Paylaş
Özel şatosunda yeni albümü “Love in Venice” için Venedik konseptli bir parti hazırlamıştı bize. Sahnede olduğu kadar sempatik ve cana yakındı. Şu kadarını söyleyeyim; geçen yılki konseri kaçırdıysanız bu sefer mutlaka sahnede izleyin bu adamı!
Maastricht’te şatoda yaşıyor
Hollanda’nın Maastricht şehri, “AB’yi kuran anlaşma” demek... Ama bir o kadar da Andre Rieu demek...
1992’de AET’yi AB yapan ve ortak para birimine geçiren “Maastricht Anlaşması”nın yapıldığı bu şehir, Hollanda’nın en güneyinde, Belçika’yla Almanya arasına sıkışmış durumda.
Ve Andre Rieu’yla anılıyor...
Sokaktaki herkes, ünlü müzisyenin stüdyosunun nerede olduğunu, yaşadığı şatonun nerede bulunduğunu adı gibi biliyor.
Andre Rieu, Hollanda’nın ama en çok da Maastricht’in kahramanı...
Üstü açık arabayla halkı selamlayarak geldiği ve şehrin tarihi meydanında verdiği konserler olay oluyor.
İşte o görkemli şatosunda bir parti verdi bizim için Andre Rieu...
Kendisine şatoda yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu ve ne kadar süredir burada yaşadığını da sordum.
Ailesiyle birlikte huzurlu bir hayat sürdüğünü ve 15 yıldır bu şatoda yaşadığını söyledi.
Ailesinden kalan bir şato değilmiş, 15 yıl önce satın almış ve restore ettirdikten sonra burada yaşamaya başlamış Andre Rieu…
Önce stüdyo sonra parti
Andre Rieu’nun yeni albümü “Love in Venice”in tanıtım partisiydi bu...
Dünyanın farklı ülkelerinden 20-30 gazeteciydik. Türkiye’den tek davetli ben vardım...
Önce bütün kayıtlarını yaptığı, CD ve DVD’lerini hazırladığı stüdyosunu gezdirdi bize Andre Rieu.
Burada dev orkestrasıyla birlikte bize yeni albümünden şarkılar çaldılar. Yine sahnede şov yaptı...
Ardından üzerinde “Andre Rieu” yazan, orkestrasını taşıdığı özel otobüslerle şatosuna geçtik.
Venedik balosu gibi hazırlanan partide maskeli kadınlar, erkekler karşıladı bizi…
İtalyan yemekleri ve şampanyanın ikram edildiği partiyi de orkestra yönetir gibi yönetti Andre Rieu...
YAĞMURLUK GİYMEYİN BAŞKA SÜRPRİZLERİM VAR
* Geçen yıl İstanbul konserinde seyircinin üzerine kar yağdırmış, “Bir dahaki sefere yağmur olacak” demiştiniz. Bu sefer konsere gelirken yağmurluklarımızı giyelim mi?
- (Gülüyor) Hayır, hayır bu sadece sahnede yaptığım bir şakaydı... Ama İstanbul’daki bu konserlerimde de çeşitli sürprizlerim olacak. Farklı şeyler yapacağım. Üstelik bu sefer iki konser vereceğim; biri Avrupa, diğeri Asya yakasında... Sana bir şey soracağım, şehrin Asya yakasındaki seyirci farklı mı?
* Yoo, hep aynı seyirci. İstanbul’un Avrupa yakasıyla Asya yakası arasında farklılık yoktur...
- İki gün arayla aynı şehirde, iki farklı kıtada konser vermek... Bu benim için farklı bir deneyim olacak.
FAZIL SAY FANTASTİK BİR MÜZİK ADAMI
Andre Rieu, sahnede olduğu kadar sempatik ve sıcakkanlı. Klasik müziği eğlenceli bir hale getiren bir müzisyen...
Röportajımız sırasında Andre Rieu’ya “Tanıdığınız Türk müzisyenler var mı?” diye de sordum.
Tek tanıyabileceği ismin Fazıl Say olabileceğini düşünerek...
Yanılmamıştım.
“Hayır, şahsen tanıştığım bir Türk müzisyen yok. Ama genç piyanist Fazıl Say’ı biliyorum. Gerçekten fantastik bir müzik adamı Fazıl Say” yanıtını verdi Andre Rieu...
