Paylaş
Hangi kadın, hangi insan, hangi canlı dayak yemeyi, şiddete maruz kalmayı sevebilir...
Deniz Akkaya üçüncü kez erkek şiddetine uğradığı için, “Demek ki onda da bir arıza var” yorumları yapılıyor...
Hem erkekler hem de kadınlar tarafından...
Dayağı atan suçlu değil de dayağı yiyen suçluymuş gibi...
“Demek ki dayak yemeyi seviyor... Üç farklı erkek dövdüğüne göre demek ki problem kadında” diyorlar...
Bunu yazıyorlar, söylüyorlar...
Daha önce 2005 yılında sevgilisi Murat Aslan’dan ve kızının babası Efe Önbilgen’den dayak yediğini kendisi söylemişti Deniz Akkaya...
Bu kez sevgilisi Murat Varol’un şiddetine maruz kalmış ve karakola gidip şikayetçi olmuş...
Şimdi kadın dövmeyi marifet sayan bu adamlar değil de Deniz Akkaya suçlu ha?
Üç farklı erkeğin şiddetine maruz kaldığı için problem kadında ha?
Diyelim ki Deniz Akkaya kıskanç, kavgacı, çekilmez, bir ilişkide erkeği zıvanadan çıkartacak her türlü özelliğe sahip bir kadın olsun...
Eeee?
Bu onun şiddete uğramasını haklı gösterir mi?
Oturur konuşursun, sözlü kavga edersin, tartışırsın, bağırırsın çağırırsın, çok da dayanamıyorsan “Ne halin varsa gör” deyip çekip gidersin...
İlişkiyi bitirirsin, olur biter...
Dayak atmak, şiddet uygulamak da ne?
Şiddeti bir yerinden haklı görmeye başlarsak, bunun sonu yok arkadaşlar...
O zaman her erkeğin kendine göre bir haklı sebebi olur kadını dövmek için...
Kimi yemeği beğenmez, kimi niye dışarı çıktın der, kimi ona niye baktın der...
Kimi gözünüzün üzerinde kaşı var der döver...
Dolayısıyla asıl tartışmamız gereken Deniz Akkaya’nın kişiliği, karakteri falan değil...
Erkeklerin kadına karşı bitmeyen şiddet eğilimleridir...
2020 Tokyo logosu da çalıntı çıktı Erdal Abi
Erdal Özyağcılar’la Birol Güven arasında geçen hafta yaşanan ‘kaynakçı kız karakteri kimin’ tartışmasında söylemiştim...
Dünyanın iki ucunda birbirinden habersiz iki insan aynı şeyleri düşünüp yaratabilir...
Nitekim Erdal Özyağcılar’ın yıllar önce düşündüğü ‘kaynakçı kız’ karakterini, Kore’de de bir senaristin düşündüğü ortaya çıktı...
Romanda da, sinemada da, klipte de, müzikte de olabilecek bir durum bu...
Bakın 2020 olimpiyatlarını düzenleyecek Tokyo’da da benzer bir tartışma çıktı geçen ay...
Avrupalı bir tasarımcı 2020 Tokyo logosunun Belçika Theatre De Liege Tiyatrosu’nun logosundan çalındığını iddia etti...
Gerçekten de iki logo neredeyse birbirinin aynısı...
Tek fark Japon tasarımcının sağ üst noktaya Japon bayrağını temsilen eklediği kırmızı daire...
Logoyu tasarlayan Japon tasarımcı da kabul etti benzerliği ama tiyatronun logosunu hayatında görmediğini de söyledi...
Logonun tüm yapım aşamalarını basının önüne çıkarak anlattı...
Şimdi buna, 2020 Tokyo logosu, Theatre De Liege Tiyatrosu’ndan çalıntı mı diyeceğiz...
Yoksa bir tesadüf mü?
Elbette ikincisi...
Projelerinizin, senaryolarınızın çalındığını söylemeden önce bunu düşünmekte fayda var...
Güvenilir olmak
İnsanlar bir ünlünün nesine bakarak güvenilir olduğuna karar verir?
Yaptıklarına, duruşuna, söylediklerine, karizmasına... İpsos bunun araştırmasını yıllardır yapıyor.
Bu kez de en güvenilir kadın Gülben Ergen çıkmış...
Daha önce Seda Sayan ve Hülya Avşar da defalarca en güvenilir olmuşlardı... Bu kez listede bile yoklar...
Üç ayda bir yapılan en güvenilir listesinde bu kez;
1- Acun Ilıcalı 2- Gülben Ergen 3- Cem Yılmaz 4- Murat Boz 5- Kıvanç Tatlıtuğ 6- Beren Saat 7- Kenan İmirzalioğlu 8- Sıla 9- Kadir İnanır yer alıyor...
İnsanlar neden Seda Sayan ya da Hülya Avşar yerine Gülben Ergen’e güvenmeye karar verdiler...
Neden mesela Burak Özçivit değil de Murat Boz birden güvenilir oldu bilmiyoruz...
Ama herhalde Gülben’in rakiplerini devirmesinde en büyük etken, çocukları ve eşiyle çizdiği anne/aile profile etkili olmuştur...
İnsanlar öyle bir portreye daha çok güveniyor olabilir...
Resepsiyona gidenler
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 Ağustos resepsiyonuna pek çok ünlü isim katıldı...
Hepsinin adını tek tek yazmayacağım...
Ancak duyuyorum... Resepsiyona katılan sanatçıları, yandaş olmakla, Saray’a yaranmakla suçlayanlar var...
Ne ilgisi var arkadaşlar...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 30 Ağustos resepsiyonlarına da pek çok ünlü isim davetli oldu ama hiç bunu tartışmadık...
Şimdi tartışmanın sebebi olarak “Saray’da yapılması” gösterilebilir...
Ama unutmayın...
30 Ağustos resepsiyonu ne Erdoğan’ın ne Gül’ün ne Sezer’indir...
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanlığı makamınındır...
Bu yüzden katılan sanatçılara yönelik eleştirileri doğru bulmuyorum...
“Savaşa Hayır” diyen sanatçılara tebrikler
Türkiye’nin yüzlerce sanatçısı “Savaşa hayır” diyerek bir bildiri yayınladı...
“Biz aşağıda imzası bulunanlar, sanatımızı barışın olduğu bir coğrafyada icra etmek istiyoruz.
Şarkımıza, sözümüze, şiirimize, romanımıza, sinemamıza ağıtları değil umutları, mutlulukları katık etmeye çalışıyoruz.
Bu toprakları gençlerin yaşamları, mutluluk ve umutlarıyla yeşeren renkli bir tabloya dönüştürmemiz gerektiğine inanıyoruz...
Gencecik canları kurban etmekten bir an önce vazgeçin” çağrısında bulundular...
İmza atanlar arasında kimi ararsanız var...
Türkiye’nin bu zor döneminde korkusuzca çıkıp bunu söyledikleri ve üstelik bu kadar kalabalık haykırdıkları için hepsini tebrik ediyorum...
Türk kültür/sanat hayatı adına gurur verici bir tutum...
Paylaş