Los Angeles ile Türkiye arasında 10 saat fark var. Los Angeles ve Kaliforniya eyaleti, Türkiye’nin 10 saat gerisinde. Los Angeles’e indiğimde yani Kaliforniya eyaletine ayak bastığımda hala 5 Ekim idi. İç dünyamda sadece kendimle paylaştığım bir bilgi ve duygu ile devam ediyordu 5 Ekim günü. Hayatımın en değerli şahsiyetlerinin başında gelen babamı bir 5 Ekim günü kaybetmiştim.
Ve, bu 5 Ekim günü Kaliforniye’ya ayak bastığım anda, elimdeki iPhone’dan gelen bilgi ile Steve Jobs’un sonsuza göçtüğünü öğrendim. Kaliforniya’da San Francisco’da 1955 yılında doğan Steve Jobs’un yaşamı, bir 5 Ekim günü Kaliforniya’da Palo Alto’da son bulmuştu. Ve, ben onun buluşu olan iPhone ile anında öğrendiğim ölümüne dair yazıyı, onun buluşu olan iPad üzerinden gün boyu onunla ilgili haberleri izledikten sonra, yine onun buluşu olan bir MacBook Air markalı bilgisayarda yazıyorum. Sadece benim değil; onun adlarını bilmediği, ama onun hayatlarına yaptığı katkının farkında olan dünyanın her köşesindeki onmilyonlarca kişi için travmatik bir haberdi Steve Jobs’un ölümü. Her gün isimsiz yüzlerce insanın, savaşta, terör eylemlerinde, doğal felaketlerde, açlık nedeniyle hayatını kaybettiği günümüz dünyasında, onmilyonlarca bireyin yüreğini burkan bir ölüm haberi, Steve Jobs’tan başka herhalde hiçbir bireye nasip olamazdı. Steve ailemizin ferdiydi Dünyayı değiştiren ve dolayısıyla insanların hayatını değiştiren akıl almaz, inanılmaz buluşların büyük beyniydi o. Hepimizin büyük dahisiydi. Onmilyonlarca insan için, kendisine derin vefa duyulan bir “aile ferdi”ydi o. Tam 7 yıl önce pankreas kanseri teşhisi konduğu, birkaç yıl önce karaciğer nakli yapıldığı ve iki ay önce Apple’ın CEO’su sıfatını bıraktığı bilindiği için, Steve’inölüm haberi bir sürpriz olmasa bile, aile mensupları açısından ağırdır ve “zamansız”dır. İşte bu yüzden, Japonya’dan Rusya’ya, Amerika’nın bir başından diğer başına, Kaliforniya’ya kadar onmilyonlarca, belki yüzmilyonlarca insanı sarstı Steve Jobs’un dünyadan ayrılış haberi. Gün boyu Steve Jobs’un hayat hikayesini defalarca okudum. Televizyon ekranının başında tekrar tekrar dinledim. 1955 yılında Wisconsin Üniversitesi öğrencisi Suriyeli bir Müslüman baba, Abdülfettah Candali’nin ve okul arkadaşı bir Amerikalı genç kızın evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelmiş Steve Jobs. Doğduğu anda terkedilmiş, ve evlat edinmek isteyen bir aileye kalmış. Onu bebekken alıp büyüten babanın soyadı Jobs, annenin soyadı ise Hagopian. Yani, kökleri Türkiye’ye giden bir kadının ellerinde büyümüş Steve Jobs. 21 yılında Hindistan’da Doğu dinleri ve kültürü ile tanışıp, Zen Budizmi’ne meyletmiş. Budist olarak yaşadı ve öyle öldü Steve Jobs. Hayatının her ayrıntısında, hep farklı olabildiği için, insanlığa sunduklarında da fark yaratabilmiş olmalı. Büyük devrimci Doğru dürüst okumamış da. Sıradan bir Portland-Oregon yüksek okuluna ancak altı ay dayanmış ve okulu daha birinci sınıfında terketmiş. Allah’ın seçilmiş kulu sayılması gereken öyle bir dahinin üniversite diplomasına ihtiyacı nedir ki? Nitekim, dünyayı değiştiren buluşlarına çok genç yaşta başlamış. Bilgisayar kullanımına fareyi (mouse) sokan o. Kurucusu olduğu Apple’dan 1985’te 30 yaşındayken atıldıktan sonraki birkaç yıl içinde animasyonu insanların hayatına sokan o. 1996’de Apple’e geri çağrıldıktan sonra 2001’de iPod, 2007’de iPhone ve 2010’da iPadile devrim üzerine devrim yapan buluşların sahibi yine o. Ya iTunes’a ne demeli. Cd’ler plakları ve kasetleri çoktan tedavülden kaldırmıştı. Steve Jobs’un iTunes’u ile cd’lere de gerek kalmadı. Binlerce müzik parçası, bir sigara paketi büyüklüğündeki iPod’a sığıverdi. iTunes, bütün bir müzik endüstrisinin yapısını değiştirdi, müziğin tüketimini ucuzlattı ve kitleselleştirdi. Apple bilgisayarlarının, iPhone ve