İLK İSTANBUL KONSERİM MUHTEŞEMDİ
* İstanbul’a önümüzdeki ay ikinci kez konser vereye geleceksiniz. Tekrar Türkiye gelecek olmak nasıl bir duygu?
- İlk konserim muhteşemdi. Beni çok heyecanlandırdı ve bir kez daha gelmek konusunda heveslendirdi.
* Geçen yılki, bir İslam ülkesinde verdiğiniz ilk konserdi değil mi?
- Evet... Hatta bu konu hakkında espri yapabileceğimi bile düşündüm. Ve yaptım da. Herkes çok beğendi. Daha önce Müslüman bir ülkede konser vermemiştim. Ancak müziğin dili, dini, ırkı yoktur. Kasımdaki konserde bunu hep birlikte bir kez daha göreceğiz...
* Türkiye’deki seyirci hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Çok iyiler ve eğlenceliler. Geçen yılki İstanbul konserinde seyirciler o ana kadar duyduğum en yüksek alkış sesini çıkarmıştı. Geçen yılın en iyi konserlerinden biriydi. İşte tüm bunlar için bir kez daha geliyorum Türkiye’ye...
* Türkçe şarkılar çalıp söylediğiniz için o kadar alkış aldınız belki de...
- Hayır hayır, sadece ondan değil. Bak sana bir şey söyleyeyim mi; bu konuda konseri düzenleyen menajerle bir tartışmamız oldu. Konserden iki ay önce İstanbul’a geldim ve Türk müziği çalmak istediğimi söyledim. Onlar bana “Hayır çalmamalısın, insanlar buraya senin müziğin için gelecekler, Türk müziği için değil” dediler.
* Siz ne dediniz?
- Bu benim her zaman yaptığım bir şey zaten. Japonya’ya gittiğimde de Japon müziği çalıyorum. Sonuçta birileri müzisyenleri organize etti ve neticede otelde hep beraber Türk müziklerinin provasını yaptık. Tam o sırada itiraz eden menajer geldi ve bir anda dans etmeye başladı. Ben de ona “Görüyor musun, işte seyircilere de aynısı olacak, seyirci de senin gibi dans edecek” dedim. Ardından o da benim fikrime katıldı ve sonradan çok memnun oldu yaptığımız için... Neydi o şarkı, hatırlatsana...
* “Kâtibim”i çalmıştınız (Andre Rieu Andre Rieu olalı böyle zulüm görmedi, çünkü ben karga sesimle şarkıyı söyleyip hatırlatmaya çalıştım!)
- Yok yok o değil, ‘gatap’ gibi bir şey vardı...
* Kasap Havası?
- Hah, ‘Kasap Havasi’... Çok eğlenceliydi...
* “Hatırla Sevgili”yi de çalmıştınız. Kasım ayındaki konserde de Türkçe şarkılar çalacak mısınız?
- Tabii ki. Belki yeni şarkılar da ekleyebiliriz. Önce Sao Paola’ya gideceğiz, sonrasında bu konu üzerinde detaylıca çalışacağım. Belki yine aynı müzisyenlerle çalışırız.
BENİM GÜNEŞLİ BİR KARAKTERİM VAR
Sizin konserleriniz sadece klasik müzik konserleri değil. Oldukça eğlenceliler de. Klasik müziği eğlenceli hale getirmeyi nasıl başardınız?
- Bence bu benim karakterimle alakalı. Benim “güneşli” bir karakterim var. Her zaman espriler yaparım, sorunları esprilerle, mizahla çözerim. Hayatta yeterince mizah yok. Her gün dünyanın sorunlarıyla ilgili bir sürü şey öğreniyoruz, biliyoruz. Birbirimize saygı duymaya başlayıp, mizahı daha çok kullandığımızda sorunların çoğu çözülmüş olacak. Klasik müziği de ben hep böyle düşündüm. Benim babam klasik müzik orkestra şefiydi. Onun da bütün dünyası müzikti. Bir Polonyalı gazeteci, “Mozart’ın zamanında klasik müzik yoktu, müzik vardı” demişti ve çok haklıydı. Herkes onun müziğini, ezgilerini bilirdi. Ardından hiç anlamadığım bir şekilde bir anda bu elit/seçkinci tavır ile müziği klasik ve diğerleri olarak ayırdılar. Yani klasik müzik elit, diğerleri değil. Gençliğimde de bunun doğru olmadığını hep düşündüm. Bu yüzden klasik müziği ait olduğu yere, sokağa geri getirmeye çalışıyorum. Bu sebeple her zaman arenalarda, açık havada herkesin gelip dinleyebileceği yerlerde çalıyorum.
