Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, dün, dört Türk gazetecisi ile tam bir saat süreyle görüştü ve tutumunu gayet açık ve net biçimde ortaya koydu.
İstanbul Çırağan Otel’de yapılan görüşmeye, M. Ali Birand’ın yanısıra CNN Türk’ten Ferhat Boratav, Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel ve Radikal’den Cengiz Çandar katıldı. Irak Kürt lideri ile açık sözlü söyleşi, Mesut Barzani’nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmeden yarım gün sonra, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yapacağı görüşmeden birkaç saat, Başbakan Tayyip Erdoğan ile yapacağı görüşmeden bir gün önce gerçekleşti. Yapılan görüşmeyi ilginç kılan bir önemli husus, Türk basınında Mesut Barzani’nin tavrı irdelenmeden, Davutoğlu’nun “Türkiye’nin görüşlerini gayet net biçimde ifade ettik” sözlerinin vurgulandığı bir günde gerçekleşmiş olması ve Mesut Barzani’nin son derece net biçimde, hatta arada bir “isterseniz bu soruya cevabını off-the-record olsun” diye bizlerden gelen talebe rağmen, “Hayır, isterseniz yayınlayabilirsiniz” diyerek açık biçimde tavrını ortaya koyması idi. Benim açımdan dün Radikal’de yayımlanan yazımın neredeyse tümüyle teyidi niteliğindeydi ve bir ara şu yazıyı yazmalı mıyım; tekrar olmayacak mı duygusuna kapıldım. Ama, mademki Irak’taki Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı (Türk yetkililer nedense bu resmi sıfatı kullanmakta zorluk çekiyor ve Kuzey Irak yönetimi, Irak’ın kuzeyindeki yönetim gibi “Kürt” sözcüğünü telaffuzdan dikkat çekici biçimde kaçınıyorlar), topu topu dört gazeteci ile, üstelik yayımlanmak kaydıyla açık biçimde görüşlerini ortaya koydu; sözlerini onun ağzından yayımlamak görevimiz gereği. Barzani’nin misyonu Mesut Barzani, bir saat süren görüşmeye “Türklerle Kürtlerin ilişkilerinin düzelemeyecek ölçüde bozulmasını engellemek istiyoruz” sözleriyle girdi ve “misyonu”nu bu amaca göre tanımladı. “Mesut Barzani isterse Kuzey Irak’ta PKK’yı bitirir” şeklinde Türkiye’de yayılan “algı”nın “doğru olmadığını” açıklayan Barzani, “Gergin bir dönemde bulunulduğu”na dikkat çekerek, “silahlı çatışmaların sürmesinin sorunu çözmeyeceğini” vurgulayarak, “bunlara son vermekten gayrı bir seçenek görmediğini” belirtti. “Çatışmalar durmalı; onun ardından diyalog başlamalıdır. Başka seçenek yoktur” sözleriyle ısrarla ve defalarca Kürt sorununa “askeri çözümün imkansızlığı”nın altını çizen Barzani, Birand’ın “üç opsiyonun hangisine yakınsınız?” diye sorduğu ve “üç opsiyonu” sırasıyla “Ya PKK’yı Kuzey Irak’ta siz bitirin; ya birlikte bitirelim veya bizim bitirmemizi yola açın” şeklinde ifade ettiği soruya şu karşılığı verdi: “Size çok samimi davranmamızı istiyorsanız; cevabım hiçbiridir. Barış için bir rol oynamaya hazırım. Ama içinde savaşı barındıran hiçbir opsiyona ilişkin bir rol oynamam.” Savaşı “kullanım süresi dolmuş bir ilaç” olarak niteleyen Mesut Barzani, PKK’nın saldırılarını ve yaklaşımını doğru bulmadığını, karşı olduğunu ve bunu açıkça ilan ettiğini belirterek, “Türkiye, istese de istemese de, PKK’dan savaşı durdurmasını istemeye devam edeceğim” diye konuştu. “Şu sırada en önemli öncelik savaşı durdurmaktır, bunun ardından diyalog başlayabilir ve başlamalıdır” diyen Irak Kürt lideri, Türkiye’nin kendisinin bu yönde oynayacağı bir rolü “iyi karşılayacağını sandığını” da sözleri ekledi. Bunun bir “arabuluculuk” gibi anlaşılmaması gerektiğinin özenle ve özellikle altını çizdi ve rolünün “diyalogun yeniden başlaması için siyasi baskı ve birtakım önlemler alınması” olduğunu bildirdi. Ancak, bu önlemler arasında Türk askerinin, Kuzey Irak topraklarında peşmergeyle birlikte veya doğrudan “kontrol noktaları” kurulmasını içermediğini, Türk tarafından kendilerine böyle bir talebin zaten ifade edilmemiş olduğunu belirtti. Kara operasyonlarıyla sonuç alınamaz Mesut Barzani, söyleşinin giriş