Paylaş
Ergenekon’un son gözaltı dalgasını “Hitler ve Humeyni öncesi ve sonrası dönemler” ile karşılaştıracak kadar kendinden geçen, daha ilk gözaltı dalgaları sırasında “Ben Ergenekon’un avukatıyım” diye ortaya atılan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a yukarıdaki soruyu dünkü gelişmelerden sonra sormak gerek. Deniz Baykal’ın bu soruyu kendisine sorması uygun olur.
Deniz Baykal, 28 Şubat sürecinde Sincan’dan tankları geçirerek hayli gürültülü tank paletleriyle vurgulanan askeri müdahaleyi “bir sivil toplum örgütü tarafından yapılıyormuşçasına zarif bir eylem” olarak nitelemişti. Son Ergenekon gözaltı dalgasına konu olanların Ankara toprak altından çıkartılan akıl almaz silahları için hangi nitelemeyi kullanacak meraka değer.
Söz konusu son gözaltı dalgasında Susurluk mahkûmu (sanığı değil) İbrahim Şahin’e ait “cephanelik” bulundu. Aynı gözaltı dalgasına hedef olan bir muvazzaf yarbayın evinde ise 22 adet el bombası ve bir dizi silah ele geçirildi; ancak yarbay bulunamadı. Kayıplarda. Tıpkı, Jandarma Genel Komutanlığı’nın Ergenekon soruşturmasına tabi eski İstihbarat Başkanı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz gibi. O da firarda.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarının zedelenmemesine özen gösterilmesi isteniyor. Doğru. Silahlı Kuvvetler’in itibarına hiçbir halel gelmemesi çok önemlidir ve bu, o kurum içinde yasa dışına düşmüş unsurları ayıklanmasıyla mümkündür.
Dolayısıyla, yargı sürecinin önünün açık tutulması, ona bir müdahale olmaması hem Türkiye’nin önünü açacak, Türkiye’nin demokratik itibarını güçlendirecektir; hem de Silahlı Kuvvetler’in itibarının korunmasına imkân verecektir.
*** *** ***
Ergenekon ile Susurluk, Ergenekon ile 28 Şubat, Ergenekon ile 2007’nin Cumhuriyet mitingleri, Ergenekon ile 2004 yılına ait “darbe girişimleri” arasında bir ilişki var mıdır? Bütün bu yıllara yayılmış gelişmelerin her biri birbirleriyle “örgütsel ilmekler” ile bağlanmışlar mıdır?
Bilmiyoruz.
Ancak, bütün bu gelişmeleri biliyoruz. Bu topraklar üzerine bir dizi faili meçhul cinayet kurbanının düştüğünü de biliyoruz. Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 günü arkasından vurularak, İstanbul’un göbeğinde üzerine gazete kağıdı örtülerek uzandığını da biliyoruz. Benzer gazete kağıtlarına silahlar sarıldığını ve o silahların Ergenekon soruşturması sayesinde dün Ankara’da yerin altında çıkarıldığını da öğrendik.
Ergenekon soruşturması derinleştirilerek yürüdüğü takdirde, yer altından hangi örgütlenme şebekesinin, hangi “çok önemli isimleri” içeren haliyle çıkarılacağını da öğreneceğiz.
Türkiye, zamanında Susurluk soruşturmasını gereği gibi yürütseydi, o soruşturma “fasa fiso” veya “glu glu dansı” diye zamanın Başbakan’ı tarafından nitelenerek sümen altına sokulmasaydı, muhtemelen 28 Şubat’ı yaşamayacaktık. Muhtemelen 27 Nisan e-muhtırasına gerek kalmayacaktı. Muhtemelen, başta Hrant Dink, birçok insan bugün toprağın altında değil, toprağın üzerinde olacaktı.
Ankara’da dün toprağın altından çıkartılan silahlar, devlet yapısı içine ahtapot kollarını yaymış bir cinayet örgütünün yer altından çıkartılması bakımından olağanüstü bir önem ve değer taşıyor. O örgüt, silahları toprak altında kaldıkça, kendisi yer altında kalmaya devam edecekti. Bu ülkenin nice insanı, kendilerinden önceki niceleri gibi toprak altına her an gönderilmeyi bekler durumda kalacaklardı.
Bunun savunulacak tarafı var mı?
Bu mu Cumhuriyet’e karşı girişim?
*** *** ***
Ergenekon soruşturması, dünden itibaren Türkiye’nin yakın geçmişiyle, yasa dışı faaliyetler ve kanla lekelenen yakın geçmişiyle yüz yüze gelmesinin yolunu açmıştır. O geçmişle yüz yüze gelebilmek, bir yandan da, Türkiye’nin geleceğini kurtarmak demektir.
Meseleyi güncel siyasetin dar dehlizlerine, yani AKP’ye karşı olmak veya Ak Parti’den yana olmak gibi kısır tartışmalara sıkıştırarak sokmak, büyük fotoğrafın gözden kaçırılmasına yardım eder. Türkiye’nin “hukuk üstünlüğü”ne dayalı, insan yaşamlarının güvence altında bulunduğu, demokratik, sosyal, laik bir hukuk devleti olup olmaması konusunu tartışmalıyız. AKP’yi, Ak Parti’yi bir yana bırakarak.
Ergenekon soruşturması, işte tam bu nedenle, yakın tarihimizin en anlamlı olayı idi ve öyle olduğu dün Ankara’da bir “yasa dışı cephanelik”in dün toprak altından gün ışığına çıkartılmasıyla kanıtlanmıştır.
Paylaş