Bir gecelik aşk!

Emre Altuğ, sevgilisi Çağla Şıkel için diyor ki; "Başta tamamen erkekçe bir güdüyle yaklaştığım bir kadındı. Bir kaç gece birlikte oluruz diye düşündüm".

Sonra sevmiş, aşık olmuş Çağla’ya, fikirleri de değişmiş...

Emre Altuğ’un "erkekçe bir güdü" dediği şey aslında doğru, pek çok erkek "bir gecelik aşk" diye başlayıp uzun bir ilişkinin içinde bulmuştur kendini.

Emre’ninki de öyle olmuş.

İyi güzel olmuş da, bu kadar açık sözlü olmaya gerek var mı?

Yıllar önce festivalde izlediğim bir filmin DVD’sini aldım geçenlerde; Roman Polanski’nin Acı Ay’ı (Bitter Moon)...

Polanski, aşkın, tutkunun, seksin, kötülüğün en uçlarını anlatır bu filmde.

Adamın kadına çok kötü davrandığı, kadının da çıldırma noktasına geldiği bir bölüm var, sonra da kadının intikamı geliyor...

Filmin sonunu söylemeyeceğim ama şunu görüyoruz ki; kadına kötü davranmaya gelmez.

Şimdi bir kadın olarak Çağla Şıkel’in yerine koyun kendinizi.

Sevgiliniz ne kadar iyi niyetle söylese de bu açıklamadan sonra kendinizi incinmiş, kırılmış, örselenmiş hissetmez misiniz?

Yaşadığınız ilişkiyi sorgulamaz mısınız, canınız acımaz mı, içinizden bir şeylerin kopup gittiğini hissetmez misiniz?

Her kadın hisseder!

Altuğ’un Çağla Şıkel’i konumlandırdığı yer, her kadının sesini yükselteceği yerdir.

Duyduğum kadarıyla Çağla da sesini yükseltmiş zaten.

Sevgililerin arası bu röportajdan sonra biraz açılmış, aralarında tartışmışlar. Emre kendini nasıl affettirir bilemiyorum.

Bir gecelik aşkın faturaları hep böyle ağır olur işte!

Tarlabaşı ve polis

Geçtiğimiz hafta Tarlabaşı’nda 60 yaşında bir kadının evinin gece yarısı polislerce basılmasını yazmıştım...

Arkadaşımın annesiydi o kadın...

Geçen gün aradı, polisler bir kutu baklavayla gelmişler bu sefer kapısına.

"Teyze kusurumuza bakma" demek için...

Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü başından beri yakından ilgilendi olayla. Bu sürede oradaki polis memuru arkadaşlarla sık sık konuştum, Tarlabaşı’ndan en fazla şikayetçi olanlar onlar...

Çalık grubunun yürüteceği rehabilitasyon çalışmaları bir an önce başlasa da bölge İstanbul’un göbeğine yakışır hale gelse artık.

İnsan ve ses yoksa...

İnsanı hiç ses girmeyen yalıtılmış bir ortamda üç gün bırakın, hiç ses duymayacak, hiç kimseyi görmeyecek...

Ne mi olur?

Üç günün sonunda sizi oraya kapatanı bile kurtarıcı olarak görmeye başlıyorsunuz, dilediğinizi yaptırabiliyor size.

Afir diye bir roman okudum, CSI meraklılarına hararetle tavsiye ederim.

Adli tıp detektifi bir kadının macerasını anlatıyor.

İntihar eden kadınlardan yola çıkıyor.

Dört ayrı intihar vakasında da kadınların cinsel organları traşlanmış ve ciğerlerinde asbeste rastlanıyor.

Üstelik hepsinin de cep telefonu kayıtlarında, aynı yardım merkeziyle yaptıkları konuşmalar var.

Yazar Kathryn Fox, inanılmaz bir örgü kurmuş.

Kitabın finalini anlatmayacağım, ama şu kadarını söyleyeyim polisiye-gerilim türünün meraklıları mutlaka okumalı...

(Afir, Kathryn Fox, Doğan Kitap)
Yazarın Tüm Yazıları