Dünkü Hürriyet’i okumadıysanız büyük şey kaçırdınız demektir.
Neyyire Özkan ve ekibininhaftalardır gece gündüz nasıl çalıştığını biliyorum.
60. yıl gazetesi tam 238 sayfaydı, dün bütün gün oturup bu gazeteyi okudum.
Platini ve Bill Gates’in bile yazdığı bütün Hürriyet çalışanlarının ve servislerinin ilginç fotoğraflarının yer aldığı, genel yayın yönetmenlerinin ilk kez bir araya geldiği muhteşem bir gazeteydi dünkü Hürriyet.
Hele bizim gibi eski Hürriyet’çiler için...
Kanat Atkaya’nınHürriyet Ailesi fotoğraflarındaki yazılarını okurken satır aralarında yıllar öncesine gittim.
Mesela Kanat’ın yazısının bir yerinde Arşiv Behzat diye bir isim geçiyor.
Bugün gazetede çalışanların pek çoğuna bu isim bir şey ifade etmez.
Ama koca Hürriyet arşivindeki her kare resmin yerini tek tek bilen biriydi Arşiv Behzat...
Ben Hürriyet’e geldiğimde bilgisayar yoktu, yazıları daktiloda yazardık, henüz Medya Towers bile kurulmamıştı.
Bir süre sonra sadece bugünkü Word dosyasının işlevini gören kocaman yeşil ekranlı makinalarla tanıştık.
Ne Machintosh’lar ne fotoshop’lar vardı ortada.
Benim gazeteye geldiğim yıllar, Hürriyet’te pikaj döneminin son yıllarıydı.
Öyle 70’lerden 80’lerden falan da bahsetmiyorum ha...
Yıl 1991’di... Dün eve kapanıp 60. yıl ekini saatlerce okudum. Neyyire ve ekibine koca bir alkış.
Genel yayın yönetmenleri
Hürriyet’in 60. yıl eki için Türkiye’nin en çok satan gazetelerinin genel yayın yönetmenleri ilk kez bir araya geldi.
İbrahim Yıldız (Cumhuriyet), Ertuğrul Özkök (Hürriyet), Yusuf Ziya Cömert (Yeni Şafak), Sedat Ergin (Milliyet), Ergun Babahan (Sabah), Mustafa Karaalioğlu (Star), Tayfun Devecioğlu (Vatan), Rıfat Ababay (Posta), Ekrem Dumanlı (Zaman), İsmet Berkan (Radikal), Selahattin Sadıkoğlu (Bugün) ve Eyüp Can Sağlık (Referans) gazete balyalarının üzerine çıkarak poz verdiler.
Yelpazenin her kesimini temsil eden gazetelerin yayın yönetmenleri bunlar.
Yani liberali de var, solcusu da, muhafazakarı da...
Görüşleri farklı ama fotoğraflarına baktım da ciddiyetleri hepsinin aynı... Hepsinin verdiği poz hemen hemen aynı.
Bir tanesi bile balyaların üzerine hafifçe uzanmaya ’cesaret edememiş’...
Biraz Sedat Ergin ’dayılanmış’ objektife, biraz da Ergun Babahan kahkahalar atmış...
Birbirlerini kolladıkları için mi bu ciddiyet yoksa genel yayın yönetmenliğinin raconu mu?..
Sebati Karakurt bile onların ciddiyetini kıramadıysa bundan sonra kimse kıramaz demektir...
Bu arada 12 genel yayın yönetmeni içinde kravatsız olan sadece ikisiydi.
Onların da yelpazenin en uzak iki ucundaki gazetelerin yayın yönetmenleri olması ilginç değil mi (İbrahim Yıldız-Cumhuriyet, Yusuf Ziya Cömert-Yeni Şafak).
1 Mayıs’ta sıkıyönetim ilan edilsin!
1 Mayıs tatil olsun önerisini tartışmaya bile gerek yok, zaten zımni olarak tatile dönmüş vaziyette.
Çoğu insan yaşanacak olaylardan dolayı dışarı çıkmıyor.
İstiklal’deki Taksim ve çevresindeki dükkanların neredeyse tamamında kepenkler indirilmişti.
İşine gitmek isteyenler de barikatlardan dolayı bunu başaramadı.
Sabahın erken saatlerinde çıktım Taksim’e, bomboştu.
Şehirde vapur seferleri iptal edildi, metro kapandı, otobüsler sefer yapamadı.
Oldu olacak sıkıyönetim ilan edin bari...
Bu kadar yasak başka bir dönemde olamaz çünkü...
Sıcak saatler
Haber kanalları farkındalar mı bilmiyorum ama 24’e çok büyük bir özelliği kaptırıyorlar... Sıcak haberde tercih edilen kanal olmayı.
Büyük olaylarda hemen canlı yayın araçları çıkarıyor 24, muhabirlerine çok sık bağlantılar yapıyorlar, kesintisiz yayına dönüştürüyorlar işi...
1 Mayıs’ta herkes neyi merak etti?
Nerede olay yaşanıyor, hangi yollar kapalı hangileri açık, çatışma, kavga var mı?
24 bu merakı en iyi gideren kanaldı.
İstanbul’un 10 ayrı yerinden canlı bağlantılar kurdular, Şişli’den Taksim’den, Beyoğlu’ndan dakika dakika yaşanan olayları aktardılar.
Bir-iki derken fark ettim ki sıcak gelişmelerde 24’ü son dönemlerde daha çok tercih eder oldum...
Haber kanalı olmanın en önemli özelliği de bu zaten.
Rakiplerine duyurulur.
Seray’la NY kaçamağı
Siz bu yazıyı okuduğunuzda ben New York uçağındaolacağım...
Önce New York, ardından Los Angeles yani bir hafta yokum.
Arada yazarım mutlaka ama biraz da dinlenmek istiyorum.
Kiminle mi gidiyorum?
Bu haberi de başkasına bırakmayayım değil mi; Seray Sever’le. Seray’la New York’ta ne mi yapacağız?
Hiiiiç...
Küreyi çevirdik, parmağımızı bastık, New York’a denk geldi.
Ama merak etmeyin yapacaklarımız sır olarak kalmayacak, dönünce anlatırım artık.