Herşey aklıma gelirdi de, 2011 sonbaharında kendimi Los Angeles’in güneyindeki Orange County’de davul-zurna eşliğinde Van Valisi Münir Karaloğlu ile ve Vanlılarla birlikte üç ayak oynarken bulacağım, birlikte halay çekeceğim pek gelmezdi.
Çok geçmeden Amerikalılar da katıldı halaya. Hafta sonuna, dünyanın en büyük sekizinci ekonomisi olan 33 milyonluk Kaliforniya eyaletinde, “Türkiye şenliği” ile girdik.
Los Angeles’te bu yıl üçüncüsü yapılan Anadolu Kültür ve Yemek Festivali, Türkiye’den büyük bir çıkartmaya sahne oldu. 50 bin metrekareye yakın yaygınlığa ulaşan festival alanına dört gün boyunca sadece özellikle Amerika’nın Pasifik kıyısında yaşayan Türkler değil, çok ama çok geniş bir alana yayılan Los Angeles ve çevresinde yaşayan onbinlerce Amerikalı aktı.
“Medeniyetler Kapısı”ndan geçilerek giriliyor festival alanına. Anadolu topraklarında tarih boyu kurulmuş tüm imparatorluklar ve varolmuş bütün uygarlıkları simgeleyen mimariye uygun, iki yanında o döneme ait ayrıntılı bilginin iki dilde –İngilizce ve Türkçe- yazılı olduğu takların altından geçiyorsunuz.
Bir yanıyla “kitsch”in şahikası, diğer yanıyla müthiş bir emeğin çok etkileyici sergilenmesini görüyorsunuz içinden geçilen bütün taklarda. En yoksul görüntü, Anadolu’nun üzerinde kurulu son devleti gösteren tak. Solunda imzasıyla Kemal Atatürk yazısı, sağında ayyıldızlı bayrağımız, iç duvarlarında Ayasofya, Topkapı fotoğrafları olan bir Türkiye takı.
Neyse ki, içerdeki geniş mekan, Türkiye’nin tüm kültürel, folklorik ve bu arada mutfak zenginliklerinin sıcak ve canlı bir sunumuyla, Türkiye’nin “Türkiye kapısı”nın verdiği izlenim kadar yoksul değil, ardına aldığı onca uygarlık ve imparatorluk geçmişiyle çok zengin olduğunu anlatıyor sanki. Yalnız onlar başarabilirler
Herşey, ortalama Amerikalının zihin kalıplarına, kültür kodlarına gayet uyacak ve onu esaslı biçimde etkileyecek şekilde düzenlenmiş. Amerika’nın en batı ucunda, Pasifik kıyısında Pacifica Institute’un başını çektiği mükemmel bir organizasyona, muazzam emeğe, hem çok başarılı ve hem de çok etkileyici bir Türkiye performansına tanık oluyoruz. Amerikalılar kadar, o birçok özelliği sergilenen ülkeden gelen bizler de etkileniyoruz.
Türkiye devletinin tanıtım fonunun tüm bütçesini ayırsa ya da Amerikalı bir lobi şirketine milyonlarca dolar akıtsa, becerebilmesi mümkün olmayan bir tür lobi çalışmasının, Türkiye’de “cemaat” diye genellenen veya “F tipi” denilerek belirgin bir aşağılamayla kendilerinden söz edilen insanlar tarafından başarıldığı tartışma götürmez.
Bunu ancak onlar böylesine becerebilirlerdi. Çalışma disiplinlerine, ideallerine sadakatlerine, her zaman ortaya koydukları pozitif enerjilerine ve üstelik alçakgönüllülüklerine hayran olmamak elde değil.
Böyle bir festival için Los Angeles bölgesinin ya da Güney Kaliforniya’nın seçilmesi de, elbette, bir raslantı değil. Bu, Fetullah Gülen’in çarpıcı vizyonuyla ilişkili. Amerikalıların kısaca başharfleriyle “LA“diye yazdığı ve dolayısıyla “eley” diye telaffuz ettiği Los Angeles, birçok özelliği birden barındırıyor. Amerikan kültürünün dünyadaki egemenliğini perçinleyen eğlence endüstrisinin merkezi. Eğlence endüstrisi, milyonlarca kişiyi etkileyebilen en kestirme araçları sağlıyor. Los Angeles, ayrıca diaspora Ermenilerinin de merkezi.
