Paylaş
◊ Sen müzik işini biliyorsun Erkan. Bateri çalıyorsun, şarkı söylüyorsun...
- Senin gece programında çalmıştım ya... “Şerefsiz Sevgilim” diye bir şarkı yapmıştım hemen canlı yayında.
◊ Evet, canlı yayında bestelemiştin!
- Hâlâ konuşulur o şarkı. Sen Yalın’a, “Siz nasıl şarkı yapıyorsunuz, durmadan aşk acısı mı çekiyorsunuz!” gibi bir şey sormuştun. Ben de lafa girmiştim, “Ben de mutsuzu oynayınca mutsuz mu oluyorum? Onlar da oturuyorlar, ah beni terk ettin, vah beni terk ettin diye hayal edip yazıyorlar. Yoksa başka türlü nasıl yazılır o şarkılar? İstersen ben de sana burada yapayım bir tane” demiştim ve “Şerefsiz Sevgilim” diye bir ayrılık şarkısı yapmıştım.
◊ Bu albüm projesine nasıl dahil oldun?
- Bana “Türk Kalp Vakfı yararına bir albüm yapacağız. 12 oyuncu şarkı söyleyecek. Siz de destek verir misiniz?” dediler, “Hemen” dedim. Bana gelen bütün sosyal sorumluluk projelerine yıllardır “Evet” diyorum zaten.
◊ Oyuncu olmasan şarkıcı mı olurdun?
- Kesinlikle. Müzik bambaşka bir şey. Çok samimi. Ben de samimi biriyim, bu yüzden müzikle oyunculuktan daha çok örtüşüyoruz.
◊ Peki Erkan Petekkaya müzisyen olsaydı, bugünün müzisyenleri arasında kim gibi olurdu? Teoman, Athena, Serdar Ortaç?
- Pop müzik sanatçısı olmazdım ben. Halk müziği de olmazdı ama. İkisinin arası bir şey yapardım herhalde. İsim de söyleyemem şimdi, ayıp olur.
◊ Söyle işte, bir isim ver...
- Ben artık düşüncelerimi söylemiyorum Cengiz Abi.
◊ Hoppala! Neden?
- Çünkü benim gibi düşünmeyen milyonlarca kişi var. Haklı olarak tabii. Ama aralarından bazıları sanki benim düşünce özgürlüğüm yokmuş gibi beni linç edip yerden yere vuruyor. Artık durum buralara geldi, iş çığırından çıktı.
◊ Ne yaşadın böyle?
- Senin, benim, hepimizin yaşadıklarını... Herkesin fikir özgürlüğü varsa benim de var. Ahmet, Mehmet fikrini söylediği zaman hiçbir şey olmuyor. Ama biz söyleyelim, karşı fikirdeki herkes hurraaa saldırmaya başlıyor.
◊ Neden böyle oluyor sence?
- Çünkü eleştiri ahlakı yok...
BENİM SİYASİ GÖRÜŞÜM KİMİ NE İLGİLENDİRİR
◊ Sana neden hakaret ediyorlar?
- Garip bir algı operasyonu var. Bir grup var, önüne gelene saldırıyor. Kompleksliler, hayatta bir şey başaramamışlar. Birilerinin başarıyor olmasını kıskanıyorlar. Ayrıca ben eleştiriye de açık bir adamım...
◊ Evet, sen rahat birisindir. Halkın içindesindir, komplekslerin yoktur...
- Aynen ama o samimiyetim bile yanlış anlaşılır. Bir şey söylerim, karşımdaki onu anlamak istediği gibi anlar. Aç haberleri şimdi; bakanlar, milletvekilleri herkes bin tane gaf yapıyor. Ama onları hiç öyle algılamıyorlar. Ya da korkuyorlar diye bir şey demiyorlar. Bize karşı çok bel altı, küfür var. Asla bizi geliştirebilecek, bize bir şey katabilecek eleştiriler yok. Benim bildiğim, eleştiri bir insanı alır başka bir yere götürür. O eleştiriden bir şey öğrenir. Yaptığı hatayı anlar... Bir de eskiden küfür ettiğin zaman ortalık karışırdı. Şimdi millet “Günaydın” der gibi birbirine küfür ediyor.
