Paylaş
Geçtiğimiz hafta 23 yaşındaki üniversite öğrencisi Begüm uyuşturucu kurbanı olunca gazete ve TV’lerde ‘altın vuruş’ başlıkları yine manşetlere çıktı.
Altın vuruş, bağımlının aşırı dozda uyuşturucu kullanıp ölmesine verilen ad...
Uyuşturucu literatüründe ise altın vuruş ölümden çok, zevkle anılan bir deyim...
Yani o alemde altın vuruştan bahsedilirken kastedilen daha fazla zevktir.
Uyuşturucu kullananlar arasında altın vuruş önce zevkle birlikte anılır, daha sonra ölümle...
Medya ‘altın vuruş’ başlıklarını atarken büyük bir tuzağa düşüyor ve uyuşturucu dünyasının argümanlarını kullanıyor.
Farkında olmadan ‘altın vuruş’u yücelterek, özendirici hale getirerek...
Uyuşturucu dünyası buna neden ‘ölüm vuruşu’ demez, ölüm vuruşu gibi korkutucu bir tabiri kullansa gencecik bedenlere mal satabilir mi?
‘Altın vuruş’ diyerek kendi konuşma dilinde bunu cilalı hale getiriyor.
Medyada bunu başlıklara çıkararak uyuşturucu dünyasının ekmeğine yağ sürüyor.
Tabii bu deyimi biz keşfetmedik yabancıların ‘golden shot’ dediği şey bu, onlardan birebir çeviri...
Ancak bu deyimi kullanarak yaşanan korkunçluğun etkisini azaltıyor medya.
Sanki bunu yapana altın madalya veriliyor da bu yüzden adı ‘altın vuruş’...
Begüm’ün ölümü bu işin miladı olmalı. Medya artık uyuşturucu ölümlerinde kulağa hoş gelen, sempatik, özendirici duran ‘altın vuruş’ deyimini bırakmalı, yerine ‘ölüm vuruşu’ demeli.
Not: İnternette bazı forumlarda ‘Altın vuruş yapacağım, çok merak ediyorum bilen varsa bana öğretsin’ diyen ama her halinden Narkotik’in yazdığı belli olan komik mesajlarla karşılaştım. Polis sokakta da uyuşturucuyla böyle mücadele ediyorsa, yandık.
Fildişi Sahili neresi
Coğrafya konusunda zayıfızdır. Mesela koca kıta Afrika çoğumuz için tek bir ülkedir...
Güney Afrika’yı Afrika’nın sahibi sanırız...
Kenya’nın, Nijerya’nın nerede olduğunu çoğumuz gösteremeyiz, oralar Afrika’dır işte...
Fildişi Sahili nerededir peki?
Dün Sabah gazetesi Galatasaray’ın Fildişi Sahilli oyuncusu Keita’nın ülkesini işaretlemiş dünya haritası üzerinde...
Yukarıda dediğim gibi, ‘Afrika’da bir yerde’ kuralını işletmişler...
İşaretledikleri yer Zambia...
Fildişi Sahili ile arasında en az iki Türkiye kadar uzaklık var...
En azından bu adamların ülkelerinin adı Fildişi Sahili, sahilde bir yerde olmalı deyip Afrika’nın göbeğindeki Zambia yerine sahil kenarında bir ülkeyi işaretleseydiniz.
Önemsiz deyip geçmeyin, Sabah Spor servisinin coğrafyadan sıfır alması bir yana, ben asıl seneye Dünya Kupası’nda Güney Afrika’nın da yolunu bulamayacaklar ondan korkuyorum.
Bir kitabın doğum anı
Bugüne kadar çekilmeden önce çok dizi ve film senaryosu okudum ama ilk kez bir kitap yayınlanmadan önce önüme geldi...
Okur gibi değil elimde kalemler notlar alarak, tahsisler yaparak, fikrimi söyleyerek okudum kitabı...
Hafta sonu kapağı geldi internetten, heyecanlandım...
Dün de basılmış haliyle aldım elime kitabı, daha da heyecanlandım...
Yazarların kitapları basıldığında yeni çocuğu olmuş gibi neden heyecanlandığını da daha iyi anladım...
Bundan sonra ne olacak diye beklemeye başlıyorlar, okur beğenecek mi, kim ne diyecek, kaç satacak?.
Albümü çıkan şarkıcılar gibi yazarlar da müthiş bir beklemeye giriyorlar.
Sevgili kardeşim Ömer Özgüner’in ilk kitabı bu, günlerdir heyecan içindeyiz.
Adı, Başkasını Seviyorum.
Kitabı bir de basılmış haliyle okuduktan sonra detaylı anlatacağım ama iyi bir romanın doğum anına tanık olmak bile yetti bana...
Başkasını Seviyorum, yarından itibaren kitapçılarda olacak. Tavsiye ederim, üzerine çok konuşacağız.
Baro’ya bir not
İstanbul Barosu’nun tam sayfa ilanı cumartesi günü Hürriyet ve Cumhuriyet’te yayınlandı...
Baro’ya “Neden o iki gazeteye verdiniz” diye soran Vakit, acaba laiklik vurgusunun yapıldığı o ilanı yayınlar mıydı merak ediyorum.
İşin bu ayağı önemsiz, benim asıl notum Baro’ya...
Derdinizi güzel anlatmışsınız ama o puntoda tam sayfa bir yazıyı kaç okur okudu acaba?..
100 okurdan 1’i okuduysa büyük şans.
Ben bile okurken yoruldum, sıkıldım, atladım...
Yazı ağırlıklı tam sayfa ilanları okutmanın yolu, kısa cümleler, paragraflı mizanpaj, rahat okunur bir sayfa hazırlamak, daha kısa metinler yazmaktan geçiyor haberiniz olsun...
20 bin euro’luk cihaz...
Herkes atv’ye kızıyor, Türkiye-Estonya maçını reklamla katlettiği için...
Ben olayın teknik yüzünü yazayım.
Televizyonlarda “DVE efekt cihazı” denilen bir alettir bunu yapan, ekranı olduğu gibi küçültmeye yarar.
Eskiden çoğu kanalda bu cihaz yoktu, hâlâ da küçük kanalların elinde yoktur.
Ayrı alınmaya kalkındığında 20 bin euro’luk bir alettir. Bugün artık en dandik resim masasıyla bile birlikte satılıyor.
atv’nin elinde yok mu bu alet?
Biliyorum ki var...
Buna rağmen neden ekranı küçültmediler de, reklamları maçın üzerine bastılar?..
İşte asıl vahim olan bu...
Yayını İstanbul’daki reji üzerinden geçirmeleri gerekiyor bu işi yapmak için, atv’de bunu çözecek bir teknik yok mu?..
Paylaş