Paylaş
Amerikalılar, Irak’ta aylar boyunca Celal Talabani’yi Cumhurbaşkanı, Nuri el-Maliki’yi de Başbakan yaptırmamak için perde arkasından didindiler, uğraştılar. Sonuçta, Irak’taki tarihin en uzun hükümet krizi, Talabani’nin Cumhurbaşkanlığı, Maliki’nin Başbakanlığı ile “geçici” bir çözüme ulaştı.
Amerikalılar, Lübnan’da Saad Hariri’yi arkaladılar ama İran’a bağlı ve Suriye desteğindeki Hizbullah’ın çıkarttığı hükümet krizini önleyemediler ve Hariri’yi Başbakanlık konumunda tutamadılar.
Şimdi, Amerikan Ortadoğu politikasının İsrail’e en büyük payandası durumunda, Amerikan desteğiyle varlığını sürdüren Hüsnü Mübarek rejimi çatırdıyor.
Amerikalıların, Hüsnü Mübarek’le ilişkileri her zaman pek muntazam olmadı. Örneğin, 8 yıllık Bush döneminin “Arap dünyasında demokrasi” bastırması nedeniyle Mübarek’in Washington ile arası pek yoktu. Mısır diktatörü 5 yıldır Amerika’ya bir kez olsun ayak basmadı.
İşin ironik yanı, Demokrat Obama yönetimi döneminde, ilişkiler nisbeten düzeldi. Bunda en büyük etkiyi Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Mübarek’i “dost” sayması ve desteğini onun arkasına koyması yaptı.
Amerika bu işin neresinde?
Son günlerde Mısır’ı sallayan, adeta “halk ayaklanması” niteliğindeki büyük kitle gösterileri, bir yandan Mübarek’in koltuğunu sallıyor, bir yandan da Amerika’nın Mısır’daki “prestiji”ni.
Dünyanın her yanındaki demokratların çok iyi tanıdığı, ağır işkencelerden geçmiş, hapislerde çürütülmüş ve “Amerika’ya dost” bilinen tanınmış Mısırlı demokrat Saadeddin İbrahim, bile Amerika’nın Mısır’da son dönemdeki rolünü acı bir dille eleştiriyor.
Amerika’nın Mübarek’i desteklemesine gerekçe olan korkusu, klasik, bilinen gerekçelere dayanıyor. Mısır’ın en büyük örgütlü gücü, Müslüman Kardeşler örgütü. Mübarek yıkılırsa, “İslamcılar”ın en büyük ve en güçlü ve İsrail’e payanda Arap ülkesinde, iktidara gelmesinden korkuyor Amerika.
Mısır, çok uzun bir tarih döneminde Arap dünyasının ve Ortadoğu’nun en canlı ülkesiydi. Birçok siyasi parti vardı. Nisbeten etkili bir basına sahipti. Tüm Arap dünyasını etkileyen fikir akımları önce Mısır’dan filizlenirdi. Mısır’ın “entelektüel kapasitesi” dünyanın birçok ülkesine parmak ısırtacak nitelikteydi.
Hüsnü Mübarek’in iş başına geldiği dönemden beri, 32 yıldır, Mısır Nasır ve Enver Sedat’ın “otokratik yönetimleri”ni rahmetle aratacak bir baskı rejimine dönüştü ve sonuçta Mısır, kocaman bir “entelektüel çöl” haline geldi.
Arap dünyasında önder konumunu, saygınlığını yitirmiş; Amerika’nın İsrail güvenliğini sağlama almakta “yedek gücü” olmanın ötesine hiçbir anlamı olmayan bir ülke durumuna düşerek, uluslararası profili de silikleşti Mısır’ın.
Hüsnü Mübarek, Mısır’da “majestelerinin muhalefeti” bile bırakmadı. 82 milyon nüfusa yükselen ülkenin nüfusunun dörtte üçü 25 yaşın altında. Üçte biri isi 20 yaşın altında. İnanılmaz rakamlara ulaşan işsizler ordusunun yüzde 90’ı bu mutsuz genç nüfustan besleniyor. Sokaklara fırlayanların büyük çoğunluğunun gençler olması şaşırtıcı değil.
Muhammed el-Baradei ile geçiş dönemi mi?
Geldiğimiz noktada Mübarek öyle bir sallanıyor ki, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın eski başkanı, Nobel Barış Ödülü sahibi Muhammed el-Baradei’nin aniden sürgünde yaşadığı Viyana’dan Mısır’a dönmeye karar vermesi ve Kahire’ye gelmesi, diktatörün günlerinin sayılı olduğunun en çarpıcı işareti.
Muhammed el-Baradei, uluslararası bir kişilik ve Obama yönetiminin de desteğini arkasına yerleştireceği “laik” bir isim. Öyle anlaşılıyor ki, Mısır’da Mübarek’ten sonra Muhammed el-Baradei’in başkanlığında bir geçiş rejimi oluşacak. Siyasi partilerin tekrar ortaya çıkmasına izin verilecek, ülke bir dönem sonra seçimlere giderek “normalleşmesi”nin kapısı aralanmak istenecek.
Bütün bunlar, Mısır’da rejimin eninde sonunda “İslamcılar”ın, bir başka deyimle “Müslüman Kardeşler”in eline düşmesini ya da en azından onların da iktidar paylaşımına girmesini engelleyibilecek mi?
Bunu söylemek şimdiden pek zor.
Ortadoğu, Afrika ve Akdeniz’de yeni ufuklara doğru
Ama, Hüsnü Mübarek, henüz iktidardan düşmedi. Belki böyle bir “senaryo” yazmak için de erken sayılabilir. Mısır jeopolitiğindeki, derin bir tarih birikimine sahip öylebir ülkedeki, rejim değişikliğinin düz bir hatta ilerlemesi ve basit bir süreçle yol alması düşünülemez. Zira, Mısır’daki temel bir değişiklik, tüm Ortadoğu’da, Afrika’da ve Akdeniz havzasında yepyeni dinamikleri harekete geçirecek kudrettedir.
Her ne olursa olsun, Hüsnü Mübarek’in ismini taşıyan tarih sayfasının üzerine “çarpı” konmuştur. Ortadoğu’da bir diktatörlük daha, “halk ayaklanması”yla sona yaklaşmıştır.
Mısır’ı daha çok konuşacağız; Mısır daha çok konuşulacak.
Paylaş