◊ Sen siyasi konularda keskin söylemleri olan bir adam da değilsin...
- Yok, ben hiçbir zaman öyle olmadım. Elbette bir siyasi görüşüm var ama bunu hiçbir zaman öne çıkarmadım. Benim vizyonum siyasi değil. Ben sanatçıyım. Ben her türlü fikre sahip insana iş yapıyorum. Dolayısıyla benim dünya görüşüm bana kalmış. Kimi ne ilgilendirir?
◊ Siyasi görüşünü nasıl tanımlıyorsun?
- Sosyal demokratım. Aşırı uçlara ve fikirlere inanmıyorum. Belki zamanında o aşırı fikirlerin bir kıymeti vardı. O dönem bitti. Artık her şey çok başka. Ben her şeyden önce demokrasiye inanıyorum. Özgürlüğe inanıyorum.
NURGÜL MESELESİNDE HAKLIYKEN HAKSIZ DURUMA DÜŞTÜM
◊ Ailene, eşine küfür edildiği zaman ne yapıyorsun?
- Hiçbir şey yapmıyorum. Eskiden çok kafaya takıyordum. Çok üzülüyor, sinirleniyordum. Bir de ben sinirlendiğimde gözüm dönüyor ve ne dediğimi bilmiyorum. Kantarın topuzu kaçıyor, istemediğim şeyleri söylüyorum...
◊ Mesela kadınlar çok dövdü seni Nurgül Yeşilçay meselesinde...
- Haksızlardı.
◊ Neden haksızlardı? Orada da mı aslında söylemek istemediğin bir şeyi demişsin gibi anladılar?
- Ben kendimi o konuda ifade edemedim. Haklıyken haksız duruma düştüm.
◊ Bence senin “Öyle şeyler açıklarım ki” demen doğru değildi...
- Orada da yaptığımız mesleğin cilveleri ortaya çıkıyor. Acaba ben öyle bir şey dedim mi? Mesela orada off the record’lar var. Şimdi burada kayıt cihazını kapadıktan sonra konuştuklarımız var. Arkadaşız ve her şeyi konuşuyoruz. Bazen “Bunu yazma” diyorsun, bazıları yine de yazıyor. Anlatabiliyor muyum?
◊ O açıklama da ‘off the record’ muydu yani?
- Evet, “Bunu yazma, ortalık karışır” dedim, yazmış. Ne yapabilirim o saatten sonra? Nasıl müdahale edebilirim? Telefonla konuşuyorsun mesela, karşındaki adamın suratını görmüyorsun. Sinirli bir telefon konuşması yapıyorsun, o sırada bazı cümlelerin noktasını virgülünü yan yana koyamayabilirsin. Röportaj yapsan ve söylediklerinin kağıt üzerinde yazılacağını bilerek konuşsan, biraz daha dikkat edersin. Ama bir telefon konuşması yapıyorsan, o sırada karşındakinin seni anladığını ve söylediklerini düzelteceğini düşünüyorsun. Sonra bir bakıyorsun ki kendi çıkarı için senin söylediğini başka yerlere götürmüş.
SONRASINDA PİŞMAN OLDUM
◊ Sonrasında pişman oldun mu?
- Tabii ki oldum. Gereksiz, saçma sapan bir şeyle uğraştım. Beni sevmeyen insanların eline koz vermiş oldum. Aldılar bir de olayı toplumsal bir şeye dönüştürdüler. Halbuki ne alakası var! Elbette kadın hakları çok önemli ama o olayda bir de insanlık vardı. İnsan olarak bazı şeyleri tartışıyorsun, kadın ya da erkek olarak değil. Bir insanın yaptığı şeyden dolayı rahatsız oluyorsun ve onun tartışmasını yapıyorsun.
◊ Üzerinden çok zaman geçti. Olay kapandı. Şimdi dönüp baktığında “Keşke Nurgül’le bunu yaşamasaydık” diyor musun?
