsinizdir, Cem Yılmaz yaratık babası oluyor...
Filmler dünyada da kendilerine ilginç pazarlama yöntemleri buluyorlar artık.
Kimi Youtube’u kullanıyor, kimi fimin ismini, oyuncularını bile duyurmuyor.
Cem Yılmaz sadece görüntüleri yayınlamakla kalmadı, film afişi gibi gazete ilanları da vermiş...
"İlk 3 dakika sinemalarda" diye yazıyor afişte.
AROG’un 3 dakikalık görüntülerinin bu şekilde pazarlanması yeni kuşak reklamcılığın bizim sinemamızdaki en çarpıcı örneği oldu.
Elifi mertek sanmak...
Muazzez Abacı, İbrahim Tatlıses’e "Sen elifi görsen mertek sanırsın" demiş. Haberi gazetelerde okurken fark ettim ki, sayfaları hazırlayan arkadaşlar deyimin ne olduğunu merak edip bakmamış bile...
Kimi elifin E’sini büyük yazmış, kimi kesmeyle ayırmış...
Belli ki elifi kadın ismi sanıyorlar, Abacı’nın Tatlıses’e ne demek istediğini bile anlamamışlar.
Deyimdeki elif, arap alfabesindeki ilk harf olan elif (bizdeki l’ye benzeyen ince uzun bir harf), mertek ise odun...
Sen o kadar kara cahilsin ki, alfabenin ilk harfini görsen odun zannedersin demeye getiriyor Muazzez Abacı, İbrahim Tatlıses’e...
Buradaki elif de, ne kesmeyle ayrılır ne de büyük yazılır.
Hürriyet ve Sabah doğru şekilde vermişti haberi.
Ancak bu tür deyimlerin geçtiği haberlere mutlaka deyimin ne anlatmak istediğini yazan bir kutu yapmalı, özellikle genç okurlar için...
Türbanlı kayakçılar
10-15 gün önce Mehmet Tezkan, Vatan’da yazmıştı.
Yeni Şafak’ın kayak yapan türbanlı bir kızın fotoğrafını basmasını eleştirmiş, "Bunu kasıtlı yapıyorlar, gidin dağda türbanla kayak yapın demeye getiriyorlar" demişti...
Kayak ve türban herhalde en son bir araya gelecek kavramlardı.
Yıllardır yüzde yüz Beyaz Türkler’in hakimiyetinde olan kayak merkezlerine, muhafazakar kesimin gelmesi, hele de türbanlıların piste çıkması 10 yıl öncesine kadar kimsenin aklına gelmezdi.
Kartalkaya başta olmak üzere yıllardır Türkiye’deki kayak merkezlerine giderim gerçekten de bugüne kadar türbanlı kimseyi bırakın pistlerde, otellerde bile görmedim.
İlk dönem AKP iktidarında önce otellerde gözükmeye başladı türbanlılar, milletvekili eşleri bürokrat yakınları olarak...
Geçen yıl önce Palandöken’de sonra Kartalkaya’da pistte ilk kez bir türbanlı gördüm, kayağın ilk dersi olan kar sapanını yapmaya çalışıyorlardı...
Yani Yeni Şafak’ın "Haydi pistelere" çağrısından çok önce...
Bu hafta sonu Kartalkaya’da iki ayrı türbanlı kayakçı gördüm hálá zirveye çıkamıyorlardı, hálá slalom yapamıyorlardı ama işi bayağı ilerletmiş, kar sapanını çoktan geçmişlerdi...
Yani Yeni Şafak yazsa da yazmasa da muhafazakar kesim kendi sosyetesini yaratıyor artık.
Japon aklı
"Her gün bir avuç fındık" sloganıyla ekrana gelen reklamların sonuncusu Japon aklını ti’ye alıyor...
Çubuklarla yemek yiyen Japonlar reklamda da fındığı tek tek çubukla yiyor. "Bir avuç yemek lazımmış" deyince de, fındığı avuçlarına döküyorlar ama yine çubukla yiyorlar.
Japon karakterler tam zeka özürlü denecek cinsten...
Teknolojide almış başını gitmiş koca bir ulusun zekasını böyle ti’ye almak da ancak bizim reklamcılara yakışırdı.
Ali Taran bence kendi ekibini reklamda oynatsın, suşi’yi avuçla yerken...