Los Angeles ve çevresindeki Ermeni varlığı, Türkiye-ABD ilişkilerini olumsuz yönde etkileme potansiyeli taşıyan Ermeni lobisinin kitlesel zeminini oluşturuyor. Pacifica Institute’un Başkanı’nın bana anlattığına göre, Anadolu Kültür ve Yemek Festivali’ni düzenleyenler, bu yola çıkarken, “Anadolu halkları arasında ve özellikle Türk ve Ermeni halkı arasında bir yakınlaşmayı sağlamayı istemişler ve Kaliforniya’nın bunun için en uygun yer olduğunu gözönüne almışlar.” Hrant Dink’i ölümünün travması, bu yaklaşımı harekete geçirmiş. Hrant için, Pacifica Institute yöneticileri, İstanbul Ermenileri Derneği’ne başsağlığına gitmişler. İki toplum arasında ilginç bir yakınlaşma girişiminin fitili böylece ateşlenmiş. Hatta, Festival’in ilk yılki sponsorları arasında İstanbul Ermenileri de yer almış.
Los Armenos
Festival’in ikinci günü, Tuba Çandar ve Oral Çalışlar’la birlikte, Anadolu Kültür ve Yemek Festival alanına pek uzak bir mesafede olmayan bir başka ama ona kıyasla çok daha mütevazi bir festival alanına gittik. Costa Mesa’daki St.Mary Kilisesi’nin avlusunda Ermeni Müzik ve Yemek Festivali vardı. Bizim Türkçe olarak eşlik edebildiğimiz şarkılar, bizim yemekler ve bizim insanlarla karşılaştık. Bizim toprakların, bizi görüp hasret giderdiği, topraktan kopmuş ama özlem dolu olarak buralarda yaşayan insanları.
Ardından uzun bir Los Angeles Ermenileri tanıma turu yaptık. Hrant Dink, Los Angeles’ten “Los Armenos” diye söz ederdi şaka yollu. Önce Montebello’ya Soykırım Anıtı’nı görmeye gittik. Sonra Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı semtlere; Pasadena ve Glendale’e, Hollywood’a bitişik Little Armenia’ya. Son olarak San Fernando Vadisi’ne, İstanbul Ermenileri Derneği’ne.
Los Angeles zaten müthiş yaygın bir alana yayılmış şehirler topluluğu demek. Neredeyse 360 derecelik bir Los Angeles ve çevresi turunun yolda geçen bölümü 5 saati buldu.
Gün boyu, Diaspora Ermeni olgusunu biraz daha yakından tanımaya ve kavramaya çalıştık. ABD’de 1 milyon 100 bin Ermeni yaşıyor. Kaliforniya’da bu sayının 700-800 bini; Glendale, Pasadena, Little Armenia başta olmak üzere Los Angeles’te 450-500 bini.
Bunlar, buraya geliş yerlerine göre Lübnan Ermenileri, İran Ermenileri, İstanbul Ermenileri ve Amerikan Ermenileri diye adlandırılıyorlar. Sonuncusu, 1915 öncesi, 1895’teki ilk Ermeni kıyımı döneminde kalkıp buralara gelenler. İstanbul Ermenilerinden kasıt ise, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı iken buraya gelenler. Tümü İstanbul kökenli değil. Bir çoğu Orta Anadolu kökenli.
Ortak vatana hasret
Los Angeles Ermenilerinin bu kesimiyle aramızdaki iletişimin gücü ve güçlü sevecenliğin, bir gün önce Anadolu Kültür Festivali alanında birlikte olduğumuz Vanlı, Mardinli, Ispartalı, Çorumlu vs. vatandaşlarımızla olandan en ufak bir farkı yok. En az o kadar. Memleket insanının, bir tür “gurbetteki sımsıkı dayanışma ve birbirine tutunma hali”.
Çok büyük bir farkı var. Aramızdaki konuşmalarda her an atılan kahkahanın bile ardına gizlenmiş hüzün hali. Anadolu Kültür Festivali alanında Türkiye’den gelen 600 kişi, birkaç gün sonra geldikleri yere geri dönecekler. İstanbul Ermenileri denilen Türkiye Ermenilerinin durumu öyle değil.
Benim Talas’ta geçen dört yılımdan ötürü birbirimizi haliyle hemşeri saydığımız Kayserili Ohannes Kulak Avedikyan’a -1954’de 8 yaşındayken İstanbul’a yerleşmiş- İstanbul’a kaç yıldır gelmediğini soruyorum; “34 yıl” diyor.
“Kalk gel” diyorum. “Gelemem” diyor, “karımı, çocukları gönderiyorum ama ben gelemem. Tüm hayatım, bunca yıldır kurduğum herşey allak bullak olur...” Nedeni mi? İnsanın yüreğine saplanan cevabı şöyle:
“Çünkü, biliyorum ki, bir gidersem, orada kalırım. Bir yere kımıldayamam artık.”
Vatan hasretinin, vatana bağlılığın bu kadar güzel ifadesi ne olabilir ki?