Türk televizyonculuğunun kabına sığmadığını dünyaya iş satmasının çok önemli gelişme olduğunu söylüyorum, bazıları "TV’lerimiz avamlaşıyor, Türkiye’nin popüler kültürü Arap dünyasında kabul görüyor" diyor.
Oysa Türkiye sadece Arap dünyasına dizi satmıyor.
Yunanistan’dan Romanya’ya, Azebaycan’dan Kazakistan’a geniş bir coğrafyada kabul görüyor Türk yapımları artık.
Bakın şimdi de Japonlar, Gümüş’ün yayın hakkını almak için başvurdu.
Üstelik sadece Japonya haklarını değil, tüm Uzakdoğu haklarını istiyorlar.
Yani kendi ülkelerinde gösterecekleri gibi, Kore, Tayland, Endonezya gibi ülkelerde de pazarlayacaklar.
Yani yüzü batıya bakan Türkiye’nin Ortadoğu kültürünü benimsediği, Araplar’ın beğeneceği düzeyde diziler yaptığı iddiaları tamamen yanlış.
Eminim Gümüş, Uzakdoğu coğrafyasında da ilgi görecek ve diğer Türk dizilerine de bu pazarı açacaktır.
Dolayısıyla dizilerimizin yurt dışında gördüğü ilgiye burun kıvırmak, Türk televizyonculuğuna yapılmış büyük bir haksızlıktır. Tam aksine dizi ihracını destekleyecek her adımı atmalıyız, yapımcılar artık sadece Türkiye sınırlarını düşünmemeli, Turizm Bakanlığı bunu Türkiye’nin tanıtımı olarak görüp önünü açmalı, desteklemeli, yeni imkanlar sağlamalı...
Çünkü dizilerin açtığı kapıdan şimdi Türk filmleri de girecek.
Türk yapımlarının tuttuğunu gören ülkeler, Türk fimlerini de almaya başlayacaklar.
Ancak ne yazık ki her yıl çıkan iki-üç iyi örnek dışında Yeşilçam bu alanda iyi durumda değil.
Sinemacılar da artık sadece buradaki gişeyi düşünmemeli, dünya çapında iş üretmeyi öğrenmeli...
Türkiye’nin önü bu alanda çok açık...
Bu potansiyelle önümüzdeki 3-5 yılda sadece Uzakdoğu, Asya ve Ortadoğu’ya değil, Avrupa, Afrika ve Latin Amerika’ya da gidecek işlerimiz olacaktır...
Baltayı taşa vurmak
İnsanlara telefon açıp tehdit eden kontör çetesiyle ilgili yazdıklarımdan sonra onlarca dolandırıcılık hikayesi dinledim.
Düşünün artık, bu işi defalarca ekrana taşıyan Kadir Çelik’i bile dolandırmaya kalkmışlar.
Bir akşam "Biz Genelkurmay’danız hakkınızda bir istihbarat var" diye aramışlar Kadir Çelik’i...
Çelik şantajları, tehditleri, kontör isteklerini dinlemiş dinlemiş, sonunda demiş ki;
"Ben kimim biliyor musunuz, sizin gibi şerefsizleri Objektif’te defalarca haber yapan Kadir Çelik"... Karşı taraf hemen kapamış telefonu...
Bu arada bir televizyoncu arkadaşımızın eski eşi de tam 13 bin lira kaptırmış kontör çetesine. Aman dikkat diyorum...
Alaçatı üzüm suyu
Alaçatı’yla ilgili her şey yazıldı, yazılmayan tek bir şey kaldı onu da ben yazayım; Üzüm suyu...
Alaçatı adıyla meyve suları varmış, ben bilmiyordum.
Bir arkadaşım tavsiye etti, "Her markette bulunmuyor ama bulursan mutlaka al" diye.
Belli ki deneme amaçlı falan getirmiş market de, 4-5 şişe vardı ikisini aldım.
Yüzde yüz meyve suyu denilen şeyin ne kadar yüzde yüz olduğunu hep merak etmişimdir...
Alaçatı, Türkiye’de yeni kullanılmaya başlayan NFC (Not From Concentrate) sistemiyle, meyveler direk sıkılarak üretiliyor.
Saf, katkısız, şeker ilavesi olmadan...
Merkezi Çeşme’de bulunan, meyve suyu dışında şarap, zeytin üreticiliği de yapan, aynı zamanda Alaçatı Otel’in sahibi olan Çeşme Bağcılık adlı grup tarafından üretiliyor.
Yeni yeni marketlere çıkmaya başlamış...
Organik meyve sularının trend olduğu son dönemde katıksız meyve suyu tercih ediyorsanız deneyin derim... Özellikle de üzüm ve nar suyunu...
(Şimdi bu yazıyı okuyan halkla ilişkiler şirketleri, diğer meyve suyu üreticileri ve bazı okurlar acaba Alaçatı bu PR’ı nasıl yaptırdı diye düşüneceklerdir.
Ne patronlarını ne bir yöneticisini ne de PR şirketlerini tanırım, yerlerini görmüşlüğüm de yok.
Kendim keşfettim, beğendim, sizinle de paylaşmak istedim.