iPad’in bütün bir elektronik dünyasını müthiş bir yapısal değişime sokarak, bilginin inanılmaz süratte akışını ve yaygınlığını sağlamış olması gibi. Steve Jobs, son yüzyılın, bir eşi kolay bulunamayacak tartışmasız en büyük devrimcisiydi. Buluşlarıyla sadece uluslar, ırklar, dinler arasında ortak paylaşım sağlamakla kalmadı, kuşaklar arasındaki farkları da sildi. iPod’a iTunes’dan müzik yükleyen ilkokul çağındaki çocuk ile iPhone kullanan dedesi arasındaki sınırları kaldıran kişinin adıdır Steve Jobs. Doğduğu, yaşadığı ve öldüğü Kaliforniya’da, onun “Bilim tarihinde Thomas Edison’dan sonra gelen en büyük mucit”, “Elektroniğin Beethoven’i” diye ve her biri onun yaratıcılığına uygun yaratıcılıkta bir dizi niteleme sıfatlarıyla anıldığına tanık oluyorum. Şu twit’e ne buyurulur: “Without you, Apple is just a fruit!” (Sensiz elma sadece bir meyvadır!) Kaliforniya’da yetişen Mc Intosh elmasını çok severmiş Steve Jobs. Zihninde tasarladığı ve sürekli estetik harikaları haline gelen bilgisayarlarına elmadan esinlenerek ve araya bir “a” harfi ekleyerek Mac Intosh adını vermiş. Logo, köşesinden ısırılmış bir elma; yani “Apple”, tabii ki. 2008’de bir zarf kalınlığında ve ancak bir kilo ağırlığındaki, akılları durduran dizüstü bllgisayarı MacBook Air’i tasarladı ve piyasaya çıkarttı. Benim bu yazıyı şu anda yazdığım bilgisayar. 2008 sonbaharında, New York’ta 5. Cadde üzerindeki 24 saat arı gibi içinde insan kaynayan Apple mağazasına girdim. MacBook Air almaya kararlıyım.Bilgisayarlardan birinin başına oturdum, genç bir görevliyi çağırdım. Ona, “Bunu alıyorum” dedim, “Ama tümüyle merakımdan kaynaklanan bir sorum var: Sony Vaio marka bir dizüstü bilgisayara sahibim. Çok da memnunum.Bu, MacBook Air’i satın alma kararımı değiştirmeyecek. Sadece Sony Vaio’nun ve MacBook Air’in artıları ve eksilerini karşılaştırmalı olarak öğrenmek istiyorum...” Apple görevlisi delikanlı neredeyse bir on saniyelik sessizlikten sonra, dayanamadı ve kestirdi attı:“This is Mac” (Bu Mac). “Bunu Steve Jobs tasarladı. O kadar. Buna bir kelime daha ilave edilmez.” demiş olduğunu derhal anladım. Haklıydı. iPod, iTunes, iPhone, iPad, Mac’le unutulamaz Barrack Obama, Steve Jobs’un ardından, “farklı düşünecek kadar cesur, dünyayı değiştirmeye kalkacak kadar cüretli, bunu başaracak kadar yetenekli” dedi. Onun için yapılabilecek en güzel ve isabetli tanımlardan biri. Steve Jobs’un hastalığını öğrenmesinden bir yıl sonra, bunu açığa vurduğu Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yaptığı konuşmayı gün boyu televizyon kanallarında defalarca dinledim. Pankreas kanserinden kurtuluşu olmadığını bilen Steve, hayata atılmak üzere olan gençlere, “Ölümü kimse istemez. Cennete gideceğinizi bilseniz bile istemezsiniz. Ama ölüm hepimizin paylaşacağı bir sondur. Size söylebileceğim, tek bir hayatınızın olduğu ve başkalarının hayatını yaşamamanız gerektiğidir” diye seslenmişti. Her bir bireyin kendi rüyasının peşinden cesaretle gitmesini, değişik düşünmesi gerektiğini öneriyordu. O öyle yaptı. Kendi hayatını yaşadı. Dünyanın her yanında herkesin hayatını, herkesin kendi hayatını yaşayabilmesi için inanılmaz kolaylaştırdı. Her ırka, her halka, her bireye, her yaş grubuna hitap etti. Mac ile, iTunes ile, iPod ile, iPhone ile, iPad ile. Evet, elma (Apple) onsuz sadece bir meyvadır belki ama kendisini böylesine sürekli üreten bir elma da hiçbir zaman olmayacak. Çünkü, her iPhone’un ekranına telefon çevirmek veya gelen çağrıyı cevaplamak için parmakların her dokunuşunda, Mac’in elma logolu her bilgisayarının tuşlarında parmakların her gezişinde, iPad’in her ele alınışında, müzik yüklemek için iTunes’a her girişte, dünyanın her köşesinde, her an, herkes, her kuşak, kuşaklar boyu Steve Jobs’a şükran duygularını göndermiş olacak. Toprağın bol olsun, büyük devrimci!