Paylaş
SÜLEYMANİYE
Saddam sonrası Irak’ta bir dönem bakanlık yapmış olan ve yaygın bir bölgesel ve uluslararası ilişkiler ağına sahip çok yakın bir arkadaşım, bana ilginç bir “kulis bilgisi” aktardı.
Bir gün önce toplantı salonunda onu görmemiştim. Süleymaniye’nin bir köşesinde “ileri gelen Kürdistan yetkilileri” ve “Süleymani Forum” vesilesiyle burada bulunan Amerikalı yetkililerle birlikteymiş. Önemli bir “kulis bilgisi” paylaştı:
“IŞİD, Haziran’a kadar ya da Haziran’da Irak’ta bitirilecek.”
Ona bu bilgiyi –daha doğrusu gözlemi ya da tahmini- aktaranlar, çok kesin bir dille konuşmuşlar. Söz konusu değerlendirmeyi yapanların, “askeri planlar” ile ilgili olmaları, değerlendirmeye anlam katıyor ve güçlendiriyor.
Ama Brett McGurk öyle söylemiyor.
Brett McGurk, “Süleymani Forum”un panelistlerinden biriydi. ABD’nin İran ve Irak’tan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı ve aynı zamanda IŞİD Karşıtı Küresel Koalisyonda Başkan’ın (yani Obama’nın) Özel Temsilci Yardımcısı.
Söz konusu ve içeriği çok önemli kulis bilgisini aktaran Iraklı arkadaşım da, elbette Brett McGurk’ün IŞİD’in bitirilmesi işinin “uzun zaman alacağını” söylediğini biliyor. “Amerikalılar, kamu önünde farklı, özel bilgi aktarırken farklı konuşuyorlar” diyor.
Süleymaniye’nin Azadi Parkı’ndaki akşam yemeğinde PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ile yan yana oturmuş, alçak sesle yoğun bir sohbete girmiştim. Salih Müslim de, yoğun biçimde “kulislerde” idi ve onun bana anlattıklarından da kamu önünde söylenenler ile kapalı kapılar ardında konuşulanlar arasında fark anlaşılabiliyordu.
Salih Müslim, “Süleymani Forum”un en dikkat çekici katılımcıları arasındaydı. En ön sırada, bir dönemlerin efsane peşmerge komutanlarından olan Kürt ulusal giysileri içindeki Irak Kürdistan Demokratik Sosyalist Partisi lideri Hama Haci Mahmud ile yan yana oturuyordu. Kak Hama, bir ara IŞİD konusunda birkaç söz söylemek için söz alınca Salih Müslim’in gözyaşlarını tutamadı. Kak Hama, çok yakın bir geçmişte iki oğlunu IŞİD’le çatışmada kaybetmişti. IŞİD karşısında Salih Müslim de aynı acıyı yaşamıştı.
IŞİD ile ilgili kamu önünde söylenen her söz yakın geçmişin ve yaşanan günün acılarını dile getiriyor. Kulislerde paylaşılan IŞİD’le ilgili her bilgi ise, Irak’ın olduğu gibi, Suriye’nin ve giderek bütün bölgenin kaderini ilgilendiriyor.
Hatta, IŞİD’le mücadele, uluslararası gündemin başına yerleştiği için ABD ve Batı dünyası için “IŞİD’e yaklaşım” adeta kendiliğinden bir “test” niteliği kazanıyor.
Bu arada, IŞİD’in “anti-Şii” karakterinden de yola çıkarak, kendisine bölge ve uluslararası siyaset çapında “rol kazandıran” İran’ı da “denklem”in bir yerine yerleştirmeliyiz. İran’ın, “Irak’ta –Kürdistan dahil- meşru çıkarları olduğu” söylemi, “Süleymani Forum”da sık sık işitildi.
Bu bakımdan, IŞİD’in Haziran’a kadar Irak’tan temizleneceği bilgisi, iddiası, ihtimali –ne derseniz deyin- “İran nüfuzunun Irak’ta yayılması ve kökleşmesi” anlamını içeriyor.
Böylesi bir gelişme, bir yanıyla, “eli kulağında” çok güçlü bir ihtimal olarak görülen “ABD-İran” ya da başka bir deyimle “5+1” ile İran arasında “nükleer anlaşma”nın yapılmasının bir yan ürünü sayılacak.
“Haziran’a kadar” veya 2015 yılı içinde IŞİD Irak’ta bitirilecek olursa, bu, kaçınılmaz olarak el-Anbar’ın IŞİD’den temizlenmesi, S. Arabistan ve Ürdün’ün ve rahatlatılması olduğu kadar, kuzeyde Musul’un geri alınması anlamını taşıyor. Tam bu noktada, Bağdat’ta iktidarın Şii kanadının Musul’un geri alınması için özel bir gayret içine girmek istemediği söylentisine tanık oluyorum.
