Paylaş
Çünkü bizde bugüne kadar maç yayın haklarını ellerinde bulunduran şirketler bunu hiç istemediler.
Digiturk de yıllardır, prime time denilen reklam fiyatlarının daha yüksek olduğu akşam saatlerinde maçların oynanmasını istiyor...
Üç hafta önceki Galatasaray-Akhisar maçının başlama saati 21.45’ti...
Maç bitti 23.30’da... Stattan çıkıp bir ulaşım aracına bindin, 24.00...
Eve ulaşıp, yatağa girmen en erken 01.00...
Şimdi söyler misiniz bana hangi baba çocuğunu o saatte maça götürebilir?
Hangi kadın seyirci o satte maç izlemeye stada gidebilir?
Fanatik olmayan kaç taraftar buz gibi aralık soğuğunda gece yarılarına kadar statta maç izler?
Süper Lig’de her hafta 21.00’de, 20.00’de, 20.30’da oynanan maçlar var.
Sonra, statlar neden boş, seyirci neden maçlara gitmiyor?
Maçları 23.00’te başlatın belki o zaman gider!
Bu işin kuralı budur; Maç gündüz oynanır, isteyen çoluk çocuğuyla bir hafta sonu etkinliği olarak maça gider...
İsteyen arkadaş grubuyla statta maç izleyip, akşam çoluğu çocuğuyla zaman geçirir…
Futbol sadece bekar erkeklerin ve holiganların izleyeceği bir oyun değil...
Kadınlar, çocuklar, aileler işin içine çekilmedeği sürece daha uzun yıllar şiddeti konuşuruz.
Statlarda seyirci kalitesini artırmanın en etkili yollarından biri maçların gündüz oynanmasıdır.
Federasyon önümüzdeki sezon deneme falan demeden, elini korkak alıştırmadan bu işi yapmalıdır.
Müşteri memnuniyeti ne olacak
Geçen hafta Yüksek Hızlı Tren’in Ankara-Eskişehir hattında da alkol satışı kalktı...
Daha önce Ankara-Eskişehir hattında kalkmıştı...
Gerekçe hep aynı:
Yeterli talep yok...
Yani trende içki servisi için, yolcuların su gibi alkol mü tüketmeleri gerekiyor anlamış değilim...
Ne demek yeterli talep yok?
Aslolan müşteri memnuniyeti ise tek bir yolcu bile talep etse, YHT alkollü içecek bulundurmak zorunda değil mi?
Bir de bu alkol denen şey, süt değil ki üç günde bozulsun...
Trende gitsin gelsin, talep olursa verirsin olmazsa kenarda tutarsın, bozulmaz, çürümez...
Günümüzde alkol servis etmek iktidarla ters düşmek olarak algılandığı için, herkes ‘yeterli talep yok’ bahanesine sığınmaya başladı...
Mutlu yıllar Demet Akbağ
Geçen hafta doğup da, doğumgünü en çok kutlanan isim Demet Akbağ’dı herhalde...
Bir küçük doğumgünü partisine de tesadüfen ben denk geldim...
Zorlu, Parle Restoran’da arka masada Merve, Buse ve Fulya Terim, öğle yemeğinde buluştukları Demet Akbağ’a pasta kesiyorlardı.
Pastayı görünce hemen masalarına gidip tebrik ettim Demet Akbağ’ı...
2000’li yılların tartışmasız en büyük kadın oyuncusu Demet Akbağ...
Sinemada Vizontele’yle başlayıp, Altın Palmiye’li Kış Uykusu’yla Cannes’a uzanan yolculuğunda son 12 seneye 13 film sığdırdı.
Geçen ay Radikal’de Ümit Buget haber yapmıştı... Son 12 yılda Demet Akbağ’ın oynadığı 13 filmin, 24 milyondan fazla izleyiciye ulaştığını, toplam 180 milyon liradan fazla hasılat yaptığını...
Büyük başarı...
O ögle yemeğinde Demet Akbağ’ın zayıflamış ve en 10 yaş genç gösteren halini görünce düşündüm...
Bizim kadın dergileri orta yaş kadın oyunculara büyük haksızlık yapıyor...
Orta yaş erkek oyunculara da yapılıyor da, erkekler çok dergi kapağına çıkmadığı için konumuz kadınlar...
Hep genç modelleri, genç kadın oyuncuları kapak yapmak gibi yanlış bir tercih var bizim dergilerimizde...
Instyle bu yıl Michelle Pfeiffer’ı 56’ncı doğumgününde kapak yapmıştı.
Daha üç beş ay önce 56 yaşındaki Sharon Stone’u kapak yaptı İtalyan GQ dergisi...
68 yaşındaki Diane Keaton, More başta olmak üzere son 5 yılda hiç olmadıysa 5 kere kapak oldu çeşitli dergilere...
Sadece kadın oyuncular değil...
78 yaşındaki Robert Redford’un geçen yıl kapak olduğu Esquire’deki fotoğrafları yıkılıyordu...
Ama bizde, bu kadar filmde oynayan, reklamlarda boy gösteren, gündemde olan Demet Akbağ’ın bir kadın dergisine kapak olduğunu hatırlamıyorum...
Bizim dergicilerin hatası şu... Güzel kapağın sadece genç ve güzel ünlülerle olacağını düşünüyorlar...
Oysa bilmiyorlar ki, fotoğrafı güzel kılan nasıl çekildiğidir...
Güzel mi, korkunç mu?
Google akıllı telefon kullanıcılarına yeni yıl hediyesi olarak 30 saniyelik bir video hazırlayıp gönderiyor... 2014 klibi...
Yıl boyunca çektiğim fotoğraflardan seçmeler yapılmış, müzik eşliğinde peşpeşe konulup bir kısa klip hazırlanmış...
Aaa ne güzel dedim önce...
Evet buraya 2014’te gitmiştim dedim...
Doğru ya, bunu da yapmıştım dedim...
Sonra birden korktum...
Yahu benim hayatımdan, yaşadıklarımdam klip hazırlayacak kadar hiç tanımadığım birileri, bir sistem var...
“Big Brother” denilen şey tam da bu olmalı...
Belki de hepimiz Truman Show’daki Jim Carrey’e döndük de farkında değiliz...
Futbol yazarları ekrandaki gibi midir
Önceki akşam Önder Halisdemir ve Passolig Genel Müdürü Özgür Gündoğan’ın küçük bir grup futbol yazarına verdiği yemekteydim.
Gecenin futbol yazarı olmayan davetli tek konuğuydum...
Atilla Gökçe, Engin Verel, Muhittin Boşat, Güven Taner, Kaya Çilingiroğlu gibi isimler vardı yemekte...
Yarısından sonrasına katıldığım yemekte şunu gördüm:
Futbol yazarları dünyasında gündelik hayatta da yüksek perdeden konuşmak makbül...
Yemek yerken bile az sonra kavga edecekmiş gibi sohbet ediyorlar.
Büyük el kol hareketleriyle konuşurken nasıl önlerindeki bardakları, tabakları devirmiyorlar anlamadım...
Dinlemekten çok konuşmayı seviyorlar...
Kocaman bir oyun parkındaki çocuklar gibiler...
Kavga dövüş üzerine kurulu olan ekrandaki futbol programlarının hayatlarına etkisi bu olsa gerek...
Paylaş