* Belki de bu yüzden size “Klasik müziğin Madonna’sı” diyorlar. Memnun musunuz bu benzetmeden?
- Bilmiyorum, üzerine uzun uzun düşünmedim ama bu benzetmeyle ilgili bir sorunum yok. Madonna’yı da şahsen tanımıyorum.
* Madonna’nın müziğini seviyor musunuz?
- Evet, seviyorum.
* Konserlerinizde kostümler, dekor, sahne sanki bir büyük müzikal gibi. Bu sizin mi yoksa ekibinizin fikri mi?
- Tamamen benim fikrim. Hepsi... Hepsini eşimle beraber yapıyoruz. Kendisi ressamdır.
* Siz odaya gelmeden inceledim, duvardaki bu tablolar da eşinize mi ait?
- Evet, onun yaptığı yağlı boyalar... Benim sahnem için de birlikte çalışıyoruz. Beraber çalıştığımızda ortaya bu çıkıyor. Ama tabii sahnede tek patron benim.
TATİLE GİDEBİLDİĞİM TEK ÜLKE İTALYA
* Yeni albümünüzün adı “Love in Venice” (Venedik’te Aşk). Venedik sizin için özel bir yer mi?
- Evet, hem benim hem de eşim için özel bir yer Venedik. Biraz da bu yüzden albümün adını öyle koydum.
* Bu albüm hakkında ne söylemek istersiniz?
- İtalyan müziğine geri dönmek benim için büyük bir keyifti. İtalya bölgesinde Toskana ve çevresi gibi müziğini sevdiğim çok güzel ve romantik yerler var. Bu albümle aslında müziğini yapmak istediğim o romantik İtalya’ya geri döndüm.
* “O Sole Mio”, “Santa Lucia” gibi klasikler var albümde. Sizin favorileriniz hangisi?
- Üç bestem var albümde. “Bella Tarantella” adında bir bestem var. Dün küçük torunum ilk kez dinledi ve bir anda “pizza” dedi. Bence bu büyük bir iltifattı. Ezgilerin İtalyan olduğunu ona anında düşündürdü.
* Albümün adı “Love in Venice” ama İtalya’da konser vermiyorsunuz. Kasım ayından itibaren Danimarka’dan Polonya’ya, Fransa’dan Türkiye’ye büyük bir turneye çıkıyorsunuz ama listede İtalya yok...
- İtalya’da konser tanıtımı yapmayı mümkün görmüyorum. İtalya her zaman tatile gittiğim bir ülke, çünkü beni orada kimse tanımıyor. Tatile gidebildiğim tek ülke diyebilirim…
* Sahnede seyirciye sürekli sürprizler yapıyorsunuz. Özel hayatınızda da sahnede olduğu gibi sürpriz yapmaktan hoşlanır mısınız? Mesela eşinize...
- Hayır, hayır sadece sahnede seyirciye sürpriz yapmayı, seyirciyi şaşırtmayı severim ben. Özel hayatımda ise her şeyi önceden planlamayı severim.
SÜRPRİZLERE HAZIR OLUN
* Bugün gördüm, orkestra yönetir gibi yönetiyorsunuz etrafınızı, davette kimin nerde duracağına bile karar verdiniz.
- Organize etmeyi severim ben. Belki mesleğimden kaynaklanan bir şey bilmiyorum. Sürprizler sahnede olsun sadece...
* 64 yaşındasınız ve çok fit duruyorsunuz. Bir sürü de kadın hayranınız var. Bu nasıl mümkün oluyor?
- Çok spor yapıyorum. Haftada üç gün. Spor yapmadığım zaman kendimi kötü hissediyorum.
* 2 milyon dolarlık bir keman kullanıyorsunuz sahnede, merakımı affedin, nasıl koruyorsunuz bu kemanı?
- Bildiğiniz gibi keman çalmaya alışkınım, o yüzden nasıl korunacağını da iyi biliyorum.
* İstanbul seyircisi için bir mesajınız var mı?
- Geçen seferki kadar keyifli bir konser olacak... Sürprizlere hazırlıklı olun.
Paylaş