Paylaş
Ekonomi yazarlarının portföy yönetmesinin, borsada oynamasının ne kadar doğru olduğu tartışılıyor.
Hatta önceki gün SPK Başkanı Vedat Akgiray bu konuyla ilgili bir basın toplantısı yaptı.
“Borsada oynayan gazeteci ve yazarların kayıtları elimizde. Yazı yazmadan önce pozisyon alan gazeteci suç işliyor demektir” dedi.
Böyle yazarların köşelerinin altına hangi portföyleri yönettiğinin yazılmasını önerdi.
Bu tartışmayı ilgiyle izliyorum.
Çünkü bunların 10’da biri magazin gazetecilerinin başına gelmiş olsa şu an medya yıkılırdı.
Herkes magazin gazetecilerini yerden yere vurur, magazin gazetecileri üzerinden örneklemelerle medyanın ne kadar bozulduğu yazılırdı.
Magazin medyanın günah keçisi...
Onu karalamak, medyanın en zayıf halkası ilan etmek kolay.
Peki aynı hassasiyet diğer bölümler için neden gösterilmiyor?
Not 1: Yıllardır üst düzey yöneticilik yapmış, portföy yönetmiş ve bugün köşe yazan isimler zaten gazeteci olarak anılmıyor.
Onların yorumlarını okumak eski bir futbolcudan futbol yorumu dinlemek gibi kıymetli...
Not 2: Bundan sonra magazin gazeteciliğinin bu kadar kolay dayak yemesine hep itiraz edeceğim.
Fena halde sıkıcı
Oturup da başından sonuna bir yerli dizi izlemeyeli uzun zaman oldu...
Mesela tek bir bölüm Ezel izlememiş biri olarak, hiçbir şey kaybettiğimi düşünmüyorum.
Geçen akşam televizyonda Şafak Sezer’in yeni dizisi Türk Malı’nda bir sahneye rastladım. Komşularıyla beraber bir alışveriş merkezinde pizzacıya gittikleri sahneye...
İnanamadım...
Şaşırdım..
Fena halde sıkıldım...
O sahne başladığında evde bir şeylerle uğraşıyordum ve sırasıyla şunları yaptım:
Hazırlamaya başladığım salatayı bitirdim...
Telefonda uzun bir konuşma yaptım...
Aşağıya bakkala inip, ekmek aldım...
Laptop’u açıp Özhan Canaydın’ın vefatını okudum...
Ben tüm bunları yaptıktan sonra ekrana dönüp baktım, ne göreyim; aynı alışveriş merkezindeki sahne, aynı planlarla çekilmiş vaziyette devam ediyordu.
Şaka yapmıyorum, araya 8-10 dakikalık bir reklam kuşağı da girince o sahne yarım saate yakın ekranda kaldı.
Gerizekalı mı sanıyor bunlar bizi?..
Normal bir sit-com’da en fazla 2-3 dakika sürecek bir sahne bizde 30 dakika...
Diziler bu kadar uzun olunca yapımcılar ne yapsın her sahneyi uzattıkça uzatıyorlar...
Senariste yazık...
Oyuncuya yazık...
En başta da aptal yerine konan seyirciye yazık...
Peki ne yaptım?
Ben bırakalı diziler daha da felaket olmuş dedim...
Kapattım televizyonu.
Bakan Kavaf’a yanıt Ferzan’ın son filminde
Bakan Aliye Kavaf’ın “Eşcinsellik hastalıktır” açıklamasının yankıları Amerika’ya kadar uzandı, her yerden tepki gördü.
Buna karşılık geri adım da atmadı Kavaf, “Bu benim fikrim, ben öyle düşünüyorum” diye ısrarcı oldu.
Ferzan Özpetek sanki bu gündemin geleceğini bilmiş gibi son filmi Serseri Mayınlar’a Kavaf’a yanıt olabilecek bir sahne koymuş.
Filmi ilk izleyenlerden biri olan Fikret Ercan anlattı sahneyi...
Filmde büyük kardeşin gay olduğunu açıklaması üzerine anne ve babası perişan oluyor.
Anne, küçük kardeşe tıpkı Kavaf mantığıyla soruyor:
“Oğlum tedavisi yok mu bunun?”
Küçük kardeş yanıt veriyor:
“Anne o bir hastalık değil, bir özellik...”
Çünkü annesi bilmiyor ama küçük kardeş de gay...
Gündeme denk düşen Ferzan Özpetek’in çektiği bu sahne çok konuşulacak.
Bu arada Fikret Ercan’a sordum; “Abi nasıl buldun filmi” diye...
Her zamanki gibi espriyi patlattı:
“Ferzan öyle güzel çekmiş ki insanın gay olası geliyor”...
Paylaş