Musul, jeopolitik olarak Türkiye ve Suriye hinterland olan yoğun Sünni bölgesi ve Musul’un geri alınması Şiilerden ziyade Kürtleri ilgilendiriyor.
Petrol alanlarına –hem Irak’ta ve hem Suriye’deki- yakınlığı nedeniyle ABD’yi de ilgilendiriyor. Musul’un IŞİD’den temizlenmesi ve geri alınmasına yönelik askeri harekatın, esas olarak, ABD-Peşmerge harekatı olması ihtimali öne çıkıyor.
Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin Musul’a yönelik bir askeri harekatta yer almayacağını kısa süre önce açıklamıştı. Bu açıklama, buralarda “not edilmiş” vaziyette.
IŞİD’e karşı mücadele, işin Irak kısmı halledildikten sonra –tabii halledilir ya da halledilebilirse- Suriye’de ABD’nin yanına alacağı farklı unsurlarla süreceğe benziyor.
Bütün bu konuların en derinlemesine ve genişliğine konuşulduğu ortamlarda, Türkiye’nin adı geçmiyor mu? Geçmiyorsa, nasıl oluyor da geçmiyor? Türkiye’nin sözü edilecek önemi mi kalmadı? Yoksa, bu üzerinde anlaşılmış, bilinçli bir davranış mı?
Önceki gün bu soruyu Kadri Gürsel kalkmış, oturum yöneticisi Dov Zakheim’a sormuş ve bunun üzerine 300’den fazla insanın hazır bulunduğu salondan bir alkış kopmuş.
Celal Talabani’yi görmeye gitmiş olduğum için o sırada toplantı salonunda değildim. Dolayısıyla, “DAİŞ’i Yenilgiye Uğratma Stratejisi: Sonuç mu yoksa Yeni Çatışma Tohumları mı?” başlığını taşıyan, eski Pentagon Müsteşarı Dov Zakheim’in yönettiği panelin önemli bölümlerini izleyememiştim.
“Süleymani Forumu”nun paneller dizisinin bu belki de en ilginç içerikli paneline, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Usama el-Nuceyfi, Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı (bizdeki MİT’e tekabül ediyor) Falih Fayadh, Mesut Barzani’nin sağ kolu konumundaki Fuad Hüseyin, Brett McGurk ve Washington Post’un Beyrut Büro Şefi Liz Sly konuşmacı olarak katılmıştı.
Kadri Gürsel’in sorusuna ne karşılık verdiğini doğrudan Dov Zakheim’a sordum. O da bana Fuad Hüseyin’in sözlerini aktardı: “Tayyip Erdoğan ya da Türkiye için öncelik Suriye’deki Esad rejimi. Bizim için ve hepimiz için ise IŞİD. IŞİD, Türkiye’nin önceliği değil.”
Bir “objektif tespit” gibi gözüken ama onun ötesinde “siyasi anlamlar” içeren bu sözlere, Dov Zakheim da, “Yani, dünya bir yönde hareket ediyor; Türkiye farklı bir yönde” diye bir ekleme yaptı.
Türkiye, “formel” olarak “IŞİD’e karşı Küresel Koalisyon”un içinde ve üyesi ama ne Amerikalılar, ne de –anlaşıldığı kadarıyla- Iraklı Kürtler, Türkiye’yi IŞİD ile mücadelede, bırakın başı çekmeyi, bu mücadelenin etkili bir “aktörü” olarak görmüyorlar.
Bu arada, Tayyip Erdoğan’ın S. Arabistan ziyaretine bayağı bir anlam veriliyor ve Türkiye’nin, S. Arabistan’ın önderliğinde “İran karşıtı” cephede yer alıp almayacağı üzerinde duruluyor.
Bütün bu “değerlendirme yığınağı”nın ardından dünkü yazımızın sonundaki “IŞİD bölgede biterse, AKP, Türkiye’de kalır mı?” şeklindeki “muzır” şöyle değiştirip, tekrar sorabiliriz:
“IŞİD’in Irak’ta bitirilmesi ve Suriye’de IŞİD’le savaşın öncelik halini alması, Türkiye’de AKP iktidarının geleceğini etkiler mi?”
Buna şu soruyu da ekleyebiliriz: “ABD-İran Anlaşması” gerçekleşirse, bunun Türkiye’ye ve AKP iktidarına yansıması ne olur?
Türkiye’nin geleceği, bu soruların cevapları aranmadan, doğru dürüst, görülemez.
Paylaş