- Tabii ki diyorum. Ne gerek vardı? Ağzımızın tadını kaçırdık saçma sapan bir şey için. Ama oluyor, daha kötü şeyler olmasın. Bir de kullanılmaya çok müsait şeyler bunlar. Hemen toplumsal olaya dönüşüyor. Herkesin elinde telefon, kimse sohbet etmiyor, herkes yorum yapıyor. Olay büyüyor da büyüyor. Ne biliyorsun o olayın öyle olduğunu? Araştırdın mı? Geçmişine baktın mı bu insanın?
◊ Peki buradan Nurgül’e bir zeytin dalı uzatır mısın?
- Yapma be şimdi Cengiz Abi. Hatta istiyorsan bunu hiç konuşmamış olalım. (Devamını off the record anlatıyor.)
ONLAR DÜŞMANIM DEĞİL, AYNI TASTAN ÇORBA İÇTİĞİM DOSTLARIM
◊ Diziye geçelim. “Paramparça” bu sezona reytingi düşük başladı. İlk iki bölümden sonra biraz toparladı ama yeterli mi sence?
- Üçüncü sezon olduğu için dizi başka bir raya geçmek zorundaydı. Ama yola geçerken de seyirci şaşırdı. Çocuklar büyüdüler, artık onlara göre senaryo yazılıyor. Bildikleri hikayeden farklılaşınca insanlar afalladı tabii. Seyirci alışınca da biraz toparladı.
◊ Artık karşınızda çok iddialı diziler de var. “Öyle Bir Geçer Zaman ki” dizisindeki ‘oğlun’ Aras Bulut İynemli, Çağatay Ulusoy’la başrol oynadığı “İçerde” dizisiyle tam karşınızda mesela...
- Sadece Aras mı? Ayça (Bingöl) da var. Üçümüz farklı farklı yerlerdeyiz. Ben çok mutluyum onların da başarılı olmasından.
◊ Ama o arkadaşların senin reytinginden çalıyor? 2’ye, 3’e düştü “Paramparça”nın reytingleri...
- Bir şey olmaz, başarıyı paylaşmak gerekiyor. Başarıyı paylaşmazsan tadı ve zevki olmaz ki. Sürekli birinci olursan bu sefer birinci olmayı özleyemezsin. O zaman ne için çabalayacaksın? Karşımdaki insanlar düşmanım değil, sevdiğim arkadaşlarım. Aynı tastan çorba içtiklerim. İşleri de kötü değil, kötü olsa eleştiririm ama değil. Hep beraber ilk üçe, ilk beşe gireriz. Sorun yok ki...
◊ Dediğin çok doğru. Hep aynı ekip birinci olamaz ki. Bir dönem sen pazartesilerin birincisi olursun, üç yıl sonra başkası...
- “Paramparça” başladığında da başka diziler devam ediyordu. İkinci, üçüncü sezonunda olan diziler vardı. Biz onların üzerine çıktık. O zaman biz mi kötü olduk? Sırayla bu işler. Hikayelerin bir ‘dolma’ sırası var.
PARAMPARÇA’NIN DÖRDÜNCÜ SEZONUNDA OYNAMAM
◊ “Paramparça”nın hikayesi dolmadı mı? Devam edecek mi yani?
- İnan bilmiyorum. Ama ben dördüncü sezonunda oynamam, onu biliyorum. Ben yapımcı olsam, çocuklarla devam ettirirdim. Artık onlar başka karakterler oldular çünkü. Hazal, Cansu, Ozan eskisi gibi değiller. Gerçekten çok değişik bir evre geçirdiler. Bu yüzden dizi onlarla devam edebilir.
◊ Sen devam etmeyeceksin o zaman...
- Ben edemem, benim artık hikayem bitiyor.
◊ Ne zaman ayrılık? Yılsonu mu? Haziran mı?
- Bilemiyorum. Bu işin gidişatına bağlı. Bizim sektörde ve ülkede belli olmuyor bu işler.
BENİM HİÇ MENAJERİM OLMADI
◊ Yeni dizi planları var mı?
