Karanlık oyun...

Şemdin Sakık’ın kişiliği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Türkiye’deki herkes gibi onu yıllarca PKK’nın bölgedeki en etkili askeri komutanı olarak ismen tanımıştım.

Haberin Devamı

1998’de kamuoyuna “Şemdin Sakık’ın itirafları” diye sunulan, daha sonra Genelkurmay’da hazırlanmış olduğu ortaya çıkan sözde belge konuldu.
Buna göre, Şemdin Sakık, benim de dahil olduğum bazı isimlerin PKK’dan “para almış olduğu”nu itiraf etmişti. Bunun kirli bir tezgåh olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Şemdin Sakık’ın böyle bir ifade vermediğini, aynı yıl, DGM Savcısı tarafından önüme konulan “gerçek ifadesi”nde gördüm. “Andıç”a konu olan hiçbir şey söylememişti.
“Andıç”ın hedeflerinden M. Ali Birand, dünkü yazısında, “Her şeyden önce bizim “Andıç” davamızdaki tutumunu değerlendirerek konuya girersem, Şemdin Sakık'ın doğrucu bir insan olduğunu söylemem gerekir. Zira askerlerin, benim de içinde olduğum bir grup insanla ilgili lekeleme kampanyasına Sakık karşı çıkmıştır. İstese, Genelkurmay ile anlaşır, hatta cezaevi koşullarını iyileştirme pahasına sesini çıkartmazdı.?  ?Bunu yapmadı ve demeç verdi. Genelkurmay'ın yalanını ortaya koydu. Bu açıdan baktığımda ben de namuslu bir insan izlenimi bıraktı” diye yazdı.
Ama Ergenekon davasının “gizli tanığı” olarak mahkemede söylediklerini duyduktan ve basındaki tartışmalara bakınca, M. Ali, besbelli fikrini değiştirmiş, ki, ardından şu satırlara yer verdi:
“Ancak, geçen Ağustos ayında Akit Gazetesi’ne yazdığı iddia edilen mektup ve önceki günü Silivri'de anlattıklarını dinledikten sonra da bu tanıklığın son derece hatalı olduğu sonucuna vardım.
Sakık'ın Akit gazetesine yazdığı iddia edilen mektubu o dönemde hiç ciddiye almamıştım. Ancak şimdi genel yaklaşımını bir araya getirince durumun garabeti ortaya çıktı.?  ?Mektupta, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Yasemin Çongar, Ahmet ve Mehmet Altan'ların Öcalan ile görüşme amaçlarının sadece gazetecilik değil, örgütün gücünü kullanmak olduğu anlatılıyordu.?  ?Hoppalaaa... Üstelik ne Yasemin ne Mehmet-Ahmet Altan kardeşler Öcalan ile görüşmüşlerdi. Hasan ve Cengiz hakkında böyle bir iddiada bulunmak ise, açıkça bir yalancılıktır…”
Benim hakkındaki fikrim, yaz aylarında M. Ali Birand’ın sözünü ettiği Yeni Akit gazetesi ve Habervaktim sitesi gibi “karanlık odaklar”ın sözcülüğünü yapan unsurlarla aşna fişne olduğunda değişmişti zaten. Şemdin Sakık’ı da içine alan yayın faaliyetinin arkasında kimlerin olduğunu öğrendiğim için, günler boyu, bu köşeden birşeyler anlatmaya çalıştım.
Şemdin Sakık ve onunla kolkola girenler, onun şimdi tanıklık yaptırıldığı “Ergenekon” denen yapılanmadan hiç uzakta değillerdi. Onun bir başka uzvu gibiydiler. O nedenle, son beyanlarını duyduğumda ve okuduğumda, Şemdin Sakık’ın “tanıklığı”nın aslında Ergenekon davasının üzerine “şaibe” düşürmekten ve davanın “meşruiyeti”ni yaralamaktan başka bir işe yaramayacağı ilk aklıma gelen şey oldu.
“Karanlık oyun” bu olmalıydı. Nitekim, M. Ali Birand da uyanmış ki, şu hükmü veriyor: “Sakık’ın tanıklığı Ergenekon davasının içini tümüyle boşaltmaz. Ancak, davanın zaten çarpık yapısını biraz daha zorlar. Kafaları biraz daha karıştırır. Komplo teorilerinin artmasına yol açar. Acaba bu davanın sonuçsuz kalması mı isteniyor?”
Bu haklı soruya benim meşru cevabım kestirmeden “evet”!
Ancak, Şemdin Sakık’ın Ergenekon davasında gizli tanıklığına ilişkin en çarpıcı “doğru”yu dün Ali Bayramoğlu dile getirdi. “Siyasi Pornografi” adlı yazısı, bu ülkeyi yönetenler ve adalet mekanizması için bir “ibret belgesi” olarak saklanmalıdır.
Yazının şu bölümlerini bir kez daha kayda geçiriyorum:

Haberin Devamı

“Devletle, daha doğrusu 'derin devlet'le bir çok kez karanlık ve tehlikeli işbirliği yapmış bir suçlu, çıkıyor, ülkenin en ciddi davalarından birisinde, dosyayla hiç bir ilgisi olmayan bir konuda ve 'bir bilen' edasıyla ülkenin önde gelen gazetecilerini, gazetelerini, aydınlarını suçluyor.
Bu suçlamalar ciddiye alınırcasına, haberlerde, yorumlarda kendisine yer bulabiliyor. Toplum ahlaksız ve kirli bombardımanıyla yıkanmaya çalışılıyor.
Güç kavgasındaki 'adamlar' bu ithamlardan besleniyor.
Bu, tam 'siyasi pornografi'dir.
Bu, düşünce insanlarının, yazarların, aydınların, daha da öte bizzat düşüncenin 'kriminalize' edilmesi halidir.
Bu hal, demokrasi yolunda ilerlediğini iddia eden bir ülke için utanç vericidirAynı adam yine benzer iddialarla, üstelik aynı kişilerin adını zikrederek, Haber Vaktim gibi tetikçi sitelerle birlikte hareket ederek, aynı 'siyasi işlem'de kullanılabiliyor..
Bu ne utanmazlıktır ki, elinde en az 33 askerin kanı olan bir adam bir orgeneral tarafından, eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç tarafından 28 Şubat günlerini ve andıcını andırır biçimde, üstelik daha aleni bir tutumla, 'sözüne güvenilir, dürüst biri' olarak tanımlanabiliyor..
Bu ne düşüklüktür ki, önüne geleni PKK'lı yaftalamasıyla hedef gösteren o tetikçi yayın organları ahlaksız katillerle işbirliğine soyunabiliyor. Bu adamla mektuplaşabiliyor, bu adamın itham dolu mektuplarını yayınlayabiliyor, nokta atışlarında, psikolojik harekatlarda gazeteciliği kullanıyor.
Bu ne keyfiliktir ki, bir mahkeme heyeti gördüğü davayla hiç bir ilişkisi olmayan bir konuda, bir suçluya, tanık sıfatıyla siyasi değerlendirmeler yaptırabiliyor..
Ve ne acıklıdır ki, kimi gazeteler ve televizyonlar 28 Şubat'ta olduğu gibi bu adamın iddialarını merkeze taşıyıp pornografiye ve kriminalizasyona alet oluyorlar.
İstihbarat kavgaları, psikolojik harekatlar, siyasi pislik, kişilere nokta atışları, itibarar düşürme çalışmaları…
Tüm bunlar karanlık adamların ve otoriter rejimlerin işidir.
Tüm bunlar karanlık ve otoriter dönemlerde karşımıza çıkarlar…
Türkiye'nin arınma ve demokratikleşme sürecinde, kimi sapmalar, kısa devreler, kimi gayri meşru ve yasa dışı yöntemler sadece demokratikleşme sürecini kirletmiyor.
Çamur, aynı zamanlarda gazetecilik anlayışına, adli reflekse, siyasi algıya da sıçrıyor.
Buna dur demek lazım, hayır demek lazım…”
Ekleyecek bir şeyim yok…

Yazarın Tüm Yazıları