bölümünde, “Türkiye’nin PKK’ya karşı Kuzey Irak topraklarında kara operasyonlarıyla sonuç alması ve böylece PKK’yı bitirmesi” ihtimaline ilişkin görüşlerini açıklarken, “Ne kadar operasyon yaparsanız yapın, bir sonuç getirmez. Bu, operasyonlarla sonuç alamayacağınız türden bir savaş” diye konuştu. “Gerilla savaşı ile uğraşmanın, ortadan bir cephe olmadığı için kolay olmadığını” birkaç kez söyledi. Irak hava sahasının şu döneme dek ABD’nin kontrolünde bulunduğunu söyleyerek, hava operasyonlarıyla bir ilgilerinin bulunmadığını hatırlattı. Bu kez, Türkiye’nin elinde çok üstün teknolojiye dayanan silahlar bulunduğu ve bunlarla sonuç alınabileceğinin düşünüldüğünün kendisine belirtilmesi üzerine, Mesut Barzani, kendi peşmergelik dönemi tecrübesini aktardı:“1988’de İran-Irak Savaşı bittiğinde, Hakurk bölgesine yerleştik. Saddam, Hakurk’a 5 tümen gönderdi ve üstelik kimyasal silahlar kullandı. Bizi sökemedi ve sonuçta yenilen Irak ordusu oldu.” Barzani, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Mart ayında Erbil’e yaptığı ziyaretin “tarihi” nitelikte olduğunu, orada “Kürt halkının inkarına son verildiğini” söylemesinin çok önemli olduğuna da değindi. O ziyarette söylenenlerin daha sonra “somut adımlarla desteklenmemiş olmasına rağmen”, Erdoğan’ın Erbil ziyaretinin önemini tekrar vurguladı. O sözlerinden yola çıkarak, Türkiye’de Kürtlerin yasal zeminlerde, parlamentoda mücadele etme yollarının açık bulunduğunu belirterek, PKK’nın savaş çizgisine karşı çıktığını bir kez daha ifade etti. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na, BDP’nin anayasa hazırlık komisyonuna katılmasının çok önemli olduğunu söylediğini bildirdi. “Savaş, Kürt halkının da, Türk halkının da çıkarlarına hizmet etmiyor” diyen Mesut Barzani, söyleşinin sonunda son KCK tutuklamalarına da değindi ve “Siyasi gerekçelerle insanları tutuklamanın Türkiye’nin güvenliğine hizmet etmediğine inanıyorum” sözleriyle KCK operasyonlarına ilişkin olumsuz bir tutum ortaya koydu. Irak Kürt lideri, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile bizimle paylaştığı görüşlerinin yanısıra ABD’nin çekilmesinden sonra Irak’taki durumu ve ikili ekonomik ilişkileri ele alacağını da açıkladı. Barzani’ye Erbil yönetiminin Petrol Bakanı Aşti Hawrami’nin ve Dış İlişkiler Bakanı Falah ile Başkanlık Konseyi Başkanı Dr. Fuad Hüseyin eşlik ediyorlar. Bu isimler, dört gazetecinin Irak Kürt lideri ile yaptığı görüşmede de hazır bulundular. Kişisel bir not Bir son söz. Son KCK tutuklamaları ortamında benim ismimin diqe çevresinde bir cadı kazanı kaynatıldığının farkındayım. Rahmetli Turgut Özal ile ortak çalışmamızdan başlayarak, tüm ömrümü savaşın durdurulması, can kayıplarının önlenmesi, ülkenin içinde kan dökülmemesi için ve soruna siyasi ve barışçıl bir çözüm bulunmasına harcadım. Harcamaya devam ediyorum ve edeceğim. Bu arada, Başbakan’ın kendisine sorulan bir soru üzerine son Fransa’daki ziyareti sırasında kullandığı “KCK’ya sahip çıkan arkadaşların görüşlerini gözden geçirmesi lazım” şeklindeki sözlerde kastedilen yazarlar arasında benim de bulunduğum iddia ediliyor. Öncelikle, “KCK’ya sahip çıkma” gibi bir durumun söz konusu olmadığını belirteyim. KCK konusunda iki yıldır anlatmak istediğimiz başka bir şey. KCK’ya sahip çıkmakla ilgisi yok. Yine de, Başbakan’ın davetine uyacağımı ve “görüşlerimi gözden geçireceğimi” söylemeliyim. Buradan hareketle, Başbakan’a yönelik bir samimi talebi dile getireyim: “Görüşlerimizi gözden geçirelim. Kabul. Siz de lütfen bunca zamandır bu konuda yazdıklarımızı ve yapmaya çalıştıklarımızı özenle değerlendirerek, son dönemdeki politikanızı bir kez daha gözden geçirin. Çünkü, bu sorunu, siyasi ve barışçıl yönden çözme şansına hiç kimse sizinkadar sahip olmadı.” İnsanların yok yere kurban edilmesinin önüne geçilmesi duygusuyla, herkesin Kurban Bayramı’nı kutluyorum.