Antalya Film Festivali ödülüyle, kavgasıyla, sonuçların duyulmasıyla kısacası her yönüyle tartışılıyor ama gözden kaçan bir soruyu Sinan Çetin ortaya attı.
"Neden jüri başkanı Genco Erkal" diye sordu... "Genco Erkal’dan jüri başkanı olur mu" diye de ekledi. Haklı mı?
Son beş yılda jüri başkanları hep sinema adamlarından seçildi;
Geçen yıl Şerif Gören, bir önceki yıl Ferzan Özpetek...
Daha öncekilerde Ziya Öztan ve Erden Kıral.
Sinan Çetin, "Genco Erkal tiyatro adamı. Bir tiyatro adamının sinema filmlerini değerlendiren bir jüriye başkan olması doğru değil" dedi. Sinan Çetin’le biraz lafladık...
Jüriden çok, ödüle takıldığını söyledi, Yumurta filmini yerden yere vurdu;
"Yumurta filminin sinemaya kötülük yaptığını düşünüyorum.
Dramatik öğeleri, kurgusu, anlatımı iyi olan filmler niye çekmeye çalışıyoruz o zaman...
O filmde entelektüel bir kabızlık var ve bu kabızlığın sanat filmi olarak yutturulmasına inanamıyorum.
Yumurta’nın en iyi film seçilmesi Türk sinemasının iflasıdır. Bu bir entelektüel terördür.
Bunlar eskiden marjinaldiler biz de onlara sempatik bakardık ama giderek merkeze hakim olmaya başladılar.
Sinemaya zarar verecek noktaya geldiler.
Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan’ı ayrı tutarım.
Onlar gerçek, bunlar fake (sahte).
Ben bu filmlerden sana haftada bir tane çekeyim..."
Sinan Çetin, Yumurta filminden çıkarken bir kadın izleyicinin tepkisinin her şeyi özetlediğini söyledi.
Filmde çıkan bir kadın yanındaki adama dönüp; "Beni niye ödüllü bir filme getiriyorsun da normal bir filme gitmiyoruz.
Bilseydim ödüllü olduğunu gelmezdim" demiş. Yumurta’nın kazanmasıyla ödüllere de haksızlık yapıldığını düşünüyor Sinan Çetin.
(Sinan Çetin, "Genco Erkal’dan jüri başkanı olmaz" sözünü Yaşamdan Dakikalar’da ilk Hıncal Uluç’un söylediğini ama kendisinin de bu söze sonuna kadar katıldığını belirtti.)
Domates yemeyi bıraktım
Hafta sonu Belek’teki golf sahaları üzerinde uçarken beni en çok şaşırtan şey seralar oldu.
Uçsuz bucaksız bir alana yayılmış binlerce sera var bölgede... Örtüaltı yetiştiricilik deniyor buna.
Türkiye’deki sera üretiminin yarıdan fazlası da burada yapılıyor.
Antalya’da yaklaşık 200 bin aile bu işten ekmek kazanıyor, seralar 150 bin hektarlık alana yayılıyor. Seraların yarısından fazlasında domates ve salatalık yetiştiriliyor.
Toplam örtüaltı sebze üretimin yüzde 38’ini domates, yüzde 26’sını hıyar, yüzde 14’ünü karpuz oluşturuyor. Buraya kadar her şey güzel! Peki bu üretim nasıl yapılıyor.
Meğer Erman Toroğlu hormon tartışmasında hiç de haksız değilmiş.
10 günde salatalık yetişir mi?
Bölgede yetişiyor. Kullanılan kimyasallar, gübreler ve hormanlar sayesinde fabrikasyon üretim yapılıyor. Biz de bu domatesleri yiyoruz.
Golf sahasında yapılan sulamaların bölgedeki yeraltı kaynaklarına zarar verdiği iddia edilir hep.
Seralarda kullanılan, sonrasında toprağa ve yeraltı sularına karışan kimyasallar ve gübrelerin yanında hiçbir şey değil.
Bazı yetiştiricilerin, seraların içinde kendi aileleri için ayrı bir köşede üretim yaptığı bile söyleniyor.
Kendine domates yetiştirdiği alanda ne horman kullanıyor ne de kimyasal...
Millete sattıklarına ise bas hormonu!
Belek’te gördüklerimden sonra domates yemeyi bıraktım.
Çünkü yediğimiz domates değil, zehir!
Korsan uçtu, köpek kaydı
Önceki akşam 4 yaşındaki yeğenimi Peter Pan’a götürdüm.
Ben gösteride çok kalamadım ama bizim Utku hala Peter Pan’ın etksinden kurtulabilmiş değil.
Günlerdir, "Korsan uçtu, köpek kaydı" diye ortalıkta dolanıyor...
En çok köpeğin kaymasından etkilenmiş, "Sonra içinden insan çıktı ama" diye anlatıyor, "Bizim köpeğimiz de kayabilir mi" diye soruyor.
Anladım ki Peter Pan’ın buz üzerindeki gösterisi tam çocuklara göre. Çocuğunuz varsa hafta sonu bu gösteriye mutlaka götürün ama günlerce Peter Pan hikayeleri dinlemeye de hazırlıklı olun.