- Çalışıyoruz bazı şeyler için. Net değil ama. Olsa söylerdim. Çalışıyoruz, çünkü güzel şeyler olsun istiyoruz. Eskiden bir telefon gelirdi, yapım firması arar, “Atla gel, görüşelim” derdi. Dizinin hikayesini gittiğimiz zaman öğrenirdik. Elde senaryo bile yokken imza atardık.
◊ Şimdi gerçekten öyle değil. Hatta seni Kanal D’den Star’a transfer ederken toplu paralar falan ödeniyor.
- Çünkü artık sektör büyüdü.
◊ Sektör mü büyüdü, yoksa sadece büyük oyuncular için paralar mı büyüdü?
- Olur mu? Şu anda 10’uncu derece oynayan arkadaşların bile menajeri var. Benim hiç olmadı ama...
◊ Ama onlar başka bir kanala geçerken transfer parası almıyor. Senin segmentinde toplasan 10 tane oyuncu var.
- Ben de 20 yılımı verdim. O da versin 20 yılını, alsın. İşin içine girer girmez olmuyor ki bu. Üniversiteyi de katarsan bu işe, 18 yaşında konservatuvara girdim, o yaştan beri bu işi yapıyorum.
OĞLUMUN OYUNCU OLMASINI İSTEMEM
◊ Oğlunun oyuncu olmasını ister misin?
- Hayır, istemem
◊ Neden?
- Ben bu kadar şeyi göğüsleyebildim de o göğüsleyebilir mi, bilmiyorum... Belki başarabilir ama ben bunu yaşamasını istemiyorum. Çünkü çok mutsuz bir hayat.
◊ Niye öyle dedin?
- Mutsuz işte. Baksana yaşadıklarımıza, bir şey söylüyorsun, kanatların ters yüz oluyor.
◊ Oyunculukla ilgili bir şey yaşadığından değil yani...
- Oyunculuk yüzünden değil. Severek başladığım, severek okulunu okuduğum ve yaptığım bir meslek. Temelini de yaptım yıllarca. Gittim tiyatroda, Diyarbakır’da 12 sene çalıştım. 8 senemi orada geçirdim.
◊ Doğum yerin Elazığ. Kaç yıl kaldın orada?
- Ben 5 yaşındayken İstanbul’a geldim. Ama Diyarbakırlıyım. Kütüğüm, her şeyim orada. Babam Elazığ’da memurmuş, orada doğmuşum. Elazığ da sevdiğim bir yer. Yıllar sonra merak ettim, gittim kaldım orada. Doğduğum evi görmek istedim. Annemi aradım sordum da adresi hatırlamadı. Taksiciye tarif etti, gittik oraya. Annem 63, babam 73 yaşında bu arada.
◊ Oğlunun oyuncu olmasını istemediğini söyledin. Peki ne yapsın istersin? Neye merakı var?
- Neye merakı varsa onu yapsın istiyorum. Meslek gerçekten çok önemli. Bir işi sadece içine düştüğü ya da şans eseri üniversitede o bölümü kazandı diye yapmamalı. Gerçekten ne istiyorsa onu yapmalı. İstediğin şeyi yaparsan hem başarılı hem mutlu oluyorsun. Mutsuz ve başarısız olmasını istemem, o yüzden istemediği bir işe zorlamam.
GEZMEK İÇİN OĞLUMUN BÜYÜMESİNİ BEKLEDİM
◊ Son yıllarda sürekli seyahatlere gidiyorsun. Set bittiği an kaçıyorsun. Afrika’ya safariye gittin en son değil mi?
- Evet, son 3 senedir geziyorum. Kuzey Afrika’ya, Tanzanya’ya, Zanzibar’a gittim. Safarilere falan çıktım. İnanılmazdı. İmkanı olan herkesin yapması gereken bir şey. Prag’a gitme, safariye git. İnsanlar böyle şeyleri pahalı zannediyor ama o kadar pahalı değil. Son yıllarda Küba, Bahamalar, Miami, Meksika... Bayağı gezdim.
◊ Oralara hep ailenle gidiyorsun değil mi?
- Ben onlarsız hiçbir yere gitmedim. İzmir’e bile. İş için gittim ama gezmeye asla. Sadece bir kere geçenlerde Göcek’e gittim. Ailem yanımda olsun istiyorum hep. Güzel bir şey yaşadığım zaman onlarla beraber yaşayayım istiyorum. Dedim ya; paylaşınca güzel diye. En sevdiklerim, yanımdakiler. Eşim ve çocuğum. Annem, babam. Dostlarım.
◊ En çok nereyi görmek istiyorsun? Önümüzdeki yaz nereye gideceksin?
- Her yeri görmek istiyorum. Bu sefer Amerika, Pasifik tarafını gezeceğim. Oradan başlayıp Uzakdoğu derken Maldivler’den çıkacağım. Ben gezmek için oğlumun büyümesini bekledim. 10 yaşına gelsin, her şeyi anlasın, öyle gezeceğim dedim. O büyüyene kadar da hiçbir yeri görmedim. Dünya o kadar büyük ki! Biz daha ne gördük ki? Buzullara gitmek istiyorum daha, balinaları görmek istiyorum. Müzisyenlik dışında bir de belgesel kameramanı olmak isterdim ben...
TEKNEYE SOYADIMI VERDİM DİYE KÜSTAHLIK YAPIYORUM SANIYORLAR
◊ Bir teknen var ve yazın kiraya veriyorsun değil mi? Gazetelerde de çıktı bu...
- Evet, teknemin adı da ‘Petekkaya’. Millet soyadımı koydum diye küstahlık yapıyorum sanıyor. Teknemin adına bile laf geçiriyorlar. Be aptallar baksanıza benim geçmişime, en ufak bir küstahlığımı gördünüz mü?
◊ Neden teknenin adı Petekkaya peki?
- Küçükken kağıttan kayık yapardık ya... Ben o kağıt kayığın burnuna E. Petekkaya yazardım hep. “Büyüdüğüm zaman da bir teknem olacak ve adını Petekkaya koyacağım” derdim. Çok severdim o kayıkları ve bir gün boyunca yapmak için uğraşırdım. Üzerine yazardım adımı, koyardım suya, giderdi. Aşağıda bir arkadaşım dururdu, karşılardı teknemi. Kıymetli bir şeydi benim için. Teknem olunca da adımı yazdım işte. Çocukluk hayalimdi.
◊ Lüks bir tekne de değil aslında...
- Yok canım, herkesin sahip olabileceği bir tekne.
AVM’Yİ DEVRETTİM
◊ Bir de et işin var. Kasabın vardı. Şişli’de de bir AVM vardı sanırım...
- Onu devrettim. Kapandı gitti. Beceremedik o işi. Kasap duruyor ama.
◊ Hep böyle ticari yatırımlar yapıyorsun...
- Yapıyorum ama çok iyi bildiğim söylenemez.
◊ Bilseydin Şişli’dekini batırmazdın!
- Yoo, batırmadım orayı. Batan işim olmadı. Ben oyunculukla para kazanıyorum. Başka bir işten para kazanma şansım yok. Ben yönetmenlik, senaristlik peşinde bir adam da değilim. Oyuncuyum ve ölene kadar bu işi yapacağım. Aslında başka bir işi istesem yaparım. Neden yapamayayım ki? İstesem dizi de çekerim. Bu yeteneğe sahibim, ki en iyi bildiğim iş bu. Ama Allah korusun bana bir şey olsa, araba çarpsa, kalp krizi geçirsem, mesleğimi yapamayacağım bir hasara uğrasam, ki bu her saniye olabilir, ben ne yapacağım? Nereden para kazanacağım?
◊ Şimdi etrafında olanların da hiçbiri olmayacak!
- Bunu söylemek istemedim ama sen söyledin! Hadi beni geç, ben her türlü şartta yaşarım. Kulübede de yaşarım. Öyle bir adamım. Ama sevdiklerimi alıştırdığım bir standart var. Onları düşünüyorum. Derler ya “Allah gördüğünden geri koymasın” diye, çok önemli bir cümle bu. Onları gördüklerinden edemem. Bu yüzden benim başka bir yerden akarım olması lazım.
AÇIKHAVA HAYALİMDİ
◊ “Divane Aşık Gibi” türküsünün klibi nerede çektiniz?
- Harbiye Açıkhava’da.
◊ Niye Açıkhava’da? Hayalin miydi bu? “Şarkıcı olup sahneye çıkamadım, bari klipte çıkayım” mı dedin?
- Doğru valla. Müzisyen kompleksi o. Açıkhava’da konser veremedim diye istedim. Oraya çıkmak harika bir şey. Çok büyülü. Ben orada klip çekerken Tarkan’ın enstrümanları arkamda duruyordu. Onlar görünmesin diye de kamera açısını ayarladık. Aşırı keyifliydi. DMC’den rica ettim, orada çektik.
◊ “Divane Aşık Gibi” senin seçimin miydi?
- Evet, ben seçtim. Sevdiğim bir türkü. Benden Diyarbakır şarkıları beklediler ama ben farklı bir şey olsun dedim.
ÖZGE GÜREL: YENİ DİZİSİNDE ŞARKICI OLACAK
“12 Kalp” albümünde Müslüm Gürses’in “Affet” şarkısını seslendiren Özge Gürel, tam bir Müslüm Baba hayranı çıktı. “Asla müzikle ilgili profesyonel bir iş yapmam” diyen güzel oyuncu, yeni dizisinde ise şarkıcı olmak isteyen bir genci canlandıracak.
◊ Ne zaman bu şarkıyı söylemiştin?
- Geçen yıl söyledim...
◊ Geçen yıl mı? Geçen yıl söyledin de albüm niye yeni çıktı?
- Daha erken çıkması planlanıyordu. Yaşanan olaylar nedeniyle doğru zamanı beklediler sanırım.
◊ Ne diyorsun peki bu projeyle ilgili? 12 oyuncunun seslendirdiği şarkılar var.
- Bizi çok heyecanlandırdı. Normalde çok alanım ya da tercih ettiğim bir durum değil ama bir sosyal sorumluluk projesiydi sonuçta. Türk Kalp Vakfı’nın yararına yapılması bizi heyecanlandırdı. Böyle bir şey daha önce yapılmamıştı. İçinde olmak istedik haliyle.
◊ Bir müzik eğitimin falan var mı?
- Hayır, yok
◊ Senin eğitim neydi?
- Eskişehir İşletme ve Beykent Uluslararası Ticaret...
◊ Eee niye ticaret değil de bu işlere girdin?
- Zaten okulda okurken gastronomiyle ilgilenmeye başladım ve o noktada uluslararası ticaretle bağlarımı kestim.
◊ Gastronomi mi? Harika...
- Tabii tabii, mutfaktaydım. İtalyan, Akdeniz ve pasta, ekmek, çikolata...
◊ Bunun için bir eğitim aldın mı?
- Evet. Mutfak Sanatları’nda aldım, aynı zamanda 7800’ün ilk açılışında mutfağındaydım.
◊ Çok güzel. O zaman iyi yemek yaparsın...
- Yaparım.
◊ Neyi iyi yaparsın mesela?
- Her şeyi iyi yapıyorum ya... Tencere yemekleri, hamur işleri, dünya mutfağı, pasta... Bir de bilmediğim şeyleri denemeyi seviyorum.
◊ Mesela sevgilin sana bilmem neli bir pasta dese yapar mısın?
- Yaparım. Klasik yemekleri de yaparım. Çok da severim onları yapmayı.
◊ Niye yemek programı yapmıyorsun?
- Gerek yok. Evde yapıyorum. Odaklanmayı tercih ederim, çok dağılmayı sevmiyorum.
MÜSLÜM GÜRSES BENİM İÇİN ÇOK KIYMETLİDİR
◊ İşletme okudun ama o alanda hiç çalışmadın... Bu alanın daha mı iyi olduğunu düşündün?
- Daha çok eğlendiğim ve daha mutlu olduğumu düşünüyorum.
◊ Ve daha çok kazandığını...
- Öncelik mutluluk. Öncelik eğlenmek. Para bir şekilde birçok işte kazanılıyor.
◊ Eğleniyor musun peki?
- Çok eğleniyorum. Çok mutlu uyanıyorum.
◊ İnsanın eğlendiği bir şeyden para kazanması çok güzel değil mi?
- Dünyanın en güzel şeyi bence.
◊ “Huzur Sokağı”nda da oynuyorsun, “Medcezir”de de, “Kiraz Mevsimi”nde de... Birbirine taban tabana zıt karakterler. Yani bunlar için nasıl hazırlanıyorsun?
- Her projede bir koçla çalışıyorum. Hatta eğitim aldığım kişileri de, eğitim süreçlerini de sürekli değiştiriyorum. Her seferinde farklı hocalar, farklı teknikler...
◊ Yeni projen neydi?
- “Yıldızların Altında”. Canan Ergüder, Berk Cankat’la... Önümüzdeki hafta sete gireceğiz. Sanırım kasımın ilk haftası yayında olur.
◊ Daha önce dizilerde şarkı söylemişliğin var mı?
- “Kiraz Mevsimi”nde başladı. Yalın’ın “Bir Bahar Akşamı”nı ve kendi yazdığımız bir şarkıyı söylemiştim.
◊ Bu şarkı profesyonel olarak söylediğin ilk şarkı ama...
- Evet.
◊ Sever misin Müslüm Gürses?
- Çok severim. “Sandık” benim için uzun yol albümüdür ama eski şarkılarını da severim. Müslüm Gürses benim için çok kıymetli. Çok özel bir adam.
◊ Şarkıyı sen mi seçtin?
- Evet. DMC için küçük bir travma oldu sanırım o gün “Müslüm Gürses söyleyeceğim” dediğimde.
◊ Albümden kimleri beğendin? 12 oyuncu var...
- Deniz Çakır’ı çok beğendim. “Sen Benim Şarkılarımsın”... Erkan Petekkaya’nınki de çok güzeldi. Klibi de öyle olmuş. Bir de Kadir Doğulu’nun...
LEYLA’DAN SONRA’NIN SESİNİ DUYURMAYA ÇALIŞIYORUM
◊ Bu tür sosyal sorumluluk projelerinde sık yer alır mısın?
- Sosyal sorumlulukla alakalı işlere duyarlılığım var. Mesela Leyla’dan Sonra diye bir proje var içselleştirdiğim. Tıp fakültesi öğrencilerinin açtığı bir dernek, kanserli çocukların dileklerini gerçekleştirmek üzere kurulmuş. Leyla diye bir kız çocuğu hastalığı sırasında bir şey istiyor ama alınamadan hayatını kaybediyor. Ondan sonra bu dernek kuruluyor, ben de elimden geldiğince seslerini duyurmaya çalışıyorum.
◊ Çocuklara karşı özel bir hassasiyetin var mı?
- Ablam kanserden öldü...
◊ Ne zaman?
- Benim bir büyüğüm, 2,5 yaşındayken kaybettik... 4 kızdık, 3 kaldık...
◊ Sen o zaman kaç yaşındaydın?
- Annem bana hamileymiş daha... Hastalık sürecini annemden biliyorum ama... Dönemin ne kadar uzun sürdüğünü ve acının bitmediğini biliyorum. Her türlü hastalık döneminde ihtiyaç durumunda birbirimizin yanında olmalıyız.
ŞARKICILIĞA ASLA DEVAM ETMEM!
◊ Bu şarkıcılık işini sevdin mi, devam etmeyi düşünüyor musun?
- Hayır. Kesinlikle hayır...
◊ Enstrüman çalma gibi bir yeteneğin var mı?
- Yok.
◊ Kaç provada söyledin şarkıyı?
- Bir gün vokal koçuyla çalıştım, ikinci gün kayda girdim.
◊ Yeni diziden biraz bahseder misin...
- Sana bir şey söyleyeyim mi; Müzikli bir iş (gülüyor). Şarkıcı olmak isteyen bir kızı oynuyorum...
Paylaş