Paylaş
Torba yolu üzerindeki Eczacıbaşı’ların malikanesinden sonra Bodrum’un en iyi villarından biridir bu...
Türkbükü’nün de tartışmasız en iyisidir.
Terim’in yazın kafa dinlemek için kaçtığı villa, yaz boyu villadan çok ’konuk evi’ gibi çalıştığı için sonunda Fatih Hoca’nın kafasını attırdı.
Koya gelen teknelerden kalkan zodiaklar villanın kapısına yanaşır...
Bölgede kalanlar ziyarete giderler...
Etraftaki konu komşu uğrar...
Evde her gün 14.00’te mantı çıkar, mantı partileri yapılır.
Eş dost ziyareti derken Fatih Hoca, Türkbükü’nden tatil yapamaz duruma geldi.
Bunun üzerine de o muhteşem villayı satışa çıkardı.
İstediği rakam ise 15 milyon Euro...
Hatta alimünyum ticaretiyle uğraşan bir Rus işadamıyla pazarlığın son aşamaya geldiği söyleniyor.
Başka Rus taliplileri de varmış villanın, büyük bir olasılıkla da bu yaz sonu Hoca’nın villası Ruslar’a gidecek...
Terim de önümüzdeki yaz daha sakin bir koyda, kafasını dinleyeceği bir villa alacak.
Aşk-ı Memnu nedir?
Tamam Halit Ziya Uşaklıgil’in romanıdır...
Bu romandan 1974’te uyarlanan TRT’nin unutulmaz dizisidir... Biraz Bihter’dir...
Biraz Müjde Ar...
Bu sezon Kanal D’de yeni versiyonu gösterilecek yapımdır...
İyi de Aşk-ı Memnu’nun kelime anlamı nedir?
Dün rastgele 10 kişiye sordum, bir bilen çıkmadı.
Madem bu sezon çok gündeme gelecek, madem bu Arapça kökenli kelimenin anlamı çok bilinmiyor ben bir kez hatırlatayım dedim.
Memnu, Arapça yasak demek.
Memnu meyve vardır, yasak meyve demektir...
Memnu mıntıka vardır, yasak bölge anlamında...
Memnu olmak da, yasaklanmaktır...
Aşk-ı Memnu da yasak aşktır...
Eminim yeni versiyonu da Kerem Çatay iyi yapmıştır...
Böyle kaynana...
Allah herkese Nazlı Ilıcak gibi bir kaynana versin, meğer ne çok severmiş gelinini...
Ailenin şarkıcı gelini Meyra’nın attığı her adımı köşesine taşıyor Nazlı Hanım.
Ne zaman bir yerde röportaj verse mutlaka gelininden söz ediyor...
Meyra, Q Jazz Bar’a çıkıyor, Nazlı Hanım’ın köşesinde.
Frangoulis’in konserine konuk sanatçı olarak katılıyor Nazlı Hanım’ın köşesinde...
Meyra albüm çıkarıyor, en önce Nazlı Hanım’ın köşesinde...
Meyra sesi iyi bir sanatçıdır ama Nazlı Hanım bırakmıyor ki başkaları da yazsın.
Oysa bu abartılı torpilin medyada ters etki yaratacağını bilecek kadar deneyimli bir gazetecidir Nazlı Ilıcak...
Hayvanlara kıymayın efendiler
Köpeğimin ölümü sonrasında bu topraklar üzerinde çok güçlü bir hayvan sevgisi olduğunu öğrendim, ben bu kadarını tahmin etmiyordum...
Ağlayarak telefon açan okurlar, mail atan dostlar, sms’le bana destek olanlar günlerdir mesaj yağdırmaya devam ediyorlar.
Sezen Aksu’nun dediği gibi, "Belki de köpeklerimizin ölümü toplumun hayvanlara karşı sevgisini tetikleyecek bir küçük sebep olur"...
Gerçekten de öyle, sadece hayvan sahipleri değil hiç köpeği olmayanlar bile arayıp çok etkilendiklerini anlattılar.
Tüm hayvan severlere teşekkürler...
Bu arada "İstanbul’da sokak köpekleri emin ellerde" demiştim, belediyenin Tuzla’da kurduğu rehabilitasyon merkezini kastederek.
Hayvan severler haklı olarak itiraz ettiler buna...
"Sadece Tuzla’ya bakarak bunu söylemeyin" dediler.
Beykoz, Zeytinburnu, Kısırkaya, Hasdal, Şile’de bulunan barınakların köpekler için ölüm kampı olduğunu belirttiler.
Kartal ve Sarıyer belediyelerinden halen köpek katliamı haberleri geldiğini söylediler.
Düzgün bir kısırlaştırma ve rehabilitasyon çalışmasıyla 10 yılda çözülecek bir sorun bu...
Hayvanlara kıymayın efendiler...
Pencere önü çiçeği
Bu Oray’ın (Eğin) gazetecilik zekasından şüphe etmeye başladım.
Bana ve arkadaşlarıma kızıyor, kişisel olarak bir şey diyemediği için alttan alta yaptığımız işlere saldırıyor.
Son olarak da Kelebek’in kötü bir gazete olduğunu yazmış.
Gülmekten yerlere düştüm.
Neden mi?
Çünkü bu çocuğa 2005’in Ocak’ında Kelebek ve Günaydın’a rakip olarak çıkan Akşam’ın günlük eki Pencere’yi verdiler yapsın diye...
Yaptı!
O kadar başarılı oldu ki, tam iki ay sonra elinden aldılar Pencere’yi, başka servise bağladılar.
Pencere’nin o iki aylık sayıları hálá durur bende, arada arkadaşlara gösteriyoruz; "Sakın böyle gazete yapmayın" diye...
Aynı dönemde Akşam’ın hafta sonu ekleri de bu çocuğa bağlıydı, ama Allah’ı var onu iyi yaptı, tam üç ay sürdü oradaki yayın yönetmenliği...
O dönem ekteki yazılarında bugün küfrettiği kim varsa överdi; Fehmi Koru bizi yazdı, Medyatava bizden alıntı yaptı diye sevinirdi...
En büyük özelliği budur zaten, geçmişte kendini destekleyenlerin gün gelip elini ısırması...
Sonra ne mi oldu?
Akşam yönetimi baktı düzelecek gibi değil çareyi Pencere’yi kapatmakta buldu, hafta sonu ekleri de ondan sonra bir daha belini düzeltemedi zaten...
Şimdi kalkmış Kelebek’i eleştirmeye kalkıyor.
Ben gülmeyeyim de kimler gülsün...
Paylaş