En kötü filmler Mehmet Ali’nin

Dünyanın en büyük sinema veri sitesi imdb’deki ankette "en kötü 100 film" listesinde beş Türk filminin yer alması bütün gazetelere haber oldu.

Ancak haberde kimsenin görmediği önemli bir nokta var.

Bu en kötü 5 filmin 4’ü Mehmet Ali Erbil’in başrolünü oynadığı filmler.

Emret Komutanım Şah Mat

Keloğlan Kara Prense Karşı

Hababam Sınıfı Üçbuçuk

Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu

Dördünde de Mehmet Ali Erbil çeşitli oyuncularla başrolü oynadı...

Dördünün de afişinde Mehmet Ali Erbil büyükçe şekilde yer alıyor.

Dördü de Mehmet Ali filmi olarak anılıyor.

(Neyse ki listedeki 5’inci film Büyü korku denemesi de onda Mehmet Ali Erbil yok).

Türkiye’nin en yetenekli oyuncusu, en yetenekli şovmeninin Türkiye’nin en kötü filmlerinde oynaması kaderin bir cilvesi mi?..

Değil!

Sadece Mehmet Ali Erbil’in dünya çapında yeteneğine rağmen tv’de tavuk kovalamaktan beyazperdede önüne gelen filmde oynamasına kadar hiçbir işinde seçici olmadığının, sadece parayı düşündüğünün göstergesi...

Ama her şeyin de böyle bir bedeli var işte!

Ha Demet Akalın’ın albümü Ha Orhan Pamuk’un kitabı

Orhan Pamuk’un son kitabının tanıtım stratejisini eleştirirken, "Orhan Pamuk yaz sezonunu da kaçırdı, iki-üç hafta önce çıksa güneyde bütün şezlonglarda Masumiyet Müzesi olurdu" diye yazmıştım.

586 sayfalık kitabı iki günde bitiren Cafe Milliyet yazarı Çağdaş Ertuna, bunu eleştirmiş;

"Ne yani Demet Akalın’ın son albümü değil ki bu sezonu kaçırsın" diyor...

"Değerli bir yazarın romanından bahsediyoruz. Romanın sezonu olur mu" diye de soruyor.

Evet olur Çağdaş!

Orhan Pamuk kitaplarının daha çok satılmasını, daha çok okura ulaşmasını istemiyor mu?

Bir yazar olarak en çok bundan mutlu olmaz mı?

Orhan Pamuk bunu bildiğinden kitapları için billboardlar’ı, dergi gazete ilanlarını kullanan ilk yazar değil mi?

Bunu neden yapıyor, neden her gün gazetelere röportajlar veriyor, haber bültenlerine konuk oluyor?

Daha çok satmak için!

Demet Akalın’ın da kaygısı o değil mi? İçerik olarak tabii ki kıyaslayamayız ama tezgahta satılan bir ürün olarak Demet Akalın’ın albümüyle Orhan Pamuk’un kitabı arasında fark yoktur.

Orhan Pamuk romanlarını parşömene yazıp dağıtmıyor, kapitalist sistemin gereklerini yerine getiriyor.

Ve o sistemde satış amaçlı olan her şeyin olduğu gibi, romanın da sezonu olur Çağdaş.

Yazın mı insanlar tatil bölgelerinde, güneşin altında pineklerken daha çok okurlar yoksa tatilden dönüp iş-okul hazırlıklarına gömüldükleri, üstüne bir de Ramazan’ın başladığı bu dönemde mi?

Elbette birincisi, kısa sürede bu kadar popüler olan bir roman 1 ay önce insanların tatil yaptığı dönemde çıkmış olsaydı şu anki satışının iki katına yaklaşırdı.

Son bir nokta...

"Masumiyet Müzesi şezlong sezonunu kaçırdı" dediğim için bana karşı çıkan Çağdaş Ertuna, kitabı nerede okumuş? Gökova’da denizin ortasında teknede, iki gün boyunca hiç karaya ayak basmadan... Yani şezlongta...

Kendime itiraz: Pamuk’un kitapları kışın okunur...

Masumiyet Müzesi yaz sezonunda çıksa daha çok satardı dedim, yanda olduğu gibi itirazlar geldi.

Tatmin edici bulmadığım için kendi kendime itiraz etmeye karar verdim.

Orhan Pamuk, İstanbul’u sonbahar ve kış aylarında sever ve şehre bu ayların yakıştığını düşünür.

Bu yüzden kitaplarında anlattığı İstanbul çoğunlukla sonbahar-kış aylarında geçer.

Okurlarının çoğu da Pamuk’un kendine has bu ’kışlık’ dünyasına girmeyi sever. Pamuk’un romanları yaza yakışmaz. Hele karışık kurgusu, zaman zaman ağırlaşan diliyle şezlongta okunmaz.

O konsepte konular da uymaz, konsantre de olunmaz, kitabın içine girmek de mümkün olmaz.

Bu yüzden bütün Orhan Pamuk kitaplarını kışın okumak zevkli olur.

Belki Orhan Pamuk da bu yüzden son kitabını çıkarmak için yazı pas geçip, sonbaharı beklemiştir bilemem...

(Henüz okumadığım Masumiyet Müzesi’nin fonunda yaz sıcağı varsa bu yazıyı kaldırıp çöpe atın zaten)...
Yazarın Tüm Yazıları