Yangının alevleri, Türkiye-İsrail ilişkilerini de ısıtacak mı?

Karmel dağındaki orman yangının alevleri, İsrail’in iki yıl önce, 2008 Aralık ayındaki Gazze saldırısından beri Türkiye ile buz kesen ilişkilerinin yeniden ısınmasına mı vesile oldu?

Türkiye’nin gönderdiği yangın söndürme uçaklarının sıktığı sular, Türkiye-İsrail ilişkilerinin ateşinin sönmesine de mi yaradı?
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, telefonla görüştüğü Tayyip Erdoğan’a “Bu olay ülkelerimiz arasında ilişkilerin düzelmesi için bir fırsat sunuyor. İsrail şükran duygularını sunmak için bir yol bulacaktır” demişti ve ardından Mavi Marmara soruşturmasını yürüten Birleşmiş Milletler’deki İsrail Temsilcisi Yosef Ciechanover’i, Türkiye’nin Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu ile görüşmesi için Cenevre’ye gönderdi.
İsrail için fırsat
Gelişmeler, Türkiye-İsrail ilişkilerinin düzelmesi için umutları besledi. İlişkilerin toparlanmasından yana olan İsrail çevreleri fırsatın kaçmaması gerektiğini vurguluyorlar. Etkili Haaretz gazetesinin tanınmış köşe yazarı Zvi Bar’el şu satırlara yer verdi:
“Yardım konvoyu (Mavi Marmara) olayı ne kadar sürtüşmeye neden olursa olsun, İsrail için Türkiye’nin stratejik önemini azaltmadı. Türkiye’nin Suriye, Lübnan ve İran’la yürüttüğü temaslar, sadece, Ankara ile Kudüs arasındaki sağlam ilişkilerin önemini vurguluyor. Bir fırsat penceresinin açılabilmesi için feci bir felaketin gerçekleşmesine ihtiyaç duymuş olmamız üzülünecek bir şeydir ama İsrail’in bu fırsatı heba etmesi büyük bir diplomatik hata olacaktır.”
Netanyahu’nun harekete geçmesi ve Türkiye’ye “şükran duygularını” iletmek yolu olarak önemli diplomatlarından birini Türkiye’nin hiyerarşide bir numaralı diplomatı olan Feridun Sinirlioğlu ile görüşmeye göndermesi, İsrail’in “fırsatı heba etmek istemediğini” ortaya koyuyor.
İsrail’de büyükelçilik yapmış ve orada yaygın bir takdir toplamış olan Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun İsrail’in “Türkiye açılımı”na cevap olarak Cenevre’ye gönderilmesi ise, Türkiye’nin İsrail’in hamlesine bigane kalmadığını gösteriyor.
Önce özür dileyecek
Türkiye-İsrail ilişkilerini “normalleştirme” sürecinin açıldığı söylenebilir ama “birinci kare”ye “geri dönmek” için dahi, daha hayli yol alınması gerekiyor; yani, ham hayallere kapılmak gerekmiyor.
Çünkü, Türkiye, İsrail’in Mavi Marmara saldırısından ötürü “özür dilemesi” ve hayatını kaybeden vatandaşlarının ailelerine “tazminat ödenmesi” gerçekleşmeden, Karmel dağındaki yangın söndürme çalışmalarında katkısında ötürü, İsrail’in “şükran duyguları”yla yetinecek durumda değil.
Feridun Sinirlioğlu’nun müzakere sınırlarını Başbakan Erdoğan çiziverdi. Türkiye’nin Karmel yangınına koşmasını “insani yardım” olarak niteledi ve bunun başka türlü yorumlanamayacağını ve İsrail ile atılacak herhangi bir adımdan önce, Türkiye’nin “özür” ve “tazminat” taleplerinin karşılanmasını “ön şart” olarak koştu.
Türkiye, İsrail’in burnunu sürtmeye alıştığı Arap ülkelerinden biri değil. Türkiye söz konusu olursa, “burnunun sürtülmesi”ne alışması gerekecek. Yani, önce “özür” dileyecek.
Sinirlioğlu ile İsrail’li muhatabının Cenevre’de yapacakları, bu “özür” ve “tazminat” ön şartını diplomatik dile sokmak ve bir diplomatik çerçeve içine yerleştirmek.
İsrail’in “özür” ve “tazminat”ı üzerine, Türkiye, altı aydır Tel Aviv’den çektiği büyükelçisini gönderebilir, İsrail’in Türkiye’de yeni bir büyükelçi ile temsili, yani ilişkilerde “yeni bir sayfa” açılması simgelenebilir.
Bu arada, İsrail’de Lieberman (ırkçı Dışişleri Bakanı) faktörünü göz ardı etmemek gerek. Netanyahu’nun atmak istediği adım, Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Uzi Arad’ın gözetiminde, Lieberman dışarıda tutularak yürütülüyor. Lieberman haberdar ediliyor ama Türkiye ile diplomatik ilişkileri düzeltme girişimi Lieberman’ın eseri değil.
Lieberman, atılan adımlara taş koyabilir mi?
Tümüyle ihtimal dışı değil.
İsrail, Türkiye’ye oranla daha zorda
Türkiye-İsrail ilişkilerine dair bir takım gerçekler, Karmel dağında yangın çıkması, Türkiye’nin “insani yardımı”, İsrail Başbakanı’nın ilişkileri düzeltme fırsatını değerlendirmesi ile değişecek türden olmayan bazı özellikler taşıyor:
1. Türkiye ile İsrail’in Ortadoğu’daki “siyasi pozisyonları” örtüşmüyor, çelişiyor.
2. Bunca yıl, bölgede Amerika’nın “evlad-ı manevi”si olarak davranan İsrail’in, Türkiye’yi “bölgesel güç” olarak sindirmesi ve Türkiye’ye ilişkin olarak kendisini “ikincil rol”e indirgemek gerektiğini kavraması gerekiyor. İsrail, bölge siyasetini bu noktaya ulaştıramaz ise, Türkiye ile çelişkileri her zaman “sürtüşme boyutu”nda canlanacaktır.
Türkiye’nin İsrail ile “sürtüşmesi”, Washington’a –Yahudi lobisi üzerinden- yansımış ve Türkiye-ABD ilişkilerinde sorunlara yol açmıştır ama İsrail’i de uluslararası politikada ve bölgede ciddi bir “tecrit”in içine sürüklemiştir.
Türkiye, 2010-2011 itibarıyla Washington ile ilişkilerini “sorunlu” yaşamayı kaldırabilir ama İsrail, Türkiye’yi de yitirerek, “uluslararası tecrit”i daha az kaldırır.
Cenevre’deki Türkiye-İsrail ilişkilerinin tekrar rayına oturtulması girişimini bu “geniş ekran”da seyretmekte yarar var.
Konuya Wikileaks üzerinden tekrar eğileceğiz...
Yazarın